Haftanın Kitaplığı – 16 Kasım 2020
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
ARKASI MUTLAKA GELİR – AYŞEGÜL DEVECİOĞLU
“Mırıltı kesintisizdi. Çok uzaklardan geliyordu; sanki durmadan yağmur yağan, yine de suyun aç toprağı beslemeye yetmediği bir yerden… Bazen bir yakarışa, bazen ağlamaya, bazen inlemeye benzeyerek uzayıp gidiyordu. Şimdiye kadar duyduğu bütün seslerden farklıydı. İnsan aklının sınırları içinde düşünmüştü; mırıltı yaralı toprağı yatıştırmaya, sakinleştirmeye mi çalışıyordu? Sonra yanıldığını anladı. Yeni gelenlerin kulaklarına fısıldanan kindar bir ninniydi bu, anlatılmaz, dile gelmez yıkımların dehşetli ezgisi.”
Yedi öyküyü bir araya getiren Arkası Mutlaka Gelir, Ayşegül Devecioğlu koleksiyonunun yedinci kitabı.
KUM TEFRİKALARI – ÖMÜR İKLİM DEMİR
Kum Tefrikaları, kuytunun, saplanıp kalmanın, kendine gömülmenin, uzaklara düşmenin, öteki bile olamamanın, boşluğun, hevesin, meşgalenin, Doktor Mithat’ın, Murat Hoca’nın, Yurdanur Hala’nın, Şevket Kemal Bey’in, ölülerin, kelimelerin, telgraf tıkırtısının, tozun, rüzgârın, bulutların, bütün o yılların ve de üstümüzden esip geçen diğer şeylerin hikâyesi… Rüzgâr hiç durmadan esiyor sayfaların arasında, her şey bir görünüp bir kayboluyor ya da bir kaybolup bir görünüyor. Yutuyor kenarları, köşeleri, arabaları, evleri kum; yutuyor günleri, takvimleri, atları, uçakları ve de hepsinden mürekkep hayalleri… Bozkıra bakan izbe balkonlar, Boğaz’a açılıyor bir vakit; ölümler umuda, umutlar çaresizliğe benziyor yavaş yavaş. Her kavram değişip dönüşürken, Türkiye’nin son yüz yılında dolanıyor Ömür İklim Demir, kat kat açılan bir romanla çıkıyor karşımıza.
“Panjurların gölgesi yüzümde parlayıp söndüğünde, bıyığımla oynuyordum; ardından boğuk bir gök gürültüsü geldi. Sigaramın külünü silktim. Beş saniye önce kor gibi yanan kül, yüz yıllık diğer külün içinde kaybolup gitti. Geçmiş tarafından yutulmak böyle bir şey olmalıydı.”
Bir iyi dilek, bir ilk roman… Kum Tefrikaları.
TURUNCU – ORHAN PAMUK (FOTOROMAN)
Turuncu: Orhan Pamuk’tan İstanbul gecelerinin sokaklarına ve insanlarına dair bir foto-roman
İlk fotoğraf albümü Balkon’da objektifini çalışma evinin balkonundan görünen İstanbul manzarasına, göğe, denize, gemilere ve bu manzaranın değişimlerine çeviren Pamuk, bu kez objektifini kendisi gibi kahramanlarının da dolaşmayı sevdiği İstanbul gecelerine çeviriyor. Turuncu, bu mahalleler, sokaklar ve insanların hayatıyla bu hayattan yavaş yavaş kaybolan bir renge ve ışığa fotoğraf yoluyla yakılmış bir ağıt.
“Bir korumam olması İstanbul ile ilişkimi tamamen değiştirmişti. Artık her yere gidebiliyordum. (…) Kafama uzun siperlikli bir boyacı takkesi geçiriyor, İstanbul’un en ücra, en uzak sokaklarına, en tehlikeli mahallelere gidiyor ve hiç kimse beni tanımıyor ve durduramıyordu. Kısa süre sonra bu ücra mahallelerde dijital Leica makinemle fotoğraf çekmeye başladım. Bütün şehri görüntüleyebileceğim, çünkü korumam varken kimsenin bana karışmayacağı –bu yeni durum- bana çok çekici geliyordu. 2008 ile 2014 arasında yoksul mahallelerde, sokak satıcıları arasında geçen bir roman yazdığım için, Tarlabaşı, Kasımpaşa, Feriköy gibi yerlerde geceleri fotoğraf çekerek çok yürümüştüm.” – Orhan Pamuk
TRENDEKİ ADAM – ANDY MULLİGAN
Demir ağların birbirine bağladığı yaşamlar…
Otuz iki dile çevrilen Çöplük’ün yazarı Andrew Mulligan’ın yetişkinlere yönelik ilk kitabı Trendeki Adam, makasların ortasında kesişen hayatların birbirlerine aslında görünmez iplerle nasıl da bağlı olduğunu gösteren, yaşamla ölüm arasında akıp giden bir yol hikâyesi.
Kendisini yaşarken ölmüş sayan arafta kalmış bir adamın, gerçek benliği ile yüzleşmesine ve geçmişiyle hesaplaşmasına odaklanan roman, okurlarını uzun süre etkisinden kurtulmak istemeyecekleri, ahenkli bir düşsel melankoliyle baş başa bırakıyor.
Bıçak sırtı bir konuyu, dramatize etmeden, incelikle öyküleştiren Mulligan, hayat ne kadar kötü görünürse görünsün doğru yolu seçmek için asla geç olmadığını hatırlatıyor.
Michael, hayatı raydan çıkmış, yıkılmış bir adamdır. İstasyonların arasında, peronların kör noktalarında, kimsenin bakıp görmediği bar tuvaletlerinin pis zeminlerinde kalakalmıştır. Yaşlanmıştır. Evi, işi, eşi, parası ve daha fazla yaşamak için hiçbir amacı yoktur. Michael, yaşadığı her şeyin suçunu çocukluğuna ve orada yaşadığı, geleceğini mahveden bir travmaya dayandırmaktadır. Fakat kaderinin önünde daha fazla eğilmemeye de kararlıdır: Bu gidişata artık bir nokta koyacaktır. Oysa son yolculuğunu planlarken, geleceğine bambaşka bir şekil verecek, hesaba katmadığı küçük bir ayrıntıyla karşılaşacaktır: Bir sonraki treni kaçırmasına ve hayatına bambaşka bir rayda devam etmesine sebep olacak, yeni insanlara dokunabilmesini sağlayacak on iki dakikalık bir rötar…
Tesadüflerin mucizesine inandıran etkileyici öyküsüyle, hayatın gerçeklerine ayna tutan Trendeki Adam, kendi sonunu “elleriyle” hazırlayan yalnız bir insanın içsel yolculuğunu, samimiyetle sayfalarına taşıyor.
Okuru içine çeken anlatımıyla derinlikli bir romana imza atan Andrew Mulligan, umudun hiç umulmadık yerlerde ve umulmadık zamanlarda karşımıza çıkabileceğine işaret ederek yaşamı sıkı sıkıya kucaklıyor. Dedikleri gibi, treni kaçırmak bazen hayatınızı kurtarabilir…
“Sevgiye giden en kestirme yol bu muydu? Kendinizi o kadar hırpalıyordunuz ki birileri size sevecen davranmak zorunda kalıyordu…”
“Trendeki Adam, özenle kurulmuş öyküsü ve güçlü dip akıntılarını aratmayan melankolisiyle, Nick Hornby’nin insan trajedisini ele alan eserlerini anımsatıyor.”
-Guardian
“İngiliz demiryollarının tuhaf ‘harikalar diyarında’ ilerleyen, insanı tam anlamıyla ‘yutan’ bir roman…”
-Daily Mail
KİM KORKAR SCHRÖDINGER’İN KEDİSİNDEN-A’DAN Z’YE BİLİMİN REHBERİ – IAN MARSHALL/DANAH ZOHAR
Schrödinger’in kedisi yeni fiziğin maskotudur. Kuantum teorisyeni Erwin Schrödinger tarafından kuantum gerçekliğiyle bağlantılı imkânsız görünen bazı bilmeceleri açıklamak için ortaya atılınca, 20. yüzyıl biliminin “hayrete düşüren” bir sembolü oldu. Sağduyunun günlük dünyasında ve eski fizikte bu ya da şu düğme çalışır ve kedi ya yiyecek ya da zehir yer; sonuçta ya ölür ya da canlı kalır. Fakat Schrödinger’in kedisi kuantum kedisidir; bu yüzden işler onun için böyle yürümez. Kuantum dünyasında, tüm ihtimaller –hatta doğal olarak çelişenler bile– bir arada var olur ve kendine özgü bir gerçekliğe sahiptir. Bu bir arada olabilen kuantum ihtimalleri Schrödinger’in kedisinin aynı anda hem zehirle hem de yiyecekle beslenmesini mümkün kılmaktadır. Sonuçta o, aynı anda hem ölü hem de canlıdır. Her iki ihtimal de birlikte var olur.
Kim Korkar Schrödinger’in Kedisinden? kuantum mekaniğinin kaos ve karmaşa teorisini, görelilik, yeni zihin teorileri ve kozmoloji gibi temel meselelerini herkesin anlayacağı bir dille anlatan nefis bir kitap… Kendimizi, zihinlerimizi ve daha geniş bir düzlemde şeyler arasındaki yerimizi kavramaya davet eden bu çalışma sağduyunun ötesine uzanan dünyalara işaret ederken yeni düşünme biçimleri üzerinde ısrar ediyor…
KÖKENLER-YERYÜZÜNÜN TARİHİ İNSANLIK TARİHİNİ NASIL ŞEKİLLENDİRDİ? – LEWIS DARTNELL
İnsanlık tarihi hakkında konuştuğumuzda, genellikle uluslararası aktörlere, büyük liderlere ya da tarihe damga vurmuş savaşlara odaklanırız. Peki ama yeryüzünün kendisi kaderimizi nasıl belirlemiş olabilir?
Gezegenimizdeki ani iklim değişiklikleri göçebe toplumdan tarım toplumuna geçişi tetikledi. Dağlık arazi özelliği Yunanistan’da demokrasinin gelişmesine yol açtı. Atmosfer dolaşımının yapısı coğrafi keşiflere, sömürgeleştirmeye ve ticaretin ilerlemesine yön verdi. Bugün bile ABD’nin güneydoğusunun siyasi haritası nihayetinde antik bir denizin 75 milyon yıllık tortuları tarafından biçimlendirilmeye devam ediyor. Her yerde gezegenin insan üzerindeki derin izleri var.
Kökenler, ilk ekinlerin yetiştirilmesinden modern devletlerin kurulmasına kadar ayaklarımızın altındaki yeryüzünün insan uygarlıklarının şekillenmesi üzerindeki nefes kesici etkisini inceliyor.