Haftanın Kitaplığı – 14 Şubat 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
TİAMAT – İHSAN OKTAY ANAR
“Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani
karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu.
Onun uyanıp cisimleşmiş hâli olan diğer çelik canavarın belirsiz silueti ise satıhtaki zayıf aydınlığın hemen altında âdeta kımıltısızdı.”
İhsan Oktay Anar’ın derin denizlerde kurduğu âlemde, o belirsiz, kımıltısız siluetin hem içinde hem dışında, olağanüstü bir hikâyede, hikâyeyiz.
EVRENDEKİ EN KÜÇÜK IŞIKLAR – SARA SEAGER
“Her gezegenin yıldızı yoktur. Bazıları herhangi bir güneş sisteminde yer almaz. Tek başınadır onlar. Başıboş gezegen denir adlarına.”
Kocasının ölümünün ardından, bir yandan galaksimizin ötesinde yaşam bulmaya çalışırken bir yandan da kendi yaşamını baştan inşa etmek zorunda kalan ve bu süreçte yeryüzünde kurulan bağların gücünü keşfeden bir kadının, ünlü astrofizikçi Sara Seager’ın gerçek ve büyülü hikâyesi.
Sayısız yıldız ve sayısız olasılıkla dolu gökyüzüne on yaşında vurulmuştu Sara Seager. Yıllarını ötegezegenlere, yaşam barındıran ve erişilmesi hayal gibi görünen uzak dünyaları bulmaya adadı ve gezegen biliminin parlayan yıldızlarından biri oldu. Ama kocasının ani ölümüyle her şey değişti. Kırk yaşında, iki küçük oğlan ve elinde kocasının manav alışverişi gibi gündelik –ama o güne kadar kendisi MIT’nin astrofizik laboratuvarını yönetirken kocasının üstlendiği– işler için yazıp bıraktığı notlarla kalakalmıştı. Hayatında ilk kez kendini evrende yapayalnız hissetti.
Sara Seager bu delicesine dürüst anı kitabında, yaşamına yeniden yön verişinin tökezlemelerle dolu hikâyesini paylaşıyor bizlerle. Ötegezegenlerin peşine düşerek, onların yabancı güzelliğinde teselli araması (eşinin ölümünden bir yıl sonra Time dergisi tarafından uzay çalışmalarındaki en etkili 25 insan arasında gösterilecekti); kendisine uzanan yabancı eller sayesinde, neredeyse uzayda yaşam kadar mucizevi görünen insani bağları keşfedişi; ev tadilatından romantik hayata hemen her konuda önerileriyle onun yanında duran bir grup kadın… Ve en beklemediği şey: Dünya’ya eş bir yıldızı ararken, dünya üstündeki milyarda birlik bir eşleşme.
ŞÜPHELİ ŞEYLERİN KEŞFİ – BİHTER SABANOĞLU
Her gün çehresi değişen kadim kenti farklı birgözle izliyor Bihter Sabanoğlu.
Tesadüf süsü verilmiş bir karşılaşmanınardından eski mektuplar kutulardan çıkıyor vegeçmiş ile şimdi arasında bir yolculuk başlıyor.Bu, sadece karakterlerin yer aldığı bir yolculukda değil üstelik. İstanbul’un tarihi mekânları da Ayla ile Edhem’eeşlik ediyor.
29 gün çeken bir Şubat ayı boyunca sürenroman birbirini hiç görmeseler de beraberbüyümüş iki insanın geçmiş ve olası intiharlarıngölgesinde bir araya gelmesine odaklanıyor.
Karagümrük Stadı’na yani Çukurbostan’a bakanpencerede bir ses. “Çıp çıp çıp, çı çıp, çı çıp, çıçıp.” Mektuplar annelik hakkında ne anlatabilirki? “Çıp çıp çıp, çı çıp, çı çıp, çı çıp.” Bizans’ınpeşindeyiz ama o da sanki bizim peşimizde.“Çıp çıp çıp, çı çıp, çı çıp, çı çıp.” Geçmişinsihirli kutusu açıldığında, Ayla ve Edhem biraraya gelip her şeyi anlatacak. “Çıp çıp çıp, çıçıp, çı çıp, çı çıp.”
ALTI SAAT İSTİKLAL – HAKAN KULAÇOĞLU
Tek kalmanın çift olmak kadar ağır yükü…
Caddelere, sokaklara taşan yalnızlıklar…
Aynası hüzünlü erkekler, bir varmış bir yokmuş kadınlar…
Modası geçmiş arabalar, acısı hiç geçmeyen yaralar…
Gerçekle hayali ayırt edecek takati kalmayanlar…
Hakan Kulaçoğlu’dan “Hayat böyle bir şey olmamalıydı,” diye içten içe dertlenenlerin hikâyeleri.
Sonra anlamaya başladım, sonra gerçek hayal, hayal de gerçek oldu. Sonra ben ben oldum. Sonra hafif bir rüzgâr esti, serin oldu. Sonra gördüklerimle görmediklerim, duyduklarımla duymadıklarım, bildiklerimle bilmediklerim, tanıdıklarımla tanımadıklarım, anladıklarımla anlamadıklarım, yaşadıklarımla yaşamadıklarım bir oldu, aynı oldu, ayrılmaz oldu. Sonra, hepsi önüme geldi, yanımdan geçti, arkamda kaldı; hepsi aynı renk, aynı ses, tek bir nefes oldu. En sonunda da zaman durdu ve her şeyin adı hayat oldu.
BU ROMANDA HERKES ÖLÜYOR – BEKA ADAMAŞVİLİ
Çağdaş Gürcü edebiyatının önemli romancılarından olan ve 2019’da Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Beka Adamaşvili, okurlarını sıradışı, eğlenceli ve çarpıcı bir maceraya davet ediyor. Ölüm’ün romanına hoş geldiniz! Bu Romanda Herkes Ölüyor’un başkahramanı, evet, Ölüm’ün ta kendisi! Ama yine Ölüm, bir romanın içinde olduğunun farkında ve üstelik ölüme mahkûm edilmiş karakterleri kurtarmak üzere edebiyat tarihinin en sevilen kitaplarının içine girebilme yetisine sahip! Onu Romeo ve Juliet’i intihardan vazgeçirmeye çalışırken, Büyülü Dağ’a bir çanta dolusu penisilinle giderken, hatta Reichenbach Şelalesi’nde Profesör Moriarty’yi uçuruma ittirip birçok karakteri ölümden kurtarırken görüyoruz. Dahası bütün bunlara yazarın kendi çizimleri eşlik ediyor. Sevgili okur, bir roman karakteri olmak zor. Ama bir roman karakteriyle uğraşmak daha da zor. Hele de o karakter Ölüm’ün ta kendisiyse!
OLGA – BERNARD SCHLINK
Bazen hayal kuruyorum; senin Nordaustlandet’te kalmadığını, yazın gemiyle nerelerden geçebileceğini araştırmak için kayaklarla ve kızakla Kuzeydoğu Geçidi’nden geçtiğini düşünüyorum. Sibirya’nın kuzeyine kadar gitmeyi başardın, orada kışın ve ilkbaharda yerli halk seni evine aldı, yazın Moskova üzerinden Berlin’e gitmek isteyince Rus görevlilerle ilk karşılaştığında savaş çıktığını öğrendin ve tutuklanmadan önce hemen kaçıp savaş da barış da umurlarında olmayan yerlilerin arasına döndün. Şimdi oradasın ve bana yazamıyorsun. Ama hayattasın ve savaş biter bitmez bana koşacaksın.
Alman yazar Bernhard Schlink bu kitapla en etkileyici edebi kahramanlar listesine bir yenisini ekliyor: Olga’yı. Yetim bir çocuk olarak büyüyen Olga öğrenme merakıyla başarılı bir öğretmen olur. Büyük bir aşkla sevdiği Herbert’le birlikte bir yaşam hayali kurarken Herbert uzakların, boşluğun, ıssız coğrafyaların çağrısına kapılarak Kuzey Kutbu keşfine katılır. Bu karar Olga’yı büyük bir yalnızlığa mahkûm ederken onu kimseyle paylaşamayacağı bir sırrın da bekçisi yapacaktır. Aşka, savaşın yıkımına, sömürgeciliğin vahşetine dair yazılmış en etkileyici romanlardan.