Haftanın Kitaplığı – 24 Ocak 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
CADININ YÜREĞİ – GENEVIEVE GORNOCHEC
“Madeline Miller’ın Ben, Kirke‘sini sevenler için birebir.” –Library Journal
“Neil Gaiman’ın İskandinav Mitolojisi’ni ve Joanne M. Harris’in Loki romanlarını seven okurlar için eşsiz bir yeniden anlatım.” –Booklist
“Kadim İskandinav tanrılarının puslu diyarına uzanan benzersiz bir yolculuk. Kitabın merkezinde ise sevdiklerini korumak için çağlar boyunca fedakârlıklar yapan bir cadı duruyor.” –Margaret George
Derler ki, yaşlı bir cadı yaşarmış doğuda…
Bu cadı güneş ve ayı kovalayan kurtlar getirmiş dünyaya. Derler ki, Asgard’a gitmiş ve üç kez ateşe verilmiş, üç kez yeniden doğmuş kaçmadan önce. Derler ki, eşsizmiş büyüsü, kâbusuymuş tanrılar tanrısı Odin’in bile. Derler ki, yaralı dudakları ve sivri dili olan bir adamı sevmiş, Loki derlermiş adına. Derler ki, doğurduğu çocuklar tanrıların alacakaranlığını, Ragnarök’ü getirmiş. Ve yine derler ki, kendisi direnmiş Ragnarök’ün alevlerine sonuna kadar, kalbi dışında her şey bir kez daha küle dönene kadar. Ancak kimisi onun hâlâ yaşadığını söyler.
İnsanlar ölür, tanrılar ölür amao yaşamaya devam eder…
Cadının Yüreği’nde Genevieve Gornichec, İskandinav mitolojisinin göz ardı edilen ancak kıyametin gelmesinde doğrudan rol oynayan buz devi cadı Angrboda’nın hikâyesini anlatıyor. Loki’nin Asgard tanrılarından gizlediği eşi; Fenrir, Hel ve Jormungundr’un annesi; Odin’in alt edemediği rakibi Angrboda, bu kibirli tanrılar dünyasında kendi destanını yazma fırsatına ilk kez kavuşuyor.
ÖTEKİ KURUNTULAR – YİĞİT BENER
En çok ne tedirgin eder sizi? Düşündükçe tasalandıran, aklınıza geldikçe bunaltan, hatta korkutan… Aklınızdan uzaklaştırmaya çalıştıkça karnınıza ağrılar saplayan… Akşamın karanlığında ıssız bir sokakta yürürken duyduğunuz endişe, depremi düşünmenin bile yüreğinizde yarattığı sarsıntı, ekonomi-politik gölgesinde gelecek kaygıları, belki de Covid-19… Bunları aklından hiç geçirmemiş, kuruntulara kapılmamış olanımız var mıdır? Kendimizi ikna etsek bile “Sonuçta, benden öte bir ben yok mu benden içeri? Bir başka ben, öteki ben…” ikna oluyor mu?
Öteki Kâbuslar ve Öteki Düşler’in yazarı Yiğit Bener, kara mizah anlatılarıyla öteki kuruntularımıza dokunuyor.
BAŞKA EVLERE YOLCULUKLAR – MEHMET YAŞIN
“Dizelerini nefesim tutulmuş (Fransızca kitabından) okurken, Mehmet Yaşın bunları Yunanca yazmış gibi hissettim. Şiirlerine duyduğum büyük ve samimi sevgiyle onları neredeyse kendiliğinden Yunancaya çevirdim. Şiirlerdeki Bizans ve Modern Yunan kültürünün yansımaları aşinalık duymamı sağladı. Mehmet Yaşın’ın yazdıkları, bana, şiirimizdeki en önemli kuşak olduğuna inandığım Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Yunan şairlerini hatırlattı. Öylesine yakınlık duydum ki (Yunan şairleriyle) aynı dünyadan bir şairi yaratıcı bir çeviriyle olması gereken Yunancaya aktardım.” — Zisis Ainalis
“Hakkında değerlendirme yapmanın ne denli çetrefilli olduğu bir şair var ise, bu kuşkusuz Mehmet Yaşın’dır: TC vatandaşı değildir ama Türk şiiri içinde kendisini inşa etmiştir. Kıbrıslıdır ama Türkiye’de, Kıbrıs’a ilişkin üretilmiş tüm ideolojik kimlik tasarımlarını reddeder; Türkçesini “üveyanadil”i olarak görür ama metin dili İstanbul Türkçesidir. Kendi döneminin şairleriyle kıyaslandığında, şiiri, Avrupa dillerine en fazla çevrilen şairdir (…) Onun roman yazarlığını, bir şairin, roman türünü denemesi olarak değil, meselesini büyütmek anlamında, kendi şair varoluşunun biyografisini romanın odağından göstermek biçiminde tanımlamak gerekir (…) Her persona, ulus-devlet gibi tümel bir yapılanmanın sonucudur ve her persona, bir persona grata’dır. Mehmet Yaşın’ın şiiri, anlatıcı benin kimlik ve yaşama algısı bakımından değil-persona üzerine kuruludur.” — Yücel Kayıran
“Mehmet Yaşın ilk kitabından bugüne şiirlerini terk etmeyen gençlik duyarlığıyla ‘Güneyimizdeki Bir Ada’dan fazlası olan Kıbrıs’ın çokkültürlü hayatının ve tarihinin şiirimizdeki en etkili kayıtçısıdır. Yaşın’ın aynı çoğulluktaki roman, yazı, antoloji çalışmaları da ufuk açıcıdır.” — Ishak Reyna
“Mehmet Yaşın’ın kitapları, Türk dilinin Anadolu bozkırına Akdenizli adaları resmeder. Türkçe içinde çokdillidir ve ulusal dile yabancı toprakların arayışını değil ‘Konstantinopoliten’ ufukların keşfini taşır. ‘Rumi ruhlara’ atıfta bulunarak Ortodokslar ile Müslümanların harmanlandığı bir kültürü olumlar (…) Ayrışmış parçaları yapıştırmaksızın birlikte düzenler. Gören ve dokunan bu arayış bir ‘dedoublement’ duygusuyla kokuların, tatların, mekânların, isimlerin efsanevi gölgesinde yol alır.” — Alain Mascarou
“Edebiyat dünyamızda Mehmet Yaşın’la karşılaştım karşılaşalı hep sevgiyle doldu içim, yeteneğine, şiirine, kişiliğine duyduğum hayranlıkla.” — Vedat Günyol
AMSTERDAM – BAŞAR BAŞARAN
“Saksıdan koparılmak. Bu sözü nereden hatırlıyorum? Ölümünden sonra şifreli deri çantasında bulduğum mektupta babam benim için söylüyordu. Zarfın üstünde adım var, yuvarlak damgadaki tarihte on yaşındayım. O zamanlar annemle yaşadığım eve postalanmış ama elime geçmemiş. Muhtemelen bana vermemişler. Babam, bunun olacağından endişeyle mektubun ve zarfın bir fotokopisini almış, bir gün bulacağım umuduyla çantaya bırakmış. Neden beraber yaşadığımız onca sene kendisi çıkarıp bana vermedi ya da bahsetmedi, bunu istedi mi, bilmiyorum.
Sadece vermedi. Bir gün öldüğünde bulacağımı düşünmüş olmalı. Belki de böyle bir mektubun varlığını unuttu. Bilmiyorum. İşte o mektupta beni böyle tarif ediyordu: Saksısından koparılmış.
Sen saksısından koparılmış bir çocuksun, başka bir saksıya ekildin, bunun acısını bir ömür duyacaksın…”
Karlar altında bir Amsterdam. Ruhla bedenin kavgasında arada kalmış bir adam. Sanki ömür boyu sürecek bir gece geçirir. Dul sihirbazla, Afgan taksiciyle, delilerle, ölülerle, müzisyenlerle, uyuşturucu satıcılarıyla konuşur.
TAHTABOŞA GELEN KUŞLAR – FATMA BURÇAK
Fatma Burçak edebiyatın içinden bir isim. Yıllardır sadece okuyup, yorumlamakla kalmadı, birikimini derlediği kitaplar ve atölyeler yoluyla başka okurlara, çocuk kitaplarıyla genç nesillere de aktardı. Bu kitapta toplanan öyküler çok okuyan, ama aynı zamanda iyi ve eleştirel okuyan bir yazarın kaleminden süzüldüğünü belli edecek incelikte, üzerinde uzunca düşünülüp çalışılmış öyküler. İşte bu nedenle okura da keyifli ve nitelikli bir okuma deneyimi vadediyor.
Yazar bize geçmişin gölgesinden çıkıp bu hayatta tutunabilmek için bir yol arayanları, kendilerine biçilen rollerin arasında sıkışmışlık duygusu yaşayanları olduğu kadar bizi tedirgin eden ve zaman zaman fantastiğe de göz kırpan kahramanları da konuk ediyor öykülerinde. Zaten öykü dediğimiz de başka hayatlara kısa bir yolculuk değil mi?
Kurgusuyla, yarattığı karakterlerle öykünün hakkını veren bu kalemin yazdıklarını seveceksiniz.
“Ona doğru döndü. Söyleyeceği başka şeyler de varmış ama hiç acelesi yokmuş gibi kısık sesle, tane tane konuşuyor, ses ağzından değil de titreşimlerle vücudundan yayılıyor, duyanı sarıp sarmalıyordu. Öyle ki havanın içinde salınan sözcükleri eliyle tutabilirdi.
“Ama bu odanın en güzel tarafını henüz görmedin.”
Gün ışığını perdelemeden beyazlığıyla bir şelale halinde odaya dökülmesini sağlayan tülü açınca küçük bir balkon kapısı çıktı ortaya. Ufukta, kiremit döşeli çatıların bittiği yerde deniz ve gökyüzü birbirine sarılmış uzanıyordu. “Burası tahtaboş,” dedi kadın.”