Haftanın Kitaplığı – 13 Eylül 2021

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

DOYMA ANI – WALLACE STEGNER

Pulitzer ödüllü Wallace Stegner’dan unutulmaz bir başyapıt!

Emekli tarih profesörü Lyman Ward, yakalandığı bir kemik hastalığı yüzünden bir bacağını kaybedince babaannesiyle dedesinin eski evine çekilir. Orada, babaannesinin hayatı kadar kendi geçmişiyle de baş başa kalır ve yazmaya karar verir. Bir tarihçi için birinin geçmişine bakmak, herkesin geçmişine, o ülkenin de geçmişine bakmak demektir. Bir anda Batı’nın büyüleyici kanyonları, yaylaları, madenler etrafına kurulmuş kasabalarının ve aralarında hayranlıkla, merakla, arzuyla dolaştığımız insanların içinde buluruz kendimizi. Lyman’ın geçmişe çevirdiği bu bakıştan, geçmişin ve bugünün medeniyeti, doğası, aşkı, ahlakı, ekonomisi, eğitimi, evlilikleri, cinselliği de nasibini alır. Ward, hafızanın romantik oyunlarına gelmez, pembe tuzaklarına hiç düşmez. Pulitzer ödüllü Stegner’ın Lyman’ı geçmişe bakarken hafızaya, Proust’un kayıp zamanın izini süren Marcel’i kadar muhtaç değildir. Lyman Ward bir tarihçidir; geçmişi elindeki belgelerle kurar ve öyle hatırlar.

Doyma Ânı, coşkulu dili, zamanlar arası keskin dönüşlü modern kurgusu ve Batı’yı devasa bir gravür olarak zihnimize kazıyan kıpır kıpır doğa sahneleriyle, iğne oyası gibi işlenmiş olağandışı karakterlerinin peşinde bizi edebi zevkin zirvelerine taşırken

Amerika tarihinin belirli ve çok canlı bir dönemine de tanıklık etmemizi sağlıyor.

“Siz ne düşünürseniz düşünün,” diyor Lyman Ward, “ben, geçmişte olduğum her şeyim.”

YENİ BİR GÜNE ŞARKI – SARAH PINSKER

Nebula En İyİ Roman Ödülü Kazanani

Locus En İyİ İlk Roman Ödülü Adayi

ABD’de terör olayları ve ölümcül virüslerin sebep olduğu salgın bir anda patlak verince hükümet sokağa çıkma yasaklarıyla halkı “evde kalmaya” çağırır. Artık insanlar evlerinden sanal gerçekliğe bağlanarak yeni normallerini yaşar. Eğitim, toplantılar, konserler hatta bar buluşmaları bile “ser-âlem” adlı sanal dünyada gerçekleşir.

Luce bir rock gitaristidir ve son halka açık konseri de o verir. Bir süre kendini yeni normale alıştırmaya çalışsa da müzik ağır basar. Yasaklar nedeniyle yeraltı kulüplerinde çok az kişinin bildiği konserler düzenlenmektedir. Rosemary ise bu gizli konserleri veren grupları StageHolo isimli müzik şirketi için keşfetmekle görevlidir. Rosemary ve Luce’un yolları rock ‘n’ roll ruhuna sadık bir şekilde kesişecektir.

Yeni Bir Güne Şarkı, hayatı pandemiyle altüst olan bir müzisyenin dünyayı değiştirme hikâyesi.

“Sadece bir kişi bile sesini çıkardığında neler olabileceğini gösteren muhteşem bir roman.” –Kirkus

“En karanlık günlerin ortasında dahi toplumun, müziğin ve hayatın nasıl ayakta kaldığına dair doludizgin ve umut dolu bir eser.” –Kelly Link

“Pinsker müzik, topluluk ve bizi insan yapan şeylerin yeniden keşfi üzerine muazzam bir epik yazmış.” –Charlie Jane Anders

UÇARI KIZLAR VE FİLOZOFLAR – F. SCOTT FITZGERALD

“Trajik bir kahraman değilsin. Ben de değilim. Bizler yazarlarız sadece ve yapmamız gereken şey de yazmak.” –Ernest Hemingway,F. Scott Fitzgerald’a bir mektubundan

Ölümünden sonra New York Times tarafından “farkında olduğundan çok daha iyiydi çünkü hem gerçekte hem de edebi anlamda bir nesli icat etmişti…” diye tanımlanan F. Scott Fitzgerald’ın ilk romanından hemen sonra, 1920 yılında yayımladığı ilk öykü kitabı Uçarı Kızlar ve Filozoflar, bir sonraki eseri Muhteşem Gatsby ile adını edebiyat tarihine kazıyacak yazarın kabiliyetlerini açıkça ortaya koyan bir eser.

Fitzgerald bu kitabındaki öykülerden “Açık Deniz Korsanı”nda teknesini ele geçiren korsana âşık olan bir kadını, “Buz Sarayı”nda rutini bozma, hayatı daha coşkulu yaşama arzusunu, “Kristal Kâse”de bir evliliğin kaderini, “Baş ve Omuzlar”da bir filozof ile aktristin ilişkisini, “Bernice Saçlarını Kısa Kestiriyor”da topluma uyum sağlamanın yollarını, “Kutsama”da dininden uzaklaşanları, “Dalyrimple Hata Yapıyor”da Birinci Dünya Savaşı sonrasında iş hayatına dönmeye çalışan bir eski askeri, “Dört Yumruk”ta ise bir adamın karakterinin yediği dört yumrukla nasıl değiştiğini anlatıyor.

1920’ler Amerika’sının bir panoraması da sayılabilecekUçarı Kızlar ve Filozoflar, Amerikan edebiyatının genlerine işleyen yazar F. Scott Fitzgerald’ın öykücülüğünün de romancılığı kadar kıymetli olduğunun önemli bir nişanesi.

Ülker İnce’nin çevirisi ve önsözüyle

ERGENLİĞİN YÜZLERİ – TALAT PARMAN

Yeni kuşakların yinelemeleri aşarak yeni sözler söylemeleri ve yeni şeyler yapmaları tarihsel gelişimin gereği ise ve çoğu zaman böyle oluyorsa, biz erişkinlere düşen de kalan yaşamımızda onları örnek almak olmalı. Çünkü eğer benim on, on beş yıl önce yazdıklarım şimdi yazdıklarımı anlamamı sağlayıp bir yenilik duygusu uyandırıyorsa bakmam gereken yer-zaman-kişi belli: Ergenliğim.

Türkiye’de psikanalizin kurumsallaşma sürecine şahitlik eden yazılarıyla tarihe kayıt düşen Talat Parman, ergenliğin sarsıcı yüzüyle ancak erişkin yaşamın kriz dönemlerinde yüzleşebildiğimize dikkat çekerken, yaşamın acı tatlı sürprizlerini sağlıklı bir şekilde anlamlandırmamızı sağlayan analiz uğraşının bunu kolaylaştıran taraflarını vurguluyor.

ANNEANNE İLE FRIEDER – GUDRUN MEBS

Gudrun Mebs’in Almanya’nın sevilen çocuk klasiklerinden biri hâline gelen kitabı Anneanne ile Frieder, Ayşe Sarısayın’ın çevirisiyle Can Çocuk’tan yayımlandı.

Rotraut Susanne Berner’in resimlediği Anneanne ile Frieder, 6 yaş ve üzeri genç okurlara birbirinden eğlenceli ve yaratıcı on beş hikâye sunuyor. Anneanne ile Frieder harika bir ekiptir: Anneannesi, Frieder’in bütün muzipliklerine, oyunlarına, lakırdılarına ayak uydurur, şnitzeli torununun tabağına oyuncak bir kepçe yardımıyla koyar, planladıkları pikniği yağmur yağınca tramvay durağına taşır, bahçeye bir jelibon ağacı diker ve daha neler neler…

“’Annane!’ diye sesleniyor Frieder, anneannesinin eteğini çekiştirerek. ‘Söylesene annane, benim doğum günüm ne zaman?’

‘Düş yakamdan çocuk!’ diye homurdanıyor anneannesi. ‘Ve bağırma öyle, sağır değilim!’

‘Annane!’ diye bağırıyor Frieder, sesini daha da yükselterek. ‘Hadi söyle artık! Doğum günüm ne zaman?’


‘Hemen şimdi, sabırsız çocuk!’ diyor anneannesi. ‘Üç dakika içinde!’ Ardından Frieder’in odasına gidiyor ve kapıyı sıkıca kapatıyor.

​Frieder heyecandan yerinde duramıyor. Doğum günü hemen şimdi! Üç dakika içinde! Anneannesi böyle söyledi. Anneannesi söylüyorsa doğrudur!”

What's your reaction?