Haftanın Kitaplığı – 11 Nisan 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
HAYALİ YERLERDEN YEMEK TARİFLERİ – ALBERTO MANGUEL
Okumanın Tarihi ve Geceleyin Kütüphane gibi kitaplarıyla tanıdığımız Alberto Manguel, daha önce Hayali Yerler Sözlüğü’nde anlattığı düşsel ülkelere doğru yeni bir yolculuğa çıkarıyor okurlarını: Bu kez birbirinden ilginç yemekler, mezeler, tatlılar ve içecekleri tanıtmak için. Odysseia ve Binbir Gece Masalları’nın sihirli coğrafyalarından, Cervantes’in, Borges’in, Poe’nun, Tolkien’ın, J.K. Rowling’in ve daha pek çok yazarın dünyasından ilham alan sıra dışı ve leziz tariflerle dolu bu kitap, Manguel’in kitabın önsözünde yazdığı gibi “edebiyatın yalnızca ruhun gıdası olmadığını” hatırlatıyor bize. Babil Harf Çorbası ve Lotus Salatası’ndan Sebzeli Ütopya Yahnisi’ne, Dinoburger’den Fındıkkıran Kurabiyesi ve Güneş Nektarı’na, bu rengârenk listeden dilediğiniz menüyü oluşturmak serbest!
Hayali Yerlerden Yemek Tarifleri: Hem kitap hem de yemek meraklılarına, Alberto Manguel’in eğlenceli çizimleri eşliğinde iştah açıcı, karşı konulmaz bir seyahat çağrısı.
GÖLÜN SIRRI – JENNY ERPENBECK
Brandenburg’da bir göl kıyısında genç bir mimar hayallerinin evini inşa eder. Ne var ki ev bireysel felaketler, siyasal çalkantılar ve ideolojik dönüşümlerle gölgelenen şiddet dolu, karanlık bir tarihe sahne olur: Yahudi komşular birer birer ortadan kaybolurken elden çıkarılır, ardından Kızıl Ordu el koyar, genç bir adam özgür Batı’ya yüzerek buradan kaçar.
Jenny Erpenbeck, Gölün Sırrı’nda savaşın trajedisinden toplama kamplarının dehşetine, dikta rejimlerinin yol açtığı sürgünlere uzanan 20. yüzyıl tarihini bir ev kurgusu üzerinden öykülüyor. Tarihin hayaletlerini bıraktığı ve vatan, toprak, aidiyet gibi kurucu kavramların musallat olduğu bir ev bu: Sakinleri için yuva olmaktan çıkan, zorla alınan, terk edilmeye mahkûm bir ev. Bir 20. yüzyıl inşası.
ORTAKLAR İLKÖĞRETMEN OKULU-KÖY ENSTİTÜSÜNDEN YANSIMALARLA – AHMET NURİ DOĞAN, MUSTAFA ÖZMEN
Köy enstitülerinin ilköğretmen okullarıyla birleştirilmesiyle birlikte eğitim tarihimizde yeni bir evreye girilir. 1954 yılında çıkarılan kanunla mevcut köy enstitüleri altı yıllık ilköğretmen okullarına dönüştürülür ve bu okullar 1974 yılına dek ilkokul öğretmeni yetiştirmeye devam eder.
Ortaklar Köy Enstitüsü’nün devamı niteliğindeki Ortaklar İlköğretmen Okulu da bu önemli eğitim kurumlarımızdan biridir.
Kendileri de Ortaklar İlköğretmen Okulu mezunu olan Ahmet Nuri Doğan ve Mustafa Özmen’in hazırladığı bu kitap Ortaklar’ın tarihine, eğitim sistemimize katkısına ve hepsinden önce öğretmen adayı öğrencilerinin hayatlarına nasıl damga vurduğuna ışık tutuyor.
Ortaklar İlköğretmen Okulu adlı bu çalışmada mezun öğrencilerin ilk ağızdan anlatılarına ağırlık veriliyor. Ve bu tanıklıklarla yaşamın her alanına nüfuz eden, köklü bir değişime olanak sağlayan eğitimin sadece öğretim süresiyle sınırlı olmadığına, köy enstitülerinden devralınan eşsiz tecrübenin kılavuzluğunda ilköğretmen okullarında nasıl kalıcı bir örneğe dönüştüğüne şahit oluyoruz.
HİÇ KİMSENİN ÇCCUĞU – MARIE BALTER
Güç, cesaret ve yaşama arzusu üzerine muhteşem bir gerçek yaşam öyküsü…
Milyonlarca insana ilham olan, şizofreni tanısından Harvard’a uzanan uzun, meşakkatli ancak umut dolu bir hikaye bu…
Marie Balter hayatının en güzel yirmi yılını bir akıl hastanesinde geçirdikten sonra arka koğuşların tüyler ürperten atmosferinden kurtulmayı başardı ve Harvard Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimine giden yolda ilerledi.
Marie Balter bu kitapla sevginin, tutunmanın, içsel gücün ve iradenin yaşayan bir örneği olarak kendisi gibi şifa arayanların elinden tutan bir rehber oluyor.
GÖRDÜM ÇİÇEĞİ – BAŞAK DAŞMAN
Başak Daşman’ın oyunculuğun kendine has gözlem gücünü yazı dünyasına aktardığı on öyküden oluşan yeni kitabı Gördüm Çiçeği, İthaki Yayınları’ndan çıktı.
Daşman, kitabın sözdiziminde de, imla tercihlerinde de, adı gibi özgün ve kimi zaman da aykırı. Gördüm Çiçeği içinde bulunduğumuz evrende ya da bir başkasında, tek başına ya da arkadaşlarla, monoton bir gün daha ya da yaşanacak sıkı bir macera.
“Kedilerin sık sık gördüğü, sizinse hiç görmediğiniz bir çiçek: Gördüm Çiçeği. Henüz onunla tanışmadınız ama gözlerinizin önünden yavaş yavaş, damla damla geçmesi yakındır.”
“Gözümün önünde ağzına kadar pembe Gördüm Çiçeği yapraklarıyla dolu dev bir kule canlandı. Hemen arka sokakta. Kule kendini kendine sıkıştırıyor, sıkıştırıyor, sıkıştırıyor ve gövdesinin altındaki minik musluğundan birkaç damla yağ süzülüp yavaş yavaş damlıyor. Altına şişe koymayı unutuyorlar. Olamaz! Oradan geçen kediler ağızlarını şapırdatarak içiyorlar o bin bir emekle, onca çiçekten çıkan yağı. Kediler ondan böyle. Bu kadar başına buyruk.
Hep bir bildikleri varmış gibi dolanmaları bundan belki de. Adi kediler.
Hırsızlık düpedüz, hem de güpegündüz! Kaç para bu! Ayıptır be! Kaç para bu! Hakikaten kaç para bu?”
SIRITIK MAHALLESİ – SANEM GENÇALP
Sırıtık Mahallesi sakinleri sıradan bir güne sıradan bir merhaba derken mahallenin girişinde dört ayaklı bir silüet belirdi. Çok uzaktaki Sırıtık Yokuşu’nun başında beliren bu silüet yavaş yavaş, titreyerek ve yalpalayarak Sırıtık Mahallesi’ne doğru ilerliyordu. Peki ama neydi bu?
Bu kitapta, Sırıtık Mahallesi sakinlerinin bir köpekle beklenmedik bir anda buluşmasına tanık olacaksınız. Ama daha da önemlisi, aniden kesişiveren yaşamlara, sürprizlerle dolu hayatımızın inceliklerine ve sevginin karşı konulmaz gücüne gülümseyeceksiniz. Gülümsemek ne kelime; kahkahalar atacaksınız!
KAF DAĞI’NDA BİR GÜN – KORAY AVCI ÇAKMAN
Atıl‘ın büyükannesi doksan beş yaşına girmişti. Papatya Hanım‘ın evin kedisi Üşütük‘ü severek, kanepede uyuklayarak, çiçeklere su vererek geçen günleri, torunu Atıl‘ın ona hediye ettiği kitapla değişiverdi. Kitabı üç gün üç gecede okuyup bitiren büyükanne, bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. Zümrüdüanka kuşunun peşinden ejderha fırınına kadar uzanan bir serüven olacaktı bu! Üstelik büyükanne bu yolculukta tek başına da değildi.
Torunu Atıl çoktan kalimbasını bavuluna atmış, gezgin kızkardeşi Akasya da biletleri almıştı. Üç kafadarın bu beklenmedik ve gizemli gezisi, hepsinin hayata bakışını derinden etkileyecekti. Ne de olsa önemli olan varmışa yokmuşa takılmadan yola çıkabilmekteydi… Sevilen yazar Koray Avcı Çakman‘dan bir çocukla iki yaşlı kadının hayata bakışını incelikli detaylarla anlatan, kimin çocuk kimin yaşlı olduğunun bazen anlaşılmadığı ve yaşama sevincinden ödün vermeyen epik bir roman.