Haftanın Kitaplığı – 21 Mart 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz

TİRAJE – MELİH ESEN CENGİZ

Ne o dünyayı duydu ne dünya onu!

Yıl 1924. Çatışmalarla sarsılan Karadağ’ın zirvelerinde kaybolmuş, ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeyen bir kız çocuğu… Üstelik ne duyabiliyor ne konuşabiliyor. Katliamlardan kaçan bir Boşnak kadını onun elinden tutar ve küçük kız ölümden kaçanların yolculuğuna katılır. Dağları, tepeleri aşıp genç cumhuriyete, Türkiye’ye sığınırlar.

İstanbul adalarından birinde onlara bir paşa kucak açar… Ve gizemli, güzel kızı Tiraje… Genç kadın sessiz kızın önündeki engelleri yıkar, ona adını verir ve yaşamaya doyamayacağı bir dünya sunar.

Mutlu bir yuvada gözü pekliği ve güzelliğiyle geleceğe umutla bakan küçük Tiraje yıllar geçtikçe kaderin ona kuracağı tuzaklardan habersiz büyür, herkesi peşinden koşturan, hem çok çekici hem de korkusuz bir genç kadın olur…

Dünya, hayatının aşkı Hristo ve doğuracağı bebeklerle önce gülümser Tiraje’ye, açtığı kapıları sonra birer birer kapatır. Siyah beyaz hayatında herkesin Habil olmadığını, Kabil’lerin de yoluna çıkacağını öğrenecektir Kolaşin Vadisi’nin peri kızı Tiraje. Sessiz ve asi bir ruhun öyküsüdür Tiraje’nin öyküsü.

Melih Esen Cengiz’den, kendisine kucak açan genç cumhuriyette önüne dikilen bütün duvarları birer kapıya çeviren engelli çok güzel bir kadının tükenmez sevgisine, özlem ve kavgalarına tanık olacağınız bir tutku romanı…

BORİS DAVİDOVİÇ İÇİN BİR MEZAR – DANİLO KİS

Boris Davidoviç İçin Bir Mezar’da Danilo Kiš, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortalarına uzanan bir dönemde, Doğu Avrupa’dan Sibirya’ya uzayan –arada İspanya’ya ve İrlanda’ya da uğrayan- bir coğrafyada geçen birbirine akraba yedi öykü anlatıyor. Devrimcilerin, mahkûmların, döneklerin, gözden düşenlerin, rejim kurbanlarının şiddetle, baskı ve yıldırmayla, zindanlarla, ihanetle, tasfiyelerle, davalarla örülü, gerçeğin gölgesindeki kurgusal hikâyeleri.

Tarih boyunca hiç durulmayan, benzersiz aşırılıklara, efsanevi kahramanlıklara sahne olan Slav coğrafyasından sert ve keskin bir esinti. Kurgunun kıvrımları arasında tarihi sorgulayan, devrimcilerin adanmışlığı kadar otoriter iktidarların yalan, mizansen, sansür üzerine kurulu işleyişini de gözler önüne seren politik bir anlatı.

“Danilo Kiš’e göre edebiyat tarihi düzeltmelidir, çünkü tarih genellemedir, edebiyat ise somuttur. Kiš’in amacı, tarihin her bir kurbanına kendi yüzünü ve hikâyesini teslim etmektir.”

(Katarina Melic, Queen’s University, Kingston)

FAİLİ MALUM – SABA ALTINSAY

“İnsanı, bütün ömrüyle beraber bir çukura koyuyorlar. Güldüğün, ağladığın, mutlu olduğun, beklediğin, durduğun, ümit ettiğin, kızdığın, neşelendiğin, yaşadığın bütün zamanlarınla birlikte. Bu dünyanın toprağı, binlerce yıldır ölüp ölüp gömülenlerin hatıralarıyla çatlayacak bir gün.”

Saba Altınsay’ın romanı Faili Malum, Türkiye’nin 1998 ile 2021 yılları arasına işaret ediyor ve sıradan bir cinayet üzerinden gelişirken bizi, hepimizinkine benzeyen bir aile ve yakın çevresiyle buluşturuyor. Ailenin büyük kızı Nihan’ın merkezde olduğu roman, kısa değinmelerle 12 Eylül öncesine ve sonrasına uzanırken bu coğrafyada yaşayan herkesi hikâyeye konuk ederek adalet ve suç kavramlarını sorguluyor.
Faili Malum’da sadece aileyi saran acının failiyle değil, İstanbul’dan Dersim’e, bu coğrafyadaki bütün malum faillerle yüzleşiyor, halı altına süpürülmüş toplumsal travmaların hayatımıza yansımalarını eş zamanlı olarak izliyoruz.

Bizi, bir kadının cinnetten cinayete, cinayetten cinnete sürüklenen hikâyesine ortak eden Sabâ Altınsay, karakterlerle beraber üslubunu da derinleştirerek dile yeni formlar katıyor, kelimelerle ustaca oynayarak hayal gücümüzü genişletiyor ve en nihayet sürpriz bir sonla, bizi de anlatıya dahil ediveriyor.

TOL – MURAT UYURKULAK

Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmezdim. Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. Bildiğim, öğrendiğim hiçbir şeyden emin değildim. Musahhih Yusuf otuzlu yaşlarında işinden olmuş, yoksul bir hayat sürmektedir. Cebinde tabancası, yüreğinde isyan duygusuyla, artık tükettiği büyükşehri terk ederek kapağı Diyarbakır trenine, bir yük vagonuna atar… Ona bu yolculukta, gözünün bir yerden ısırdığı “Şair” eşlik edecektir. Böylece Yusuf için uzun, zorlu ve hayli çalkantılı bir hesaplaşma başlar. Çünkü Şair, elindeki defterden, Yusuf’un kayıp babasının da rol aldığı hikâyeler okurken, ikiliyi götüren tren, dura kalka patlayan bombaların, suikastlerin içinden geçerek kargaşanın hüküm sürdüğü ülkenin uçsuz bucaksız bozkırında “bir fermuarı çeker gibi” yol alır. Kendilerini vaktiyle güzel bir ihtimal olan devrime adayanların, devlet şiddetiyle sönüp giden hayatların izini süren, yakın tarihin kirli sırlarını aralayan, buna karşın çoşkuyu, inancı ve aşkı da heybesine katan bir hikâye anlatıyor Murat Uyurkulak. İlk baskısı yirmi yıl önce yayımlandığında edebiyatımıza damga vuran ve bugün de etkisinden hiçbir şey kaybetmeyen Tol, fantastik olduğu kadar gerçek, samimi olduğu kadar yaratıcı bir eser; isyanın, haklı bir intikamın romanı.

ARYA’NIN YAŞAM SEVİNCİ – ÖZGE BAHAR SUNAR, MAVİSU DEMİRAĞ

Şarkı söylemeyi çok seven Arya’nın mahalle korosunda başlayan müzik yolculuğu yarışmalarla, seçmelerle devam eder. Arya her başarısının ardından daha da yukarılara bakar. Derken bir an gelir, Arya çok önemli bir şeyi unuttuğunu fark eder…

Özge Bahar Sunar’ın yazıp Mavisu Demirağ’ın resimlediği Arya’nın Yaşam Sevinci okurları başarı, hedefler, hayaller üzerine düşündüren, sevinç dolu bir öykü.

What's your reaction?