Haftanın Kitaplığı – 16 Mayıs 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

TÜM SORULARIN ANASI – REBECCA SOLNIT

Yazar ve aktivist Rebecca Solnit’in mizojiniye dair makalelerinin bir arada yer aldığı, kadınların temel meselelerine geniş açıyla baktığı kitabı Tüm Soruların Anası, Elif Ersavcı’nın çevirisiyle Siren Yayınları’ndan çıktı.

Kadınları üreme yetisi üzerinden tanımlamakta direten toplumsal dinamikleri ele alan Solnit, edebiyat kanonunu şekillendiren eril saplantıdan tecavüz şakalarına uzanıyor ve hayatın her köşesinde maruz kaldığımız kadın düşmanlığını hedefe koyarak günümüzde kadınlık durumunu masaya yatırıyor.

İroni yüklü bu makaleler, tarih boyunca kadınları susturmaya yönelik pratiklerle dayatılagelmiş sessizliğe vurgu yapıyor ve sessizliği bozma, anlatma ve dinleme edimlerinin kazanımlarını öne çıkarıyor.

“Hikâyeler hayatımızı kurtarır ve hikâyeler hayatımızdır.”

ZAMANSIZ – LATİFE TEKİN

Çağdaş edebiyatın büyük yazarlarından Latife Tekin karantina sürecinde yazmaya başladığı bu sürpriz kitabında zamansız, zeminsiz, tanımsız ve insan varoluşunun ötesinde her türden dönüşüme, başkalaşıma açık kadim bir aşk duygusunun izinden gidiyor. Beden, ten ve zihinde kayıtlı hafıza şiirle titreşip yeryüzünün hafızasıyla birleşirken gölün kalbinden yepyeni bir anlatı doğar: Gelincik ve Yılanbalığı suretinde açan sadece yeni bir hikâye değil kalp çarpıntısının kaydıdır. Göle ve oradan da okuruna akseden prizmatik savruluş.

HİDDETLİ SAATLER – CASEY CEP

Casey Cep’in 1970’lerde Alabama’da ailesinden beş kişiyi, sigorta parası için öldüren Peder Willie Maxwell’in çarpıcı hayat hikâyesinden yola çıkarak Harper Lee’nin kitabını “yazamamasına” odaklanan çalışması Hiddetli Saatler – Harper Lee’nin Kayıp Romanının Hikâyesi, Zeynep Tür’ün çevirisiyle Ketebe Yayınları’ndan çıktı.

Cep; bir yandan Harper Lee’nin davaları takip etme yolculuğundan hareketle 1970’lerin Alabama’sında siyahilerin maruz kaldığı ayrımcılığa odaklanarak kültürel ve politik çıkmazlara yer veriyor, diğer yandan Lee’nin yayımlanmayan “Rahip” romanının kitaplaşamama serüvenini gözler önüne seriyor.

“Peder Willie Maxwell, inatçı ve başarılı avukatı Tom Radney sayesinde hüküm giymekten kurtulsa da maktullerden birinin yakını tarafından, son kurbanının cenazesinde öldürülür. İşin ilginç tarafı, Maxwell’in katili Robert Burns de aynı avukat tarafından savunulur.

​Burns’ün mahkemelerini, adını söylemese kimsenin tanımayacağı bir isim takip edecektir: Harper Lee. Yıllar önce yakın arkadaşı Truman Capote’un Soğukkanlılıkla romanı için malzeme toplayan Lee, bu sefer adını “Rahip” koyduğu romanı için çalışmaktadır: Davaları her ayrıntısına kadar not eder, sayısız insanla görüşür, suçlularla ilgili dedikoduları dinler ve bir taslak metin bile hazırlar. Fakat bu kitap, hiçbir zaman yayımlanmaz.”

ASPERN’İN MEKTUPLARI – HENRY JAMES

Mazide kalmış bir aşk hikâyesi. Şair Aspern’in sevdiği kadına yazmış olduğu ve kimsenin bilmediği eski mektupların peşine düşen saplantılı bir editör. Mektuplara ulaşabilmek için varını yoğunu ortaya koyan, Juliana’nın Venedik’teki konağında çok yüksek bir meblağa birkaç oda kiralayan editör amacı uğruna neleri göze alabilecek, hangi sınırları aşabilecektir? Saplantılı editör, Juliana ve yeğeni Tina’nın arasında, şair Aspern’in hayaletinin gölgesinde oynanan sürprizlerle dolu oyunu kim kazanacaktır?

İlk olarak 1888’de yayımlanmış olan Aspern’in Mektupları, modern edebiyatın kurucu yazarları arasında sayılan Henry James’in gerilim inşa etmedeki ustalığının, karakter yaratmadaki gücünün parlak bir örneği.

GÖLGEYE ÖVGÜ – CUNİÇİRO TANİZAKİ

20. yüzyıl Japon edebiyatının devlerinden, büyük eserlerin yaratıcısı Cuniçiro Tanizaki, kariyeri boyunca ülkesinde dönemin en büyük yazarı olarak kabul gördü, daha sonra ise Haruki Murakami, Yasunari Kavabata ve Yukio Mişima’yla birlikte savaş sonrası Japon edebiyatının “büyük dörtlü”sünden biri olarak anıldı.

Gölgeye Övgü’de Tanizaki modernleşen dünyayı karanlık ve ışık üzerinden, Doğu ve Batı toplumlarının ilerleme karşısındaki reflekslerini de mukayese ederek masaya yatırıyor. Yalnızca gölgeye değil, apartman çatıları, tuvaletler, lambalar, kâğıt ve yemek takımı gibi günlük hayatta üzerine pek kafa yormadığımız şeylere, gösterişli olmayana kendine has üslubuyla dikkat çekiyor.

BOZKIR – TEA OBREHT

Kaplanın Karısı’nın ödüllü yazarı Tea Obreht’ten Yılın En İyileri seçkilerinde yer alan ve büyük ilgi toplayan sürükleyici bir roman: Bozkır. Bir ucunda kayıplara karışan kocası ve kaybetmiş olsa da zihninde hep konuştuğu kızıyla Nora’nın, diğer ucundaysa Balkanlar’dan Vahşi Batı’ya savrulmuş bir mezar hırsızının bulunduğu bir hikâye anlatan Obreht, dönemin hakikatlerini kurguya katıyor ve gerçekliği kendine özgü efsunlu bakışıyla muhteşem bir biçimde bulandırıyor. Osmanlı’dan Amerika’ya, Balkanlar’dan Arizona’ya uzanan Bozkır, edebiyat sahnesine genç bir yetenek olarak adım atmış Tea Obreht’in olgunluk eseri.

KARDAN KIZ KARDEŞİM – MAJA LUNDE

Maja Lunde’nin okura Charles Dickens’ın Noel Şarkısı’ndan ve Andersen masallarından tanıdığı hisleri hatırlatan romanı Kardan Kız Kardeşim, Lisa Aisato’nun resimleriyle ve Ebru Tüzel’in çevirisiyle Can Çocuk’tan çıktı.

Kardan Kız Kardeşim, Norveç’te 250.000 adet satarak daha önce görülmemiş bir başarı elde ederek ve otuz dile çevrildi.

Noel arifesi yaklaşmaktadır. Bu, aynı zamanda Christian’ın on bir yaşına basacağı gündür. Genellikle, zencefil ve mandalina kokularıyla, ateşte çıtırdayan odunların sesiyle, süslenmiş Noel ağacı ve titreyen mum ışığıyla, yılın en güzel günüdür Noel arifesi. Ama o yıl hiçbir şey eskisi gibi değildir. Christian ve ailesi, Christian’ın artık hayatta olmayan ablası June’un yasını tutmaktadır. Bu yüzden Christian evlerinde kutlama yapılmayacağını düşünür.

Derken bir gün, Christian yeni bir arkadaş edinir. Kızıl saçlı, neşeli, delidolu Hedwig, onu her şeye rağmen evlerine Noel ruhunun uğrayacağına inandırır. Fakat Christian sık sık ziyarete gittiği Hedwig’in evinde tuhaf şeyler olup bittiğini fark eder. Evin etrafında dolaşıp duran o yaşlı adam da kimin nesidir?

“Şimdi size Hedvig’i anlatacağım. Nasıl en iyi arkadaşım oluverdiğini ve onu nasıl kaybettiğimi. Çoktan aramızdan ayrılmış kız kardeşim Juni’yi ve buna rağmen nasıl içimde yaşamaya devam ettiğini… Hedvig’i ilk gördüğümde, burnunu yüzme havuzunun camına yaslamıştı. Yani ilk önce burnunu gördüm. Sonra da burnunu kaplayan bir dolu çili. Tek başına dışarıda durmuş, içeriye bakıyordu. Üzerine kar yağıyordu. Beresinin, beresinin altından fırlayan kızıl saçlarının ve kalın yün paltosunun üstünde karlar birikiyordu, bu arada paltosu da kırmızıydı, tıpkı Noel Baba’nın kostümü gibi kıpkırmızı.”

PARKTA KİMSECİKLER YOK – HAFİZE ÇINAR GÜNER

Arkadaşlardan uzak kalmak sıkıcıdır. Ama unutmamak gerekir ki, hayal gücü bazen en iyi arkadaştır. İşte öyle zamanlarda, bomboş bir park dopdolu bir maceraya açılır. Tıpkı bu kitaptaki gibi.

What's your reaction?