Haftanın Kitaplığı – 25 Haziran 2023
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
NUMENOR’UN DÜŞÜŞÜ – J.R.R. TOLKIEN
Brian Sibley’nin Orta Dünya’nın tarihini Yüzüklerin Efendisi’nin eklerinde yer alan “Yılların Öyküsü” bölümünün zaman çizelgesine bağlı kalıp Tolkien’in yayımlanmış tüm metinlerinden faydalanarak Alan Lee’nin illüstrasyonlarıyla birlikte anlattığı Númenor’un Düşüşü, Kemal Baran Özbek’in çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı.
J. R. R. Tolkien, Orta Dünya’nın İkinci Çağı için “karanlık bir çağdır” demiştir. Silmarillion başta olmak üzere Bitmemiş Öyküler ve Christopher Tolkien’in on iki ciltlik Orta Dünya Tarihi’nde detaylandırılan bu dönemin kırılma noktası sayılan “Númenor’un Düşüşü” ise ilk kez tek bir ciltte toplanıyor ve okurlara Númenor özelinde yeni bir tarihçe sunuyor.
Morgoth’un yenilgiye uğratılmasında Valar’a ve elflere yardım etmelerinin ödülü olarak Orta Dünya insanlarına bahşedilen Númenor, zamanla uygarlığın beşiği ve zenginliğin merkezi hâline gelmişti. Halkı bilgelikleri ve yiğitlikleriyle ünlüydü. Ama Manwë’nin bir şartı vardı, Númenórlular Valar’la Eldar’ın ölümsüzlüğüne imrenerek Kutlu Diyarları aramaya çıkamazlardı. Ne var ki Númenórluların güçleri arttıkça ölüm korkusu onları sarmaladı, açgözlülükleri ve kibirleri Sauron’un fısıltıları eşliğinde yüreklerini kararttı ve böylece Númenor’un düşüşünün tohumları da atılmış oldu.
Üç bin küsur senelik bu çalkantılı tarih Güç Yüzükleri’nin dövülmesinden Barad-dûr’un inşasına ve Sauron’un yükselişine kadar tüm Orta Dünya’yı etkileyecek olaylara sahne olacaktı.
ÇİÇEĞİN RUHU: NOH TİYATROSUNUN KLASİK ÖĞRETİLERİ – ZEAMİ
14. yüzyılda ortaya çıkan ve bugün hâlâ icra edilen Japon performans sanatı “Noh”un kurucusu Zeami’nin yazdıkları arasında en önemlisi olan ve 1400 ile 1418 yılları arasında kitaplaştırdığı Çiçeğin Ruhu başta sadece Zeami’nin tiyatro topluluğunca nesilden nesle aktarılarak gizli tutulsa da açığa çıktığı 19. yüzyıldan sonra Noh oyuncularının el kitabı olarak kabul gördü. Akira Kurosava’nın yönetmenlik tarzında da büyük etkisi olan Çiçeğin Ruhu’nda Zen Budizmi üzerine aldığı geniş kapsamlı eğitimden, klasik Japon edebiyatından ve aristokrat yaşam tarzından yararlanan Zeami hem samuray sınıfı için ortaya çıkan ve ilkelerinin çoğu dövüş sanatlarının ilkelerini de yansıtan Noh tiyatrosunun prensiplerini açıklıyor hem de bir sanatçının nasıl yaşaması gerektiğini inceliyor.
ÇOK YALAN SÖYLEDİK – ZEYNEP GÖĞÜŞ
Ankara belgeseli hazırlamak için büyüdüğü şehre dönen Işıl, yerleştiği Kale civarında ve başkent sokaklarında gezdikçe hem kendi geçmişine hem de ülke tarihine doğru bir yolculuğa çıkar. Tesadüfler onu öğrencilik yıllarından kalma derin bir sırrın çözülmesini sağlayacak ipuçlarıyla karşılaştırır. Vaktiyle gizlenmiş pek çok olay peş peşe açığa çıkar. Belgesel için alınan “hafıza notları” Türkiye tarihine olduğu kadar ülkede yaşanan darbelerin kişiler üzerindeki etkilerine de ışık tutacak niteliktedir. Işıl, sürekli tekrarladığı sorunun yanıtında arar çıkış yönünü: “Biz bu hale nasıl geldik?”
İlk yapıtı Işık Ülkesinden ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü, Yok Çünkü Telafisi romanıyla da Oktay Akbal Edebiyat Ödülü’nü kazanan Zeynep Göğüş, Çok Yalan Söyledik ile bir dönemin kapısını aralıyor.
DÜNYA YUVARLAKTIR – GERTRUDE STEIN
Rose adında küçük bir kız. Kuzeni Willie’nin aksine acabalardan kurtulamıyor bir türlü. Durmadan dönen yuvarlak dünya içinde ne kendisini bulabiliyor ne de yerini. Dünya Yuvarlaktır epik bir yolculuk hikâyesi. Kelimelerin kaygan zemininde tümcelerin müstakilliğini ve anlamların sabitesini yitirdiği ardı kesilmez bir devingenlik içinde anlatısını kuran Gertrude Stein, okuru biteviye tınlayan varoluşsal bir kaygının hazzını ve dehşetini aynı anda duymaya çağırıyor. Rose’u durmadan düşünmeye iten bir sorguyla maceramızın da ateşleyicisi oluyor: “Adı Rose olmasaydı Rose olur muydu.”
ZAMAN ÇÖKTÜ – Y. HAKAN ERDEM
Tarihçi Y. Hakan Erdem’in Türkiye’nin Batılılaşma hikâyesini insanlarla karşı karşıya gelen koyunlar, tarihten figürler, kara delikleri fantastik elementler ve hicivle birleştiren romanı Zaman Çöktü, Timaş Yayınları’ndan çıktı.
Zaman Çöktü, 41. yüzyıla dair kaleme alınmış politik bir macera. Bir bakıma, insanlaşmaya çalışan koyunların, koyunluk değerlerini savunarak insanlara karşı ayaklanışının hikâyesi. Bir bakıma da, 21 yüzyıldır süren sembolokrasiye ve Türkiye’nin ruhuna tutulmuş bir ayna: Huriler, buharlaştırıcılar, gargoyle’lar, başkasının uykusunu uyuyanlar, koçlar, dispatlar, siborkullar, kara delikler, kırmızı başlıklı kızlar ve daha neler neler… Belki de, Batılılaşma sürecindeki koca bir ülkenin, mecburen Güneylileşmek zorunda kalışının hikâyesidir bu, kim bilir?
“Kıskançlıktır kuşkuyu başlatan. Kuşkudur sesi katılaştıran. Sert bir sestir çoğunlukla gizli şeyleri aşikara çıkaran.”
GÜL KOKUSUNUN SESİNİ DUYAN NEZİHE MERİÇ – ÜLKER İNCE
Ülker İnce’nin 1950 Kuşağı’nın öncü isimlerinden Nezihe Meriç’in anlatı evrenine dönük okumalar için bir başlangıç kitabı niteliği taşıyan çalışması Gül Kokusunun Sesini Duyan Nezihe Meriç, Eksik Parça Yayınları’ndan çıktı.
Bu kitap Ülker İnce’nin Nezihe Meriç anlatıcılığına yakından bakış denemesi olarak okurun karşısına çıkıyor. Bir yazarın edebî dünyasına, yaratıcılığının kaynaklarına dönük monografik çalışmanın içerdiği anlam bir dostluk yakınlığının getirdiği tanıklığı da içermesidir.
“Nezihe Meriç’in öyküleri ve öykücülüğü üzerine bir şey söylemek isteyenler bunları da bilsinler istiyorum artık çünkü şimdi anlıyorum ki ben bu yazıları hiçbir ön düşüncem olmadan ya da edebiyat ortamında dolaşımda bulunan değerlendirmelerden hiç etkilenmeden yazmışım, hazır bir soruya yanıt aramak gibi bir şey yokmuş kafamda; örneğin, “Nezihe Meriç kadın sorununa acaba nasıl yaklaşıyor?” dememişim ya da, ne bileyim, “o dönem yazarlarının önemli izleklerini Nezihe Meriç’te de görüyor muyuz acaba?” dememişim ya da “Nezihe Meriç’in Türk öykücülüğündeki ya da öncü kuşak içindeki yeri ve önemi nedir?” dememişim. Metinlere gözlüksüz bakmışım, bu ne kadar olanaklıysa. Gözlükle bakmak her zaman iyi değildir çünkü. Hele gözlük renkliyse gerçek renkleri görmenizi engelleyebilir.” -Ülker İnce
BAREM KANUNU – MELİH CEVDET ANDAY
Melih Cevdet Anday’ın Şevket Rado’ya yazdığı bir mektuptan alıntılanan satırların izi sürülerek ortaya çıkarılan, 1946’da tefrika edilen ilk romanı Barem Kanunu, 77 yıl sonra ilk kez Everest Yayınları’ndan çıktı.
1946’da, henüz otuzlu yaşlarının başındayken giriştiği bu ilk tefrika roman denemesinde Anday’ın, atmosfer yaratma, karakter inşası ve kurmaca yeteneğinde daha başından ne denli usta olduğu görülüyor.
“Ben İstanbul’dan döndükten sonra şu mahud ‘Barem Kanunu’nu Ankara’da yeni çıkmaya başlayan Başkent adlı bir dergide tefrika ettim. Ama on beş yirmi tefrika sürdü, sonra şimdi burada anlatması çok uzun ihtilaflar yüzünden kesmeye mecbur oldum. Yalnız sana şunu söyleyeyim: Romanım çok istediğim gibi oldu. Zevkine, bilgisine güvendiğim bir iki dostumdan da çok teşvik gördüm.”