Haftanın Kitaplığı – 17 Aralık 2023

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

Lügat 365 – Bazı Tabirler Çok Güzel

Yazar: Banu Ertuğrul Onur Ertuğrul

Yayınevi: Can Yayınları

Bazı kelimelerin ne kadar güzel olduğunu yıllar önce görmüştük. Dilimizin kayıp hazineleri, kayıp olmasa da derinliği yeterince bilinmeyen hazinelerini Bazı Kelimeler Çok Güzel’de okuduk, Türkçeyi yeniden sevdik.

Şimdi bu güzel kelimelerin yanına güzel tâbirler de ekliyoruz. Hem Türkçenin eski dönemlerinden bugüne taptaze ulaşmış tâbirler hem farklı dillerden aktarma kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşanlar. “Güllük gülistanlık”, “cim karnında bir nokta”, “zehir zemberek”, “pupa yelken” ve daha yüzlercesi.

Köklü, zengin, tadına doyulmayan Türkçemizden tadımlık tâbirler. Ne kadar gerekli oldukları ise “îzahtan vâreste!”

Geçmişten Günümüze Bebek – Sosyal Tarihimizden Sayfalar

Yazar: Nigar Nigar Alemdar

Yayınevi: Kırmızı Kedi

Geçmişten Günümüze Bebek – Sosyal Tarihimizden Sayfalar, kuruluşundan bugüne bir semt monografisi. Aslında semt monografisi tanımının sınırlarını genişleten, ilk bölümden son noktaya kadar “tanıklar”la bir sözlü tarih çalışması aynı zamanda.
Dördüncü kuşak Bebekli, Şair Nigâr’ın torunu Nigâr Nigâr Alemdar semtin en köklü ailelerinin fertlerinden en eski yapılarına, hatıralarda kalan semt esnafından bugün hâlâ hizmet veren müesseselerine, sadece semtin değil şehrin ve ülkenin dününü ve bugününü aydınlatmış eğitim kurumlarından semtin sakini olmuş yabancı konuklarına, fotoğraflarda kalan pastoral manzarasından değişen ve tuhaf biçimde büyüyen bir şehrin etkisiyle kültürü, geleneği aşındırılan bugünün Bebek’ine, dünden bugüne ve A’dan Z’ye bütün bir Bebek’i, “Bebekli”yi anlatıyor. Sadece dünden bugüne bir semtin değil, o günlerden bugüne değişen bir ülkenin panoramasını çiziyor.

Türkiye’nin Mesleki Eğitimle İmtihanı

Yazar: Mahmut Özer

Yayınevi: VakıfBank Kültür Yayınları

Mesleki eğitim, uzun yıllardır ülkelerin en önemli zenginliği olan “beşeri sermayeleri”ni geliştirerek sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için çok önemli katkı sağlıyor. Nitekim mesleki eğitimin bu önemli rolünün farkında olan ülkeler, uzun süredir mesleki eğitim sistemlerini daha erişilebilir ve nitelikli kılmak amacıyla önemli adımlar atıyorlar. Dolayısıyla mesleki eğitim hakkındaki küresel tartışmalar ve mesleki eğitimi güçlendirmek için yapılan çağrılar pek yeni sayılmaz, ülkemizde de Kalkınma Planları başta olmak üzere birçok üst politika belgesinde mesleki eğitimin önemine vurgu yapılırken atılması gereken adımlara dair öneriler dile getiriliyor. Yeni olan ise mesleki eğitimin özellikle 2000’li yıllarda yaşanan teknolojik ve toplumsal dönüşümle birlikte daha da önemli hâle gelmesidir. 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik daralma, teknolojik dönüşümlerin ve eğitimin evrenselleşmesinin neticesinde artan genç işsizliği ve “ne eğitimde ne istihdamda olan” genç gruplarındaki artış, tüm dünyanın etkilendiği sorunlardan sadece birkaçı.

Mahmut Özer, Türkiye’nin Mesleki Eğitimle İmtihanı adlı bu eserinde uzun yıllardır dile getirilen önerilerin temellerini, mesleki eğitimin Türkiye’de bugüne kadar istenen düzeye gelememesinin gerekçelerini, dünyanın karşılaştığı sorunların çözümünde mesleki eğitimin nasıl bir rol oynadığını ve en önemlisi, Bakanlığı döneminde Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atılan adımları detaylı şekilde değerlendiriyor. Son yıllarda yayımladığı mesleki eğitim üzerine bilimsel çalışmalar, makaleler ve gazete yazılarını içeren bu çalışma mesleki eğitimin günümüze kadar yaşadığı sorunların temeline ışık tutarken geleceğe dair önemli çıkarımlar sağlıyor.

Annemin Otobiyografisi

Yazar: Jamaica Kincaid

Yayınevi: Jaguar Kitap

“Bir insanı bebekliğinden itibaren gözlemlemek; tıpkı yeni tomurcuklanan bir çiçeği gözlemler gibi, taçyapraklarının başta birbirlerine sımsıkı sarılışlarını, sonra her birinin doğallıkla gevşeyip yayılışını ve çiçek oluşunu, yani bir çiçeğin ömrünü anbean gözlemler gibi gözlemlemek muhteşem bir şey olmalı; gözlerde, dudakların iki kenarında durmaksızın biriken deneyimleri, kaşlardaki sarkmayı, kalpteki, ruhtaki ağırlaşmayı, bel ve göğüs çevresindeki kalınlaşmayı, yaşlılıktan değil, sırf hayatı ihtiyatla yaşamaktan yavaşlayan adımları; tüm bunları gözlemlemek, tüm bunları fark etmek muhteşem bir şey olmalı; gözlemleyenin, tanık olanın duyduğu haz, gözlemlenen ile gözlemleyen, fark edilen ile fark eden arasında görünmez bir ırmaktır ve ben pek çok yönden sevginin tanımı olan bu görünmez ırmaktan yoksun bir hayatın daima eksik kalacağına, asla tamamlanamayacağına inanıyorum. Beni kimse gözlemlemedi, beni kimse fark etmedi, ben kendi kendimi gözlemledim ve fark ettim; o görünmez ırmak benden bana aktı. Çaresizliğime isyan ederek, çaresizliğimden sevdim kendimi, çünkü elimde bundan başka bir şey yoktu. Böyle bir sevgi iş görür, ama sadece iş görür, sevgilerin en iyisi değildir; rafta çok uzun süre bekleyip ekşimiş bir yiyeceğin, yendiğinde insanın midesini yakan bir yiyeceğin tadı vardır bu sevgide. Ama iş görür, iş görür çünkü yerini alacak başka bir şey yoktur; iş görür, ama kesinlikle önerilmez. “


İskoç-Afrikalı karışımı baba ile Karayipli bir anneden doğma Xuela Claudette Richardson, Karayipler’de geçen ömrünün yetmiş yıllık bir dökümünü çıkarır bu romanda.

Xuela, doğumu esnasında annesini kaybetmiştir. Önce bir sütanneye verilir. Yedi yaşındayken yeniden evlenen babası tarafından tekrar eve getirilip sonrasında yine başka bir ailenin yanına gönderilir. Bir çocuk, bir genç kız ve bir kadın olarak sömürge altındaki ülkesinde geçen yaşamı doğal olarak sıradan bir yaşam olmayacaktır. 

Mülksüzleştirilmişlerin kulak tırmalayıcı dili diyebileceğimiz bir dil kullanıyor Jamaica Kincaid, taklit edilmesi neredeyse imkânsız bir dil:Çünkü Xuela’nın yaşamı da taklit edilemez. Bu yaşam sadece hep yeniden doğar; sömürgeyle, yok sayılmayla, annenin ölümüyle yeniden doğar…Daha önce Türkçede hiçbir kitabı yayımlanmayan Jamaica Kincaid’in olgunluk dönemi eserlerinden Annemin Otobiyografisi, Umay Öze’nin çevirisiyle…

Osmanlı: Örgüt – İnanç – Davranış’tan Hukuk – İdeoloji’ye

Yazar: Ümit Hassan

Yayınevi: İletişim Yayınları

“Bugünkü ve dünkü ‘teokratik devlet’; Devr-i Saâdet’in ve Kur’ân-ı Kerîm’in İslâmı ile Devletler ve Saltanatların (sözde) İslâmı ve nihayet Osmanlı’nın (sözde) ‘İslâmî’/Şer’î normatif yapısı tartışmaları da; değişik kimliklerdeki söylem sahiplerinin yaklaşımlardaki kısır döngülerin muharriki olmaktadır.” Ümit Hassan, vazgeçilmez başvuru kaynağı niteliği taşıyan Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler’inden sonra, Osmanlı Devleti’nin kuruluş “felsefesini” ele alıyor. Bunun için, Osmanlı’nın devlet örgütlenmesinde ve meşruiyet üretiminde eski/kadim Türk yönetim zihniyetinin ve otorite figürlerinin izini sürüyor. “Atadan gelme” Töre-Yasa(k) sürecinin, devletlû-sultanî Kânun/Kânunnâme’ye nasıl vardığını inceliyor. Ve bu bireşimin olgunlaşma belgesi olarak Fatih Kânunnâmesi’ne bakıyor. Böylece, Osmanlı’yı anlamakta Örf-Şeriat zıtlığının çok yanıltıcı olduğu çıkıyor ortaya. Bu analiz, Osmanlı’nın kuruluşuna dair kuramsal yaklaşımlara ve açıklama şablonlarına ilişkin bir tartışmayla beraber yürüyor. Halil İnalcık, Cemal Kafadar, Ahmet Yaşar Ocak, Halil Berktay, Oktay Özel-Mehmet Öz’ün (tabii yine Togan ve Köprülü’nün) ve Batılı bilim insanlarının “kuruluş”a dair tezlerine mercek tutuyor. Ümit Hassan, Osmanlı kitabıyla, bu ülkenin devlet zihniyetine, siyaset “töre”sine, yönetim “örf”üne dair önemli şerhler düşüyor. “Hassan, devlet dediğimiz siyasi teşekkülü tarihselleştirmeden, yani onu kendinden önce gelmiş toplumsal örgütlenme şekillerinden belirgin bir şekilde ayırmadan tarih yazamayacağımızı söylüyor.”

Ayrılan Yollar

Yazar: Dennis Lehane

Yayınevi: Saga Kitap

“Small Mercies düşündürücü, ilgi çekici, öfkelendirici ve elinizden bırakamayacağınız bir eğlence.” —Stephen King

“… Çok satan Lehane`in bu üstün suç draması, Güney Boston`daki köklü ırkçılığı araştırıyor.” — Publishers Weekly


1974 yazı, Boston`u sıcak bir dalgayla sararken, Mary Pat Fennessy faturalarını ödeme mücadelesi veriyordu. Bu esnada “Southie” adı verilen İrlanda Amerikan mahallesinde yaşayan Mary Pat, geleneklere bağlı ve özgün bir topluluğun parçasıydı.

Bir gece, kızı Jules geç saatlere kadar eve dönmezken, gizemli bir ölüm olayı mahalleyi sarsar. İlk bakışta bağlantılı gibi görünmeyen bu iki olay, Mary Pat`in kayıp kızını bulma çabasını tetikler.

Kentteki ırk ayrımının şiddetle patladığı bu dönemde geçen “Ayrılan Yollar,” sadece bir gerilim romanı değil, aynı zamanda suç ve güç ilişkilerinin vahşi bir portresi ve Amerikan ırkçılığının karanlık yüzünün cesurca tasviri olarak öne çıkıyor. Dennis Lehane`in kaleminden çıkan bu etkileyici eser, sizi içine çekecek ve sarsacak bir başyapıttır.

What's your reaction?