Haftanın Kitaplığı – 16 Ağustos 2021
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
ALAYCI KUŞ – WALTER TEVIS
Vezir Gambiti ve Dünya’ya Düşen Adam’ın yazarı Walter Tevis’ten Fahrenheit 451, Cesur Yeni Dünya ve 1984 geleneğinde, çarpıcı bir distopya!
Nebula En İyi Roman Ödülü Adayı
“Alaycı Kuş, merkezine aldığı konu ve okumanın yeniden keşfine verdiği önemle, Fahrenheit 451’in gayri resmi bir devam kitabı gibi.” –San Francisco Chronicle
“Bilgisayarlaşmanın tehlikesine dair pek çok kitap okudum ama hiçbiri Alaycı Kuş kadar beni sarsmadı. İnsanların okuma yetisini, daha da kötüsü okuma hevesini kaybetme olasılığı fazlasıyla muhtemel. Çok iyi yazılmış, çok iyi bir kitap!” –Anne McCaffrey
“NEW York Âdeta Bir Mezarlık. Empıre State Binası Da Onun Mezar Taşı.”
Walter Tevis, bilimkurgunun özünü çok iyi kavramış, çağının hem en asi hem de en yumuşak başlı yazarlarından biri. Yazarın Dünya’ya Düşen Adam ile birlikte en iyi bilimkurgu romanı olarak görülen Alaycı Kuş ise istikrar, düzen, mutluluk gibi maskelerin altına saklanmayan, dehşetli ve melankolik bir distopya.
Gelecek, insan nüfusunun fazlasıyla azaldığı, var olan insanların da ilaçlar sayesinde intihardan uzak durduğu, robotların ve teknolojinin hegemonyasında, kasvetli, postapokaliptik bir yer. Bu dünyada ne sanat, ne kitap ne de yeni doğan çocuklar var. Öyle bir dünya ki insanlar yaşamaktansa diri diri yanmayı yeğliyor.
Ancak üç kişi sayesinde bir umut ışığı belirecekti: ölmek isteyen ama yazılımı gereği kendini öldüremeyen, dünyanın hâkimi, yaratılan en kusursuz makine, robot Spofforth; kendi kendine okumayı öğrenerek büyük bir suç işleyen Paul; düzenin dayattığı ilaçlardan kaçan Mary Lou.
İnsanlığın kederinin en karanlık kuytularında, sevginin mümkün olmadığı bir dünyada umut etme cesareti gösteren Mary Lou ile Paul’ün yolları, Spofforth’ın ikilemleri yüzünden hiç ummadıkları bir biçimde çatallanacak ve insanlığın kaderini değiştirecekti.
Alaycı Kuş, kaçınılmaz sonuyla uzlaşan insanlığın ağıtı.
Jonathan Lethem’ın önsözüyle
DOKUZDAN KÜPE ÇİÇEĞİ – ELİF ERDOĞAN
Elif Erdoğan’ın kırılganlığın içinden gelen direnişle çevrili öykülerinin her köşesinden ümit taşıyor. Çenesi titreyen korkakların büyük cesareti, kumru yuvasına yer açma nezaketi, bir yaprağa bir karıncaya duyulan aşkın deliliği… İyileşen, üzülen, neşelenenlerle dolu Dokuzdan Küpe Çiçeği yazarın ilk öykü kitabı. Geyik olacak kadar vakti vardı. Ona uzun bir ağıt yakacak kadar yası. Bu yüzden karıncalar taşıyordu onun yükünü taç yapraklara. Kendini durmadan doğuran bir güneş gibi dönüyordu yörüngesinde. Bütün bunlar bittiğinde belki bir hikâye olabilirdi. Şimdilik sadece ormandan çıkmanın bir yolunu bulmaya çalışıyor.
KUŞ KADIN HARPY – MEGAN HUNTER
Okulda öğretmenlerim neden hep o kadını çizdiğimi soruyorlardı;kanatlı, uzun saçlı, karnı şişkin kadını. “Bu bir cadı mı?”Başımı iki yana sallıyor ve herhangi bir şey anlatmayı
reddediyordum.
Onu hiçbir zaman arkadaşlarımla paylaşmadım, ismini oyunlarımızda kullanmadım. Onu içimde, gözlerimin kenarında, sürekli görebileceğim bir yerde tuttum.
Lucy ve Jake, güneşin bir alev topu gibi yükselip tüm gün etrafı kavurduğu bir coğrafyada, geniş ve sıcak bir tarlanın yanındaki evde yaşamaktadır. Çocuklarına bakabilmek için kariyerinden ve hayallerinden vazgeçen Lucy, içinde yaşadığı evi bile hizmet edilmesi gereken bir canlı varlık gibi görmektedir. Jake’le evlenip çocuk sahibi olduktan sonra, kendi çocukluğundaki
kötü anıları ve rol modelleri silmek istercesine, “iyi bir anne”
olma kaygısıyla yaşar. Her günü, her hareketi planlı ve sonsuz bir tekrar hâline gelmişken, bir gün telefon çalar. Ahizenin diğer ucunda tereddüt dolu bir erkek vardır ve Jake’in onu aldattığını söyler.
İşte hepsi bu: O büyük kırılma ânı. Lucy’nin anlattıklarına bakılırsa, içindeki kadim ve vahşi yaratığın zincirinden kurtulduğu gün, o gündür. Sadakatsizliğine rağmen yanında kalmak isteyen kocası, bunun için bir bedel ödemeyi kabul ederken Kuş Kadın’ın yavaşça kabuğunu kırmasına yardım edeceğinden habersizdir. Ne var ki, Harpy’nin doğasında bu konudaki hüküm kesindir: Suç varsa ceza da vardır.
Kuş Kadın Harpy, hem karanlık bir peri masalı hem de son derece sarsıcı bir intikam ve yenileniş hikâyesi…
GÜMBÜR GÜMBÜR – DAVID OUIMET
“Birlikte sesimizin daha gür olduğunun farkında değil misin?”
Gümbür Gümbür, özel bir arkadaşlığın, onun getirdiği gücün ve cesaretin hikâyesi. Kimi zaman renkler solsa da kimi zaman ışık boğulsa da iki arkadaş birbirlerinin biricik farklılıklarını kucaklayarak bir arada duruyor.
Suspus’ta gürültülü bir dünyada kendi yerini bulmayan çalışan içine kapanık kız, şimdi sesini duyuracağı geleceği inşa ediyor. Üstelik bu kez yalnız değil.
ULUS BAKER’İ OKUMAK – ONUR EYLÜL KARA
“‘Ulus Baker Okumak’ ne demek? (…) Okuma, öğrenme serüvenimizde yeni gelen bilgi, yorum ya da bakış açısı, halihazırda bizde olanlarla karşılaştığında bir çarpışma, çalkalanma, altüst oluş gerçekleşir. Yeni gelenin partikülleri eskininkilerle bir araya gelip bizde yeni bir yerleşmeye yol açar; daha da fazla yeni bilgiye yer açarak. Zaten tam da boşluğumuza denk gelen bilgilerle, fikirlerle karşılaştığımızda bunlar bizde fazladan bir ‘şişkinlik’ yaratmak yerine, yeni bir açlık yaratır.
Ben benim için iyi fikirlerle karşılaştığımı buradan anlıyorum. (…) Ulus Baker’in yazdıkları beni hem doyurmuş hem de iştahımı açmıştır.” Beliz Güçbilmez Ulus Baker’in yazdıkları, düşünme zevki ve şevki yaratan kalıcı bir iz bıraktı. 2015’ten beri “Ulus Baker Okumaları” adıyla onun metinlerinden biri etrafında hazırlanan sunuşlar ve yürütülen tartışmalar, bu ilham verici etkinin verimli sonuçlarından biri. Bu buluşmalar, Ulus Baker’in denemelerini, estetikten tarihe, felsefeden sosyolojiye, farklı ilgi ve bilgi alanlarıyla etkileşime açtı. Onur Eylül Kara’nın sunuştaki söyleyişiyle, kitap, bu yetkin sunuşlardan bir seçki niteliğinde.
Baker’in “derinlere daldıran, uzaklara götüren” yazılarının hakkını veren bir seçki… Onur Eylül Kara’nın derlemesinde Şükrü Argın, Ali Artun, Mustafa Çağlar Atmaca, Eylem Canaslan, Özge Çelikaslan ve Alper Şen, Gülsüm Depeli, Toros Güneş Esgün, Beliz Güçbilmez, Can Gündüz, Ahmet Gürata, Fulden İbrahimhakkıoğlu, E mre K oyuncu, Barış Mücen, Oktay Özel, Mehmet Şiray, Özgür Taburoğlu, Latif Yılmaz ve Hakan Yücefer’in katkıları yer alıyor
BAHÇE, KÜLLLER – DANİLO KİŞ
Hayatım boyunca canlandırdığım ve inişli çıkışlı bir başarı çizgisi içeren kurban rolüm, zira insan kendi hayatını, kendi kaderini canlandırır, demem o ki bu rolüm usulca sona yaklaşıyor. Genç adam, şunu her daim hatırında tut ki insan en nihayetinde gerçek bir kurbana dönüşmediği müddetçe kurban rolünü oynayamaz. Ve görüyorsun, bunun için artık elden hiçbir şey gelmez, bu rolü sonuna kadar layığıyla oynamak için çaba sarf etmek mecburiyetindeyim. Bu benim için bir kurtuluş, bana bahşedeceğin bir af olacak.
Danilo Kiş başyapıtı Bahçe, Küller’de, II. Dünya Savaşı’nın arifesinde geçen çocukluk yıllarının; sürgün ve linç tehdidiyle oradan oraya sürüklenen ailesinden, özellikle de babasından yadigâr kalan travmaların, yersiz yurtsuzluğun, inişli çıkışlı ruh hallerinin, aranıp bulunamayan kurtuluş yollarının izini sürüyor. Kiş bu otobiyografik romanında, tüm dünyayı kasıp kavuran bir kıyametin savurduğu küllerin altında saklı kalmış, siyah beyaz bir aile albümünü aralar gibi, unutulmaz bir baba figürünün etkisinde geçmiş o yılları tekrar gün yüzüne çıkarıyor.
Modern edebiyatta kaleme alınmış en şiirsel, en dokunaklı baba-oğul hikâyelerinden biri olan Bahçe, Küller Özge Deniz’in Sırpça aslından çevirisiyle…
“Danilo Kiş su götürmez bir biçimde yüzyılın ikinci yarısında edebiyatın şerefini koruyan en büyük yazarlardandır.”
Susan Sontag
“Lirik metnin hakiki bir mücevheri, Kıta Avrupası’nda savaş sonrası çıkmış en iyi kitap.”
İosif Brodski
İÇİNDE SEN DE VARSIN – GÜLER ERGÜÇ
Yaşamının uzun bölümünde güçlü bir gönül bağı söz konusu olsa da yerleşmesinin iki binli yılların başını bulduğu Çanakkale’nin Kilitbahir Köyü’nde kendine yeni bir hayat kuran Güler Ergüç’ün ilk kitabı “İçinde Sen De Varsın” okuyucuyla buluştu.
“Ben edebiyatçı değil, yazarsa hiç değildim. İçimden geldiği gibi kalbimde yaşayan sözcükleri sayfalara aktarıyordum… Anlatacaklarım belki uzun olacak ama hepsi doğru ve hepsi gerçek yaşanmışlıkları içeren birçok hikâyeden oluşuyor. Bana anlatılanları olduğu gibi çarpıtmadan yazıp, bütün her şeyi sizlere aktaracağım… Zaman zaman üzülecek, bazen sevinecek ama her hikâyede kendinizden bir şeyler bulacaksınız.”
Kendisine yazmanın iyi geldiğini ve ruhunu beslediğini keşfettiği günden bu yana, gerek günlük tutup şiir yazarak gerekse kısa öykülerle anılarını kaleme almaya başlayan Ergüç’ün, içinde hepimizin kendimizden bir şeyler bulacağı ve temelinin yakın çevresine, bilhassa da kadınların yaşam hikâyelerine dayanan ilk kitabı okuyucuyu bekliyor.
Güler Ergüç “Aslında yazma fikri bende hep vardı. Ne zaman ki buna gerçekten karar verip sevdiklerimle paylaştım, benden kendi hikâyelerini de anlatmamı istediler” diyor ve ekliyor:
“Ben de ‘Tamam, yazmaya sizinle başlıyorum’ diyerek bu yolculuğa çıkmış oldum. Henüz farkında olmasam da bu kitabın hayata geçmesi yolunda ilk adımı atmıştım.”