Haftanın Kitaplığı – 13 Ekim 2023
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
Alakalı Filmler – 1 Tema 3 Film 33 Yazı
Yazar: Hakan Bıçakcı
Yayınevi: İletişim Yayınları
Hakan Bıçakcı’dan filmler ve kurmacanın doğası üzerine kişisel bir çalışma. Filmleri türlerine, dönemlerine, coğrafyalarına değil, hikâyelerine bakarak yan yana getiren bir inceleme. Hikâyenin anlatılış biçiminin, karakterin içinde bulunduğu durumun, hatırlananların, unutulanların, kâbusların, tesadüflerin, olup bitenlerin veya bir türlü olamayanların ortaklığından yola çıkarak her biri 3 filme değinen 33 bölüm.
Sondan başlayan akışlar, iki taraf arasında savrulan kahramanlar, yaşamla ölüm arasında çırpınanlar, yuvaya sızan yabancılar, cinayeti görür gibi olanlar, bedensiz sevgililer, bilip de anlatamayanlar, masumken suçlananlar, takım elbiseli uzaylılar, hayırsız sonlar ve diğer alakalı durumlar.
Alakalı Filmler, bazı filmleri hatırlamaya, yeni filmler keşfetmeye, filmler arasında yeni bağlantılar kurmaya, okuma-izleme listelerini uzatmaya vesile olması umuduyla yazılmış bir sinema kitabı.
Mal Sayımı
Yazar: Erlend Loe
Çevirmen: Dilek Başak
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Boğaziçi’ni izlerken şiirine yeni kelimelerle sarılmış bir şair Nina Faber. İstanbul seyahatinden Oslo’ya dönüp yeni şiir kitabını çıkarıyor ama olaylar beklediği gibi ilerlemiyor. Şiirlerinin aksı gibi, önce dağılıyor, azalıyor, yankılarla çoğalıp sonra bir doruk noktasında uçuşa geçiyor. Coşkulu bir Erlend Loe karakteri o.
Eserleri pek çok ülkede yayımlanan Norveçli yazar Erlend Loe, 2013’te kaleme aldığı Mal Sayımı’nda son derece akıcı üslubuyla bir yürek çarpıntısına, bir yaşlı şaire dünyada bir nefeslik alan açıyor.
Mal Sayımı tıpkı Doppler ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu gibi kült bir metne dönüşüyor.
Beni Sevmeyen Hanginizdi?
Yazar: Büşra Küçük
Yayınevi: Altıkırkbeş Basın Yayın
Hayat ve insan iyinin ve kötünün, aydınlık ve karanlığın bir sentezinden oluşuyor. Bu kitaptaki yazılar, günümüz insanının travmatik olarak nitelendirdiği ya da hayatta karşılaştığı zorluklar olarak gördüğü meseleleri ele alış biçimlerine; varoluşçu, psikodinamik -ve bazı durumlar için kişisel- perspektiften yakından bakma çabasının ürünüdür. Benzer ilişkisel döngülerden çıkamayışlar, varoluşun yüküyle ve yoksunlukla mücadele, kaygı içinde kıvranma ve kayıplar, yas tutup veda edebilme gibi çok temel konu başlıklarından hareketle, yaşamın içinde bocalayışları anlamak ve çocuklukta olup bitenleri de düşünerek travmatik olana eğilebilmek, hayatı daha yaşanabilir kılmaya giden yollardan biridir. İnsanın böyle izole bir çağda ötekiyle gerçekten karşılaşabilmesi ve yakınlığı inşa edebilmesi için kendi kabuğunu kırmaya ve bunu yaparken de yara bere içinde kalmadan, yara bere içinde bırakmadan yola devam edebilmeye ihtiyacı var. Ancak bu hiç de söylendiği gibi kolay değil. Belki bu sebeple en başta iyisiyle kötüsüyle kendimizi görmeye cesaret etmeliyiz. Kendini ve ötekini görebilen gözler içinse, gözümüzün önündeki ‘çocuksu’ karalamalarımızı fark etmeliyiz.
“Kişi nasıl yaşaması gerektiğini öğrenmeli. Her gün üzerinde çalışıyorum. En büyük engelim, kim olduğumu bilememem. Kör gibi el yordamıyla arıyorum. Eğer biri beni olduğum gibi severse sonunda kendime bakmaya cesaret edebilirim. Bu olasılık benim için oldukça uzak.”
Cinsiyetlendirilmiş Beyin
YAZAR: GINA RIPPON
Yüzyıllar boyunca, farklı beyinlere sahip oldukları için erkeklerle kadınların farklı yeteneklere, farklı mizaçlara ve farklı toplumsal konumlara sahip oldukları söylenegelmiştir. Erkekler kadınlardan üstündü; çünkü kadın beynine değil de erkek beynine sahiptiler. “Kadınlar harita okuyamazdı, erkeklerse aynı anda birden fazla işi yapamazdı.” Çünkü “biyoloji kaderdi” ve bundan kaçış yoktu. Peki, biyoloji gerçekten de kader miydi?
Prof. Gina Rippon bu kitapta bu soruya kesin olarak Hayır yanıtını vermektedir. On dokuzuncu yüzyılda yapılan beyin incelemelerinden beri “kadın beyni” ile “erkek beyni” ayrımı, verili gerçek olarak kabul edilmiştir. Araştırmaların neredeyse tamamı bu “gerçeği” biyolojik bir temele oturtacak şekilde tasarlanmış, sonuçların yayınlanması ve yorumlanması da bundan payına düşeni almıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında geliştirilen yeni teknolojiler ise sadece yetişkinlerin değil, yeni doğanların beyinlerini dahi detaylı bir şekilde inceleme imkânı sağlamıştır. Günümüzde daha tarafsız bir şekilde tasarlanan ve yorumlanan çalışmalar doğumdan itibaren bebeğin maruz kaldığı toplumsal süreçlerin en az biyoloji kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Prof. Rippon hormon çalışmalarından sosyal davranış çalışmalarına kadar birçok farklı alanda yapılan araştırma bulgularını değerlendirerek şu sonuca varıyor: İnsan beynini kadın beyni ve erkek beyni olarak sınıflandıran şeyin, doğum anındaki biyolojinin aksine içine doğduğumuz dünyanın bize dayattığı ikili atanmış cinsiyet sistemidir.
Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar
Yazar: Jean Paul Roux
Yayınevi: Dergah Yayınları
Jean-Paul Roux meşhur eseri Altay Türklerinde Ölüm’ü yazmak için yaptığı araştır-malar sırasında Altay Türklerinin hayatlarının ve onları çevreleyen tabiatın da çok geniş bir anlam dünyasıyla dolu olduğunu keşfeder: Altay Türklerinin ölüme dair tasavvurları aslında yaşamı nasıl anladıklarının aynasıdır. Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar Roux’nun Altay Türklerine ve onların dünyasını oluşturan bitki ve hayvanlara dair, kendi öngöremediği, ama elindeki malzeme-nin adeta kendini dayatmasıyla yazmak zorunda kaldığı eseridir. Roux kitabında ruh-beden, birey-toplum, iç-dış gibi modern ikiliklerin varsayılama-yacağı bir varlıkbilime tâbi göçebe toplulukların tarihsel antropolojisini yaparken bize bambaşka bir varoluş tarzının nasıl anlaşılabileceğini göstermeye çalışır. Bizim tecrübemi-zin dışındaki kadim “Yaşamın Birliği” fikrini ele alır. Kutsalın, İbrahimi dinler dışındaki, anlaşılışının özgünlüğünü gösterir. Altay Türklerinin toplumsal kozmolojisi içerisinde in-san-hayvan-bitki ilişkilerinin, şamanlar ve kutsal kişiler eksenindeki geçişliliğine dair bu göz kamaştırıcı inceleme, modernlerin türcü toplumsallık fikrinin çok ötesinde bir türler-arası yaşam tasavvurunun kapılarını açıyor.
Anlatıcı Mağazası
Yazar: Furkan Kemer
Yayınevi: Eksik Parça
Cihan Oran, yazmak istediği romanı bir türlü tamamlayamayan, yalnızlık ve ayrılık acısı çeken biridir. İnternette gördüğü reklam sonrasında, edebiyat tarihinde iz bırakmış yazarların üretildiği ve kiralandığı bir mağazaya gider. Cihan’ın romanı, Son Karar Sokağı adı verilen bir yerde geçer. Son Karar Sokağı’nın yönetim kurulundaki Hikmet, insanlara ölümü hatırlattıklarını düşünerek rahatsız olsa da diğer kurul üyeleri için bu büyük bir sorun değildir. Hikmet’in içsel çatışması, Son Karar Sokağı’nın hikâyesi için belirleyici olacak mıdır?
Anlatıcı Mağazası gerçekle gerçeküstünün iç içe geçtiği bir hikâye anlatıyor. Furkan Kemer’in kaleminden etkileyici bir roman okuyucuyla buluşuyor.