Haftanın Kitaplığı – 21 Aralık 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz.

AH TUTKU BENİ ÖLDÜRÜR MÜSÜN? – CAHİDE BİRGÜL

“Belki hikâyeleri büyülü kılan da buydu; herkesin beyninde, aynı şeyi anlattığı sanılan ama aslında bambaşka olan bir film makarasının dönüyor olması…”

Köklü ve zengin bir aile olan Mabeyinoğulları’nın Ortaköy’deki apartmanı bir süredir esrarlı olayların merkezidir: Dedenin ölümü ve aile fertlerinin geçirdiği gizemli bir kazadan sonra apartmandaki kiracılar bu tekinsiz binayı terk edip gitmiştir. Yine de Mabeyinoğulları’nın bahçe katındaki dairesine farklı amaçlar için girip çıkanlar kendilerini ailenin etrafını saran
gizemden kurtaramazlar. Dedikoduların, maddi hırslarının ve tutkularının peşine düşen iki genç adam, “perili” evin davetli ya da davetsiz misafiri olarak kendilerini tuhaf, ürpertici olayların ortasında bulurlar.

Cahide Birgül, alışıldık polisiye tarzıyla insan ruhunun en karanlık köşelerine inerek bizlere hem kendi gerçekliğimizi gösteriyor hem de gerilimi hiç yatışmayan bir anlatıyla Türkçe edebiyata soluksuz okunacak bir roman armağan ediyor.

DÜMTEK NECMİ’NİN MUHTEŞEM HİKAYESİ – ÖZGE AKKAYA

Kimler Dümtek Necmi’yi tanıyor? Bilmeyenler için hemen söyleyelim; o gelmiş geçmiş en iyi ritim ustası. Temizses Müzik Evi’nde yetişmiş efsanevi darbuka virtüözü. Peki Ali’yi tanıyor musunuz? O da Dümtek Necmi’nin en büyük hayranı. Bu ikilinin yolu, bir gün Ali’nin eskici Ekrem amcanın arabasında bulduğu bir mektup sayesinde kesişir ve Ali, daha önce hiç bilmediği zamanlar, insanlar ve duygularla tanışır.

Dümtek Necmi’nin muhteşem hikâyesini bu mektup sayesinde öğrenen Ali, bir daha asla yaz tatillerinde sıkılmayacak, hayatın ritmini kaçırmayacak ve darbukayı elinden hiç ama hiç bırakmayacaktı…

Dümtek Necmi’nin Muhteşem Hikâyesi, sadece Dümtek Necmi’nin değil, aynı zamanda bir müzik enstrümanı sayesinde anda kalarak “şimdi”yi tüm duyularıyla deneyimlemeyi öğrenen Ali’nin de hikâyesi.

NAR KİTABI – BERND BRUNNER

Nar âdemoğlunun yetiştirdiği kültür bitkileri içinde ilk meyve türlerinden biri. Uzun bir tarihi olmasına rağmen hâlâ sır dolu. Nasıl ayıklanıp yeneceği bile tam çözülebilmiş değil. Âdem ile Havva’nın Cennet Bahçesi’nden kovulmasına sebep yasak meyvenin nar olması ihtimali de bir kenarda duruyor. Özellikle yaşadığımız coğrafyada, farklı kültürler, dinler ve yaşam pratikleri içinde simgesel olarak nara atfedilen anlam bolluğu kültür tarihinde başlı başına bir izlek.

Bernd Brunner tanıdığımız bir yazar. Edebiyat, bilim ve tarihin kesiştiği konular üzerine yazdığı merak uyandırıcı kitaplarından birkaçı daha önce Türkçeye çevrildi. İstanbul’da yaşıyor ve üstelik Türkçesi de hiç fena değil. Narı da ilk kez burda, İstanbul’un Tarlabaşı semtinde kurulan bir halk pazarında görmüş. Nar Kitabı, narın doğal ve kültürel tarihi üzerine, mitolojisinden mutfağına hemen her konuda ilginç ve pratik bilgiler içeren renkli bir çalışma.

TRENDEKİ YABANCILAR – PATRICIA HIGHSMITH

Buluşa bak! Birbirimizin cinayetini işleyeceğiz, anladın mı? Ben senin karını öldüreceğim, sen de benim babamı! Biz trende karşılaştık, tamam mı? Birbirimizi tanıdığımızı kimse bilmiyor! Cinayet ânında başka yerlerdeyiz! Anladın mı?

Kendinizi hiç beklemezken kötülüğün cisim bulmuş haliyle aynı kompartımanda bulabilirsiniz. Guy Haines, laf olsun diye karısı konusunda içini döktüğü Charles Anthony Bruno’dan sadistçe bir teklif alır: Katil olmak! Ama öldürecekleri kişileri değiştokuş edecekler ve kusursuz cinayeti işlemiş olacaklardır. Tren yolculuğu sona erer ama iki adamın uğursuz anlaşması tek taraflı da olsa imzalanmıştır; Bruno’nun kendi üzerine düşen cinayeti işlemesiyle, Haines kendini bir kâbusun ortasında bulacaktır.

1951 tarihli ilk romanında Highsmith, kendini iyi insan olarak tarif edebilecek sıradan kimselerin bile bir dizi olay sonucu en feci suçları işleyebildiği bir dünya yaratıyor. Ünlü yönetmen Hitchcock’un aynı isimli filme uyarladığı Trendeki Yabancılar, psikolojik gerilimin mihenk taşı.

ARABESK YENİDEN/MÜZİKTE, SİNEMADA VE EDEBİYATTA 2000 SONRASI – KOLEKTİF

2000’li yıllarda arabeskin edebiyat, sinema ve müzikte nasıl yenilendiğini ve mevcut ekonomik/politik iklimden nasıl beslendiğini ele alıyor. Çalışmada “İsyanın dili arabesk mi? Arabesk, rap müzikle nerede tanıştı? Nostalji arabesksiz yapamıyor mu? Müslüm filminin üstünü çizmeden altını çizmek mümkün mü? Neden edebiyatın sokaklarında “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor”? Behzat Ç. çilekeş mi, çaresiz mi, Che mi?” gibi sorulara yanıt aranıyor.

Arabesk Yeniden kitabında, “Sıradanlaşan Yaşamın Restorasyonu: Arabesk!” başlığında Z. Tül Akbal Süalp, Aydın Çubukçu, Yasemin Yazıcı; “Kenardan Merkeze: Popüler Müziğin Kalbinde Yaşayan Arabesk” başlığında Naim Dilmener, Uğur Küçükkaplan, Yetgül Karaçelik, Anıl Sayan, İrem Elbir, Onur Serdan Çarboğa; “Sinemanın İç Sıkıntısı ya da Sıkıntının Sinemasından Arabeskin İçeriksiz Sularına” başlığında F. Serkan Acar, Oya Yağcı, Pınar Fontini; “Edebiyatın Popüler Kültürle İmtihanı: Soslu Arabesk” başlığında Nil Sakman, Sibel Öz, Hakan Güngör, İsmail Afacan ve Arzu Eylem, konuya dair makaleleriyle, arabeskin bugününü tartışıyor.

Arabesk Yeniden, teoride rafa kaldırılmış gibi görünen ancak hayatımızda kanlı canlı yaşayan arabesk olgusunun izini sürerek konuya siyasal, kültürel yanıtlar arıyor; arabeskin hangi formlarda ve nasıl yeniden yükselen bir değer haline geldiğini, gündelik hayata ve sanata nasıl sızdığını tartışarak konuya ilişkin refleks oluşturabilmeyi hedefliyor. Müzikologların, akademisyenlerin, sinemacıların ve edebiyatçıların arabeskin güncel biçimlerine dair tartışmalarından oluşan bu çalışma, 2000 sonrası arabeski masaya yatırıyor.

What's your reaction?