Haftanın Kitaplığı – 19 Ekim 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.

BİR ERKEK OLARAK YAŞAMIM – PHİLİP ROTH

Peter ve Maureen’in bir sahtekârlığın üzerine inşa edilmiş tekinsiz evlilikleri çıkışı mümkün olmayan bir bataklığa dönüşür. Maureen, yetenekli bir yazar olan Peter’ın ilham perisi olmak ister ve bu durum saplantılı bir hal alır. Bu saplantının sapkınlığa dönüşmesiyle Peter kendini cehennemin tam ortasında bulur. Öyle ki Peter, Maureen’in ölümünden çok sonra dahi kendisine yeni bir yol çizemez çünkü saplandığı batak onun yeni hayatı olmuştur.

Kurgu içinde kurgu tekniğiyle ilerleyen roman okuru yine ikilemde bırakıyor: Gerçeğin başladığı ve kurgunun bittiği yer neresi?

Philip Roth’dan Portnoy’un Feryadı’ndan izler taşıyan bir günah çıkarma metni, bir itirafname.

Bir Erkek Olarak Yaşamım okuru baskı altına alan üslubuna ve metin boyunca süregiden büyük sefalete rağmen mizahi yönü çok kuvvetli bir kitap olarak da okunabilir.

-The New York Times

ÜRPERTİ – MEHTAP EREL

Ürperti

“Yatır” ve “Sır” adlı psikolojik gerilim kitaplarının yazarı Mehtap Erel’den yeni bir gizemli roman: “Ürperti”

Her şey beklenmedik bir telefon görüşmesiyle başladı. Hattın diğer ucundaki kadın Mehtap’a büyükannesinin kendisiyle görüşmek istediğini söyledi, oysa Mehtap her iki büyükannesini de yıllar önce kaybetmişti. Gerilim romanları yazan bir yazar, yalnız yaşayan bir kadın ve huzurevine yerleşmiş sırlarla dolu yaşlı bir ebenin hayatı bu telefon görüşmesinin ardından iç içe geçer.

Ürperti; gizemli bir hikâyenin içinde yolunu arayanları, şehrin girmek istemediğimiz tehlikeli sokaklarına davet ederken, umulmadık şekilde hayatları iç içe geçen üç kadının ürkütücü hikâyesini anlatıyor. Gerilim ve gizem türündeki bu roman, okuru ilk satırdan son satıra dek diken üstünde tutuyor.

İRONİ – VLADIMIR JANKELEVITCH

İroni nedir? Sadece bir söz, yani retorik olgusu mu? Peki Batı felsefesiyle kuruluşundan beri nasıl bir ilişkisi vardır? Sokrates’te ironinin işlevi nedir? Edebiyatta, sanatta nasıl kullanılmıştır? İroni yalan mıdır? Hakikatle ne tür bir bağı vardır? Riyakârlıkla, sinizmle, skandalla nasıl ilişkilenir? Tuzakları nelerdir? Yanılsamaların can düşmanı ironiye muhatap olan, karşısındakinin söylemek istediğini anlamakla ne yapmış olur?

“Uçucu”, ele avuca sığmaz şeylerin filozofu Vladimir Jankélévitch, bu sorulara cevap aradığı kitapta, bilincin bilinci ya da farkındalık olarak kavradığı ironiyi müziğe özel göndermeler eşliğinde bütün yönleriyle ele alıyor. İroniden nasipsiz de olmayan üslubunun akıcılığıyla birlikte düşüncesinin hareketini takip etmek bir zevk haline geliyor.

Felsefe, edebiyat ve düşünce tarihiyle ilgilenen okurlarımızın zevkle okuyacağına inanıyoruz.

REBECCA – DAPHNE DU MAURIER

1938 Ulusal Kitap En İyi Kurgu Ödülü

Gotik edebiyatın hak ettiği takdiri zaman içinde gören yazarlarından Daphne du Maurier’nin Rebecca’sı örnek bir tekinsiz mekân anlatısı. Sahne sanatlarıyla, yazarlıkla ilgilenen bir ailenin kızı olan ve derinlikli, sonunu açık etmeyen tekniğiyle pek çok eseri beyaz perdeye uyarlanan du Maurier iki dünya arasına sıkışmış, sırları ve tutkularıyla kendilerine çıkış yolu arayan karakterleriyle okura son sayfaya kadar şüphe, şaşkınlık vaat eden yazarlardan. Alfred Hitchcock’un aynı isimle sinemaya uyarladığı Rebecca ise unutulmaz bir başyapıt.

Adı anılmayan ikinci eş, sevdiği adamın peşinden gider ve cennet bahçesi gibi görünen Manderley Malikânesi’ne gelir. Ancak burası, kısa sürede hayatını esir alan bir heyulaya dönüşür. Bu evlilikteki sorunları çözmek zordur ama asıl dert, ölümüne rağmen bütün mekâna izlerini bırakan ve hayatlarına musallat olan ilk eş Rebecca’nın hatırasından kurtulmaktır.

Daphne du Maurier’den Rebecca, bazı evlerin karanlık koridorlarında gizli gizli gezinen, evlilik kurumunun saklı öznesini ortaya çıkaran o roman.

“Yirminci yüzyılın en etkileyici romanlarından, Rebecca bir mit ya da rüyanın korkutucu gücüyle kültürümüzün özüne usul usul yerleşti.”

Sarah Waters

“Fevkalade eğlenceli… du Maurier modern kadınların kendi hissettiklerini ölçebilecekleri bir tartı yarattı.”

Stephen King

NÜKLEER KIŞ – CARL SAGAN

Bugün devletler doğrudan çatışmak yerine “vekiller” kullanarak örtülü şekilde savaşıyorlar. İki devlet bir çatışma bölgesinde “dost” gibi davranırken bir başka çatışma bölgesinde “düşman” gibi davranabiliyor. Dost ile düşmanın böyle birbirine karışmasına büyük ölçüde nükleer silahların caydırıcılığı yol açtı. Ama nükleer silahların asıl caydırıcılığı bilginlerin siyasetçileri nükleer silahların dönüp dolaşıp kendi halklarını vuracağına ikna etmesinden ileri geliyor. Sagan ve Turco’ya göre büyük bir nükleer savaş sonrasında, patlamalar ve yangınlardan çıkan devasa miktarda duman, is ve kurum gökyüzünde uzun süre kalarak dünyanın soğumasına sebep olacak. Tarımsal üretim çökecek, bombalardan ve radyasyondan kurtulan insanlar açlıktan, susuzluktan ve salgın hastalıklardan ölecek. Belki insan türü yok olmayacak ama modern uygarlık yıkılacak. Savaşın galibi olmayacak. Onlar bu felakete “nükleer kış” diyorlar.

Carl Sagan, okurlarını bilim-siyaset-askerlik üçgeninde zihinsel bir şölene davet ediyor.

BU ŞEHRİN MUTFAKLARINDA BIÇAK YOK – HALİD HALİFE

”Şehirler de ölür, tıpkı insanlar gibi.”

Arapça edebiyatın güçlü temsilcilerinden Halid Halife, Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok kitabıyla politik, dinî ve cinsel zorbalığın gölgesi altında yaşayan Suriyeli bir ailenin üç nesle yayılan, ”utanç” duygusuyla kuşatılmış hikâyesini anlatıyor.

Türkiyeli okurların ilk kez okuma fırsatı bulacakları Halife’nin, 2013 Necib Mahfuz Kitap Ödülü’ne değer görülen romanı, yanı başımızdaki komşu bir ülkenin pek de bilmediğimiz tarihine ve siyasi dalgalanmalarına dair geniş bir vizyon sunuyor.

Özgün dili olan Arapçadan titizlikle çevrilen eser; bireysel ve toplumsal düzeydeki çöküşü, sözünü sakınmayan bir gerçekçilikle ve etkileyici metaforlarla anlatıyor.

Yıllar içinde yıkıcı bir dönüşüme maruz kalan, çoğu kişinin eski günlerini özlemle andığı Halep şehrinin başlı başına bir karakter olarak yer aldığı roman; elli yılı aşkın bir dönemde Suriye’de yaşanan toplumsal parçalanmayı, yıkılan hayalleri, şiddeti, bastırılan acı ve korkuyu sosyal ve psikolojik derinlikle yarattığı çok sayıda karakter aracılığıyla gözler önüne seriyor. Halife, bu şiirsel yapıtında, doğduğu şehrin ruhunu etkileyici bir gözlem gücü ve açıksözlülükle yansıtıyor.

Suriye’deki çatışmanın kökenini daha ”derinden” anlamak isteyenlerin mutlaka okuma listelerine almaları gereken Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok; sokakları, kokuları, yemekleri, müziğiyle Halep’in kapalı kapılar ardına hapsedilişini ”şaşırtıcı” yaşam manzaraları üzerinden paylaşıyor.

”Halep, korkunun meşrulaştırıldığı bir şehre dönüştürülmüş, resmen cezalandırılıyordu. Tasmalarını tutanlara karşı sadakatleri dışında hiçbir şeyi doğru düzgün yapamayan bozguncu istihbarat görevlilerinin keyfî istekleri altında ezilen bir şehirdi artık Halep.”

ACAYİP BİR BAKAN – DOMINIQUE DEMERS

Bayan Charlotte, arkadaşları Leo ve Marie’ye kavuşmak üzere yola koyulur. Tren istasyonunun bilet gişesine heyecanla koşarken kendi valizi yerine yanlışlıkla Başbakan’ınkini alınca planları tepetaklak olur. Çocukların eğitimiyle ilgili yeni politikasını açıklayacak olan Başbakan’ın valizi önemli belgelerle doludur.

Bayan Charlotte, kendisine bakanlıkta bir görev teklif edileceğinin hayaliyle, Başbakan’ı bulup valizini teslim etmek üzere harekete geçer.

Yol boyunca başından macera hiç eksik olmayan Bayan Charlotte, Başbakan’ın yerine sıra dışı bir konuşma yapınca hem medyanın hem de gizli servisin dikkatini çeker. Her yerde aranan Bayan Charlotte’un şu sıkıcı yeni eğitim politikasıyla ilgili de yorumları olacaktır.

“Yeni Öğretmen” ve “Gizemli Kütüphaneci”yle çok sevilen Bayan Charlotte’un Maceraları dizisi hız kesmeden devam ediyor!

What's your reaction?