Haftanın Kitaplığı – 22 Mart 2021

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz.

KADINLIK DURUMU – JULIET MITCHELL

Juliet Mitchell’in Kadınlık Durumu, feminist hareketin politik arka planını, oluşumunu tarihsel ve kuramsal açıdan eleştirel bir perspektifle irdeliyor; erkek egemenliğini üretim, yeniden-üretim, cinsellik ve toplumsallaştırma gibi dört farklı zeminde analize tabi tutuyor ve okura yeni bir feminizm tanımı sunarken aile kavramını eksene alarak eylem halindeki patriyarkanın ayrıntılı bir resmini çiziyor. Günümüz feminist hareketinin gündemini oluşturan temel kavramları kapsamlı bir şekilde ele almasının yanı sıra okuru feminist örgütlenmenin temel ilkeleri üzerine düşünmeye davet ediyor.

Yetmişli yılların başındaki feminist hareketin enerjisini, coşkusunu her satırda güçlü bir şekilde duyuran Juliet Mitchell’in bu eseri Türkiye’den altı feminist kadının (Gülseli, Gülnur, Şirin, Feraye, Şule, Yaprak) feminist perspektifle kolektif olarak çevirmeye karar verdiği ilk kitap olması nedeniyle ayrıca bir öneme sahip. Kendi feminist dilini oluşturma ve feminist örgütlenme ilkelerine göre çalışma amacı da güden bu çeviri süreci, feminist hareketin kolektif çalışma anlayışının pratik bir örneğini oluşturuyor adeta.

YASANIN GÖZÜ – MICHAEL STOLLEIS

Tanınmış hukuk tarihçisi Michael Stolleis bu kısa ve özlü kitabında yasaların egemenliğinin simgesi “her şeyi gören göz”ün tarih içinde taşıdığı anlamları hukuk açısından incelemekte. Kitapta yasaların üstünlüğü ilkesinin Eski Mısır uygarlığından günümüze dek göz simgesiyle gösterdiği süreklilik zengin bir görsel malzeme ve dille anlatılmakta. Özellikle çağdaş hukukun kuruluşuna sahne olan 19. yüzyılda “yasanın gözü” hem bilimsel hukuk kitaplarında hem de geniş halk kitlelerine ulaşan resimli yayınlarda toplumsal çelişkilerin ve çatışmaların içinde yer almıştır.

Modern hukuk devletinde “normatif bir metin”den başka bir şey olmayan yasaların “gözü”nden söz edilemeyeceği açıktır. Stolleis bu kitabında tarihten güçlü ve çarpıcı alıntılarla en eski çağlardan bugünkü hukuk devletine kadar “yasa” kavramının temelinde görmek, gözlemek ve denetim düşüncesinin yattığını ve bunun geçirdiği evreleri canlı bir şekilde gözler önüne sermekte.

Bugün Akdeniz ülkelerinin çoğunda yaygın bir biçimde nazarlıklarda kullanılan göz simgesi Eski Mısır’ın adaleti temsil eden hem Tanrı hem Kral Osiris’in asasındaki gözdür, ama aynı zamanda Fransız Devrimi’nin de adalet simgesi olmuştur. Eski dünyada ve geleneksel kültürde üzerine tanrısal özelliklerin yüklendiği göz, modern dünyada yasaların her yerde geçerli olan egemenliğinin ve herkesin yasalar önündeki eşitliğinin, kısacası hukukun nesnelliğinin göstergesi olarak kullanılmıştır.

1975 yılından itibaren Frankfurt am Main’da kamu hukuku ve yeniçağ hukuk tarihi profesörü olan Michael Stolleis, 1991 sonrasında emekliye ayrılıncaya kadar Max Planck Enstitüsü Avrupa Hukuk Tarihi Başkanlığı görevini de yürütmüştür. Özellikle Alman anayasa, idare ve kamu hukuku tarihi konusunda uzman olan Stolleis, Alman hukuk tarihinde devlet fikri, adalet kavramı, anayasa ve sosyal hukuk konularındaki çok sayıda kitap ve makalesiyle tanınmaktadır.

Almancada birçok kez basılan “Yasanın Gözü” başlıklı kitabı bugüne kadar Türkçe dahil on dile çevrilmiştir.

SESSİZ HASTA – ALEC MICHAELIDES

46 Dİlde 2,5 Mİlyon Okur

Goodreads Yılın En İyİ Gerilim Romani Ödülü

New York Times Çoksatanlar Listesinde 46 Hafta

“Yılın En İyi Kİtaplari” Seçkilerinde Amazon – Publishers Weekly

Sessİzlİğİn Köklerİ Tahmİn Edebİleceğİnİzden Çok Daha Derİnlerde.

Başarılı ressam Alicia Berenson, kocası Gabriel onun için endişelenmesin, iyi olduğunu görsün diye bir günlük tutuyordu. Bu çok sevdiği adam, ondan sebep mutsuz olmamalıydı.

Alicia Berenson, otuz üç yaşında, kocasını suratına beş kez ateş ederek öldürdü. Sonrasında tek kelime bile konuşmadı.

Adli psikoterapist Theo Faber, yıllardır kimsenin başaramadığını başarıp Alicia’yı konuşturabileceğinden emin. Ama olur da başarırsa, gerçeği duymak isteyecek mi?

“Unutulmaz! Hitchcock gerilimi, Agatha Christie kurgusu ve Yunan trajedisinin birleşimi.”

Entertainment Weekly

“Sayfalar, çevirirken parmaklarınızın arasında tutuşup yanıyor.”

David Baldacci

“Zekice kurgulanmış, sofistike bir gerilim.”

Lee Child

İSTANBUL’UN GEÇMİŞ GÜNLERİNDE YEME İÇME – SERMET MUHTAR ALUS

Sermet Muhtar Alus, yazdığı bini aşkın yazıyla okurlarına hep bir şehrin, genellikle de 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başları arasındaki döneminin hayatını anlatmış bir yazardır; sık kullandığı tabirle “eski İstanbul”un yazarı. Önce Meşrutiyet, sonra da Cumhuriyet’i sadece birer rejim değişikliği gibi değil, toplum hayatındaki büyük dönüşümler olarak yaşamış birkaç kuşaktan okura, çok da eski olmayan “eskiler”in hoşluk ve acayipliklerini anlatarak ekmeğini kazanmış bir yazar.
 
Çoğu ilk defa kitaplaşan bu yazılarında Alus’un son derece eğlenceli kılavuzluğuyla turumuza önce İstanbul’un lokanta, meyhane, mesire yeri, börekçi gibi mekânlarını ziyaret ederek başlıyoruz. Müslümanların iftar ve bayram sofralarına, Hıristiyanların panayırlarına uğradıktan sonra sokaktan insan hikâyelerini dinliyoruz. Et ve balık yemeklerinin ardından bostanlara, meyve bahçelerine dalıp maruldan pırasaya, üzümden portakala onlarca sebze ile meyvenin birbirinden hoş ayrıntılarla dolu “monografi”lerini okuyoruz. İstanbul’un bu bostanlar ve bahçeler sayesinde enikonu kendine yeten bir şehir olduğunu da görüyoruz içimiz sızlayarak. Karakulak’tan Hamidiye’ye şehrin suları etrafında oluşan mesire kültürünü ballandıra ballandıra anlatan bu hünerli hikâye anlatıcısı eşliğinde tatlılar ve kuruyemişleri de tattıktan sonra İstanbul’un geçmiş günlerinde rakı, şarap, bira, çay, kahve ve nargile gibi mükeyyifatın keyfini çıkararak turumuzu sonlandırıyoruz.
 
Alus’un dilinin zenginliğine, olağanüstü kulak hafızasına, hemen her kesimin gündelik konuşma ve düşünme tarzlarını inanılmaz bir detaycılıkla hatırlayıp muzip mizah duygusuyla aktarabilmesine duyduğumuz hayranlık kalıyor aklımızda.

Erdir Zat da kitaba yazdığı sunuşta Alus’un bu güzel yazılarının satır aralarından yola çıkarak önemli noktalara dikkat çekiyor.

GELECEKTEN GELEN ŞİİR – HERECKO HORVAT

Gelecekten Gelen Şiir:

Küresel özgürleşme hareketi neden uygarlığımızın son fırsatı?

Yazarın Türkçe Basım İçin Yazdığı Önsözle

“İşgal mi? Aynen öyle, işgal. Şimdiki işgal ne dünya çapındaki faşist hareketler ve otoriter yönetimlerden ne de siyaset ve mekânın yeni duvarlar ve gözaltı merkezleriyle fiziken işgal edilmesinden ibaret. İstencin melankolisinde ve kötümserliğinde boğulan duygularımızın, arzularımızın ve hayal gücümüzün manen işgal edilmesi de söz konusu. Bugün yaşadığımız işgal, başka bir alternatif olmadığına, dolayısıyla bir geleceğin de olmadığına yönelik yaygın hisse –hatta gerçekliğe– dayanıyor.”

Siyaset felsefesi alanında çalışan aktivist, yazar Srećko Horvat siyasi, ekonomik, ekolojik ve insani krizlerin kesişiminde kıyamet söylemleriyle sarmalandığımız günümüzde özgürleşmek için ulusal sınırları ve kimlikleri aşan, geçerliliğini yitirmiş uygulama ve söylemlerin ötesine geçen küresel bir örgütlenmeye ihtiyacımız olduğunu savunuyor.

Nazi işgalindeki Yugoslavya’nın partizan direniş hareketinden mülteci kamplarına, edebiyat ve sinemadaki distopik anlatılardan günümüz isyan hareketlerine uzanan bir anlatıyla içinde bulunduğumuz vahim durumu değerlendiriyor ve küresel düzeni kökten değiştirebilecek bir enternasyonalizmin manifestosunu sunuyor.

“Horvat çarpıcı vizyonuyla acil bir ihtiyacı ve erişilebilir bir hedefi işaret ediyor.”

-Noam Chomsky

What's your reaction?