Haftanın Kitaplığı – 16 Mart 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.

CEHENNEME İNİŞ TALİMATNAMESİ – DORİS LESSİNG

Cehenneme İniş Talimatnamesi

Cehennemden Çıkmaya Hazır mısınız?

2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in kaleme aldığı Cehenneme İniş Talimatnamesi, hafızasını kaybeden ve gerçeklikle bağını yitiren bir adamın deliliğin kıyılarında gezinen ”uyanış” öyküsünü anlatıyor.

Neredeyse her cümlesinde yeni fikirlerin yankılandığı, gerçeklik ve deliliği algılayışımızı bambaşka bir boyuta taşıyan bu kışkırtıcı eser, kendine ve çevresine yabancılaşan, düzen içinde ”uyutulan” modern bireyin, evrenle uyum içindeki ilk benliğini yeniden keşfetme yolculuğuna odaklanıyor.

Cambridge Üniversitesi’nde Klasik Dönem Çalışmaları profesörü olan elli yaşındaki Charles Watkins, gece yarısıWaterloo Köprüsü yakınlarında sayıklar hâlde bulunur. Geçmişine ve kimliğine dair hiçbir şey hatırlamayan adam, kaldığı akıl hastanesinde ilaçlarla eski hâline getirilmeye çalışılır. Ancak Watkins, ısrarla çağırıldığı dış gerçekliği çoktan terk etmiş, zihninde bambaşka bir yolculuğa çıkmıştır: Atlantik’teki bir sal içinde dolanıp durduktan sonra, acayip geleneklere sahip garip yaratıkların yaşadığı tropik bir adaya ayak basar. Ardından da kendini uzayda, kozmik güçlerle semavi bir toplantıda bulur.

Doris Lessing her zamanki eleştirel bakışıyla kahramanın yolculuğunu bu kez içsel bir evrene taşıyor. Otoritenin ve mevcut medeniyetin dayattığı derin uykudan uyandırmak için okurlarını sarsan Lessing, onları zihnin nadiren görülen topraklarına doğru zorlu ama bir o kadar da cezbedici bir maceraya sürüklüyor.

”İnsan denen bu canlıların en önde gelen özelliği, güdüleri ve işlevleri dışında kendi kendilerini hissedebilme, anlayabilme becerisinden yoksun olmaları. Bireysel benliklerinin yalnızca bir bütünün, öncelikle insanlığın, kendi türlerinin parçaları olduğunu anlayabilecek kadar evrimleşmemişler; insanlığın Doğa’nın, bitkilerin, hayvanların, kuşların, böceklerin, sürüngenlerin bir parçası olduğu, onlarla birlikte Kozmik Ahenk’te küçük bir ezgi oluşturdukları bilincine varamamış olmalarından bahsetmeye bile gerek yok.”

HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL – BÜLENT AYYILDIZ

Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil

Hayat, başkalaşmayı, beden değiştirmeyi ve kabuk bağlamayıöğrendiğimiz bir yol. O, kanlı ayaklara, çürükle dolu bileklere aşina. Onda büyüler, boyutlar, savaşlar ve en çok da ölüm var. Girdaplarla ve labirentlerle dolu, hem bugüne hem de acımasız tarihî olaylara uzanan zekâ dolu bir roman.

Bülent Ayyıldız 2019 GİO Roman BaşarıÖdülü’ne layık görülen romanı Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil ile bizi bir yola davet ediyor. Onunla tamamlanıp onunla eksilmemiz için.

“Zamanı düz bir çizgi gibi düşünmeyi bırakmalısın. Hayır, o ilerlemiyor. Tam tersine, bizi hapseden bir zindandan ibaret. Geçmiş, gelecek ve şimdi aynı anda buradalar. Vakit, bir kavanozdaki balığın içinde dönüp durduğu sudan ibaret. Balık istediği yöne doğru gidebilir: İlerlediğini zanneder, sonsuzlukta kaybolmaktan korkar; fakat görebileceği en son nokta kavanozun cam duvarlarıdır. Bir görünmezliğe toslar kendini. Zamanı anlamak istiyorsan, kavanozun dışında nefes almayıöğrenmelisin.” 

NE REZALET – PAULINA FLORES

Ne Rezalet

Şilili genç yazar Paulina Flores “Ne Rezalet” öyküsüyle Roberto Bolaño Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Öykülerini topladığı aynı adlı kitabı Ne Rezalet’te aile, dostluk ve ten ilişkilerinden sarsıcı kesitler sunuyor. Doksanların Şili’sinden sosyal medya çağına uzanan bu dokuz öykü travmatik anılar, beklenmedik utançlar ve kabullenilmiş mutluluklarla örülü. İşsizlik ve geçim sıkıntıları, sıradanlık bunalımları, anne baba kompleksleri, tavsayan arkadaşlıklar, ters giden yakınlaşmalar, kötü kahramanlar… Flores’in kalemiyle eziklik hissi insan olmaya dair köklerini bularak ihtişam kazanıyor.

“Paulina Flores karakterlerine kenardan eşlik ediyor, onları binbir açıdan mercek altına alıyor. Ama onları tüketmiyor, sınıflandırmalara sokmuyor, çünkü karakterlerinin ete kemiğe bürünmesini istiyor, buna ihtiyaç duyuyor. Ne Rezalet uyuşmazlıkların gelgitli ritmine hayat veren, yenik düşmekten çok yenilgileri paylaşma arzusunun önem kazandığı muhteşem bir kitap.”

– Alejandro Zambra

GÖÇ ETMEK NE GARİP ŞEY ANNE! – FİLİZ YAVUZ

Göçmek Ne Garip Şey Anne!

Boğaz havası mıydı içime çektiğim, İstanbul’un kiri pası mıydı yoksa? Ya da o kentte attığım tüm kahkahalar mıydı? Belki de üniversiteye gittiğimden beri o devasa kentte geçirdiğim 17 yılımdı an an? Hâlâ bilmiyorum. Yaşam kadar ağır bir şeyi içime çektim; sonra da topografik olarak yedi tepeli değilse bile yedi bela olduğunu herkese binlerce kez ispatlamış olan o kente son kez baktım. Ve düştüm yola. 35 yaşımda ve henüz iki yaşına bile girmemiş çocuğumla. 2016’nın Ekim’iydi. Ekim’in başı. Mutluluktan havalara uçmuyordum ama ölesiye mutsuz da değildim. Heyecanlıydım biraz. İçimdeki ürperti klimadan değildi, sanmıyorum. Ben bahar bahçe düşlüyordum lakin ille de bir yanım yaprak döküyordu. Sanki kavlimi yerine getirmemişim gibi bir his… kalbimi dişliyordu. Nabzımın hızlanması ve kulaklarımdaki basınç uçağın inişinden değildi, işte tam da bundandı. Ah ben ki göklere sığamamıştım, yerlere nasıl sığacaktım!

Kalmak zor, göçmek daha zor. Ama göçtüğün yere alışmak, yakınlarını geride bırakmak, en zoru. Filiz Yavuz, her Türkiyeli göçmenin yaşadığı zorlukları, gazeteci titizliğiyle ve eğlenceli, içten bir dille anlatıyor. Elinizdeki kitap, mükemmel bir modern gurbetlik hikâyesi. 21. yüzyılın başında Türkiye’den göçenlerin haletiruhiyesini anlamak için mükemmel bir kaynak.

Mehveş Evin

Göçmek Ne Garip Şey Anne! adlı kitap Filiz’in Madrid’e gidişiyle başlıyor. Türkiye’nin 20 yıllık panoramasını Türkiye’den göçün kısa tarihi izliyor; süren göç dalgasının kökleri irdeleniyor. Hepimize sirayet eden umut ve umutsuzluk arasındaki gelgitler ve mutluluğun umutla ilişkisi ortaya konuyor. Kitap, Türkiye’den göç etmek isteyenler için aynı zamanda bir kılavuz niteliğinde. Gitmenin ve gidilen yerde tutunmanın yollarına dair teknik detayların yanı sıra, sosyal ve kültürel hayata katılım ve uyum anlamında kolaylaştırıcı ipuçlarını da içinde barındırıyor. Bu bilgiler, tarihten lezzetli anekdotlar ve hikâyelerle tamamlanıyor. Bütün çıplaklığıyla, iyisiyle kötüsüyle, hüznüyle neşesiyle, öfkesiyle sükûnetiyle Türkiyeli bir göçmenin gerçek deneyimini okura bizzat yaşatmayı başarıyor.

Melis Alphan

ANNEMLE BABAM SINIFTA! – LUC BLANVILLAIN

Annemle Babam Sınıfta!

Annemle babam sınıfımda. Üstelik buna bizzat ben yol açtım. Daha dün akşam, ikisi de otuz altı yaşındaydı ve normal birer anne-babam vardı. Bu sabah on bir yaşındalar… Uyanıp da, dev pijamalarının içinde kaybolmuş şu iki çocuğu gördüğümde, elbette durumu hemen kavrayamadım.

Okul! Her şeyin orada başladığını çözdüm. Altıncı sınıftan nefret ediyordum. Annemle babamsa, durumu anlayıp basit bir çözüm bulmak, mesela beni dünya seyahatine çıkarmak yerine, şu anda benim yaşımda olmak için neler vermeyeceklerini söyleyip duruyorlardı. Cevabım hep aynıydı: ‘’Dediğiniz olursa görürüm sizi.’’ Şansımı fazla zorlamış olmalıyım. Dileğim kabul olmuştu.

What's your reaction?