Haftanın Kitaplığı – 11 Temmuz 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

NIBELUNG YÜZÜĞÜ 1-REN ALTINI – RICHARD WAGNER

Nasıl ki bir lanetle bana geldiyse, Aynı şekilde lanet olsun yüzüğe! Onun altını verdi bana ölçüsüz bir kudret, Şimdi onun sihri onu taşıyana ölüm getirsin! Hiçbir kısmetli ona sahip oldu diye sevinmesin Onun parıltısı, hiç kimseye mutluluk vermeyecektir, Kim ki onun sahibi, onun sorunu çok olacak Ve ona sahip olamayanı ise kıskançlık kemirecektir!

Alman besteci Richard Wagner tarafından bir opera olarak değil müzikli bir dram olarak kurgulanan Nibelung Yüzüğü (Der Ring Des Nibelungen), konusu itibariyle J.R.R Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) romanına da ilham kaynağı olmuş eserler arasındadır. Nibelung Yüzüğü, kaynağını Yunan ve İskandinav mitolojilerinden alsa da Wagner’in felsefi eğilimlerinin yanı sıra müzik, şiir, dram ve dekorla birleşince ortaya yıllarca sahnelenecek bir opera klasiği çıkar. Yunan tragedyalarındaki baht dönüşünün, değişmez yasanın hükmünün yeniden kurgulandığı eserde kullanılan leitmotifler ve Wagner’deki Schopenhauer etkisinin sıklıkla görülebileceği alanlar bu eseri biricik kılan özellikler arasında yer alıyor. Şüphesiz ki Nibelung Yüzüğü I: Ren Altını, konusu ve biçimsel yeniliğiyle dikkat çeken, yüzlerce yıldır sahnelenen ve sahnelenmeye devam edecek olan bir klasik olma vasfını koruyor.

GÜNEŞTEN SONRA – GABRIELE CLIMA

Mırıldanan Çocuk kitabı ile tanınan Gabriele Clima’nın normal olmak ve engeller konusundaki tüm klişeleri alt üst eden bir yol macerası anlattığı ödüllü romanı Güneşten Sonra, Esma Fethiye Güçlü’nün çevirisiyle Genç Timaş’tan çıktı.

On altı yaşındaki Dario’nun başa çıkması çok zor bir insan olduğu konusunda öğretmenleri hemfikirdirler. Dario, kendisiyle kısıtlı iletişim kuran annesiyle yaşar ve babasının o daha çocukken aileyi terk etmesinin nedenin de kendisi olduğunu düşünür. Okulda, yine bir olaydan sonra, dekan ona örnek bir ceza vermeye karar verir ve onu engelli bir öğrenciye yardım etmekle görevlendirir. Dario, tekerlekli sandalyede hareketsiz olan ve dış dünyayla iletişim kuramayan Andy ile böyle tanışır. Dario ve Andy. Daha farklı olamazlardı. Ancak “yolda” olağanüstü bir macera tüm planları tersine çevirecektir.

“Dario denizi seviyordu. Denizi seviyordu çünkü deniz onu içine hapsedemezdi. Ona sınırlar koyamazdı, bunu sadece kara yapabilirdi. O da deniz gibi uçsuz bucaksızdı ama bu bir aldatmacaydı çünkü kara bir yerde bitiyordu. Sonra deniz başlıyor ve insandan alınan her şeyi ona geri veriyordu. Çünkü deniz hiçbir şeyi içine hapsedemezdi.”

PALANDÖKEN – ÜSTÜN DÖKMEN

Heybetli, soylu, mağrur Palandöken’in eteklerinden, dirençli Erzurum’dan doğan bir hikâye… Büyük dede Karanfilli Hasan’dan doğma Ömer ile eşi Mahbube’nin 1900’lerde Erzurum’dan İstanbul’a taşınan yaşamı onlarca efsane ve merak uyandıran karakterler eşliğinde karşımıza çıkıyor. Yazarın anneannesi Zehra, Ömer ile Mahbube’nin kızıdır. Bir Ak Arap olan ve ilk gençliğine kadar Yıldız Sarayı’nda, haremde çalışan Vasfi ile evlenir Zehra. Vasfi ile Zehra’nın tek çocuğu Sabahat’ı da tanıyacağız… Ve Salih’i: Babası, daha o doğmadan Rus işgalinde şehit düşmüş, Erzurumlu Salih… Türkiye’de psikoloji biliminin en büyük isimlerinden, hem yüz yüze hem de ekran ve yazdıkları aracılığıyla farklı kesimlere temas etmeyi başarmış olan Prof. Dr. Üstün Dökmen’in köklerine bir yolculuk Palandöken. Üstün Dökmen’in biyografik roman türündeki bu son eserinde aile, aşk, ilişkiler, toplumsal meselelere bakış, çocukluk çağı kaygıları, gençliğin belirsizlikleri, tarihin kuytularından anlatılar, kişiselden çıkıp toplumsal olana uzanan analizler iç içe geçiyor. Palandöken’de Üstün Dökmen’i önce kendi köklerinin peşinde bir yetişkin, meraklı, sevgi dolu bir çocuk, sonra tutkulu bir genç, bir sanat ve tarih sevdalısı, bir âşık, özgürlükçü bir baba, bir aydın, bir eğitimci ve topluma incelikle yaklaşan bir düşünür olarak daha yakından tanıyoruz.

Palandöken hem bir aile öyküsü hem de psikolojik analizlerle örülü bir Türkiye romanı.

KENAR MAHALLE ÇOCUKLARI – PIER PAOLO PASOLINI

Ebedî şehir Roma’nın tozlu ve yıkık kenar mahallelerinde yetişen, kimsesizlik ve yoklukla sınanan, öfkeyle büyüyen ve beslenen Caciotta, Lenzetta, Begalone, Alduccio gibi çocuklar. Riccetto da onlardan yalnızca biri; onun şehirdeki ilk Komünyon’uyla başlayan ve 1950’lere uzanan hikâyesinde aileleri dünya ve Tanrı tarafından başıboş bırakılan bu çocukların ne pahasına olursa olsun hayatta kalma mücadelesine tanık oluruz. Kenar Mahalle Çocukları, filmleriyle İtalyan ve dünya sinemasında ölümsüz bir iz bırakmış Pier Paolo Pasolini’nin en ünlü eseri, onun sınırları sürekli zorlayan aykırı zihninden faydalanan bir neorealist başyapıt. Sanatın, kurumların ve toplumun arkasını döndüğü bir sınıfa adanmış sarsıcı bir kült roman.

KAZI – ORHAN DURU

“Kazı”, klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru’nun onuncu öykü kitabı. Kitaba adını veren büyük öykü “Kazı”da yazar hüzünlü bir ruh haliyle geçmiş zamanın izini sürüyor; çocukluk ve okul yıllarının zaman ve mekânlarında yürüttüğü kazılardan çıkan yaşantıları öyküleştiriyor. Öbür öykülerdeyse günlük yaşamın düşlerle sarmalanmış parçaları büyük bir ustalıkla kristalize ediliyor.

“Büyük kentler iyi gelmiyor bana. Oralarda düşlerimi de yitiriyorum. Karanlık sokaklarda geziyorum, çöplükler arasında dolaşıyorum, kirli ve zehirli hava kokluyorum, yorgunluktan ölü gibi gelip yatıyorum ve sabah hiç düş görmemiş gibi uyanıyorum. Belki görüyorum ama anımsamıyorum. Anımsama düşün bir parçası. Bir düşü anımsamıyorsam neye yarar?”

TATİLDE TANIŞTIĞIMIZ İNSANLAR – EMILY HENRY

Emily Henry’nin New York Times Çoksatan Listesi’nden düşmeyen, bir aşk ve arkadaşlık hikâyesi anlattığı tatil romanı Tatilde Tanıştığımız İnsanlar, Gizem Gül’ün çevirisiyle Epsilon Yayınevi’nden çıktı.

Goodreads’te romantik kurgu kategorisinde en iyi kitap ödülünü alan Tatilde Tanıştığımız İnsanlar, insanın gerçek evini aramasına ve onu bulduğunda da iki kişilik bir dünya kurmasına dair unutulmayacak bir hikâye anlatıyor.

“Poppy ve Alex, neredeyse hiçbir ortak noktası olmayan iki yakın arkadaş. Poppy çalıştığı derginin karşıladığı tatillerde dünyayı gezmekten, yeni insanlar tanımaktan büyük keyif alıyor, Alex ise evde oturup kitap okurken yeterince mutlu. Poppy ele avuca sığmaz bir gezi yazarı, Alex ise içedönük ve yardımsever bir öğretmen. Ne kadar uyumsuz olsalar da on yıldır her yaz birlikte muhteşem tatillere gidiyorlar ve çok eğleniyorlar. Ancak iki yıl önce Hırvatistan tatilinde her şeyi berbat ettiklerinde arkadaşlıklarını sürdürmeleri neredeyse imkânsız oldu. O günden beri hiç konuşmadılar.

​Şimdi önlerinde yepyeni bir tatil fırsatı var. Bu tatile çıkmayı başarırlarsa ikisi de hayatları boyunca kaçtıkları şeyle yüzleşecek: Aşkla!”

What's your reaction?