Haftanın Kitaplığı – 10 Ocak 2021
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
YAKARIŞ ÇEMBERİ – P. DJELI CLARK
Nebula, Locus, Dünya Fantazi ve Britanya Fantazi En İyi Novella Ödülü
Son yıllarda adından sıkça söz ettiren yazarlardan P. Djèlí Clark, Yakarış Çemberi’nde kaderini kendi eline almaya karar verip 20. yüzyıl Amerika’sının kötülüklerine karşı ön saflarda savaş veren üç siyah kadının hikâyesini anlatıyor.
1915 yılında, D. W. Griffith’in meşhur filmi Bir Ulusun Doğuşu vizyona girdi. Ancak kimse D. W. Griffith’in bir büyücü, Bir Ulusun Doğuşu’nun da Amerikan halkının kalbinin en derinliklerinde saklı tuttuğu nefreti gün yüzüne çıkarmak için yapılmış bir büyü olmasını beklemiyordu. Amerika’ya yayılan nefret dalgasından güçlenerek beslenen Klan, bir kez daha tehlikeli hâle gelmeye başlamıştı. Ve bu sefer yanlarında cehennemden şeytanlar getirmişlerdi.
Neyse ki Maryse Boudreaux’nun büyülü bir kılıcı ve ters düşmek istemeyeceğiniz arkadaşları vardı. Bir yandan içki kaçakçılığı yapan Maryse, bir yandan da arkadaşlarıyla birlikte Klan’ın dünyaya çağırdığı şeytanları avlayıp gerisingeri cehenneme gönderiyordu. Ancak bu sefer karşılaşacakları düşman her zamankinden daha güçlü ve dehşet verici olacaktı.
Yakarış Çemberi, Amerika’nın ırkçı geçmişinin suratına atılan bir yumruk.
“Son yıllarda okuduğum en güçlü ve etkileyici spekülatif kurgulardan biri.”
Tochi Onyebuchi
“P. Djèlí Clark istese bile kötü bir kitap yazamaz. Yakarış Çemberi, temelinde çok ciddi bir hikâye anlatsa da müthiş eğlenceli bir kitap.”
Victor LaValle
“Yakarış Çemberi, Amerika’nın kâbus gibi geçmişine balıklamasına bir dalış.”
Annalee Newitz
DERİ TİCARETİ SERÜVENLERİ – DYLAN THOMAS
20. yüzyıl İngiliz şiirinin önde gelen adlarından Dylan Thomas’ın etkileyici öykü derlemesi Deri Ticareti Serüvenleri. Rastlantılara bırakılmış seçimlerin, akışına bırakılmış hayatların gittiği yollara karışıyoruz kitapta. Bazen Jarvis tepelerinde İsa’nın ardından gidiyor, bazense kitaba ismini veren tamamlanmamış romanın kahramanı Samuel Bennet’e yoldaş oluyoruz. Londra’ya henüz gelip ilkgençlik sancıları içinde debelenen, kafasındaki düşler ile gerçekler arasındaki köprüde iki ileri bir geri yol alan Samuel, parmağına sıkışıp onu komik duruma düşüren şişeyle beraber başlayan absürt olaylar silsilesiyle, hepimizi tahmin edilemez bir yola davet ediyor.
Dylan Thomas, Deri Ticareti Serüvenleri’ndeki öykülerinin her cümlesinde yeni düşlerle soluğumuzu kesmekten hiç mi hiç imtina etmiyor.
GENÇ TORLESS’İN BUHRANLARI – ROBERT MUSIL
“Dönemin en iyi yazarlarından Musil’in eseri, başından sonuna kadar bir bütündür: Son derece zeki bir duyarlılığa sahip bir adam ile onu doğuran, haklı olarak ‘lanetli’ olarak adlandıracağı zamanlar arasındaki bir yüzleşmenin kaydıdır.”
—J. M. Coetzee
Robert Musil ilk romanı Genç Törless’in Buhranları’nda, yirminci yüzyılın başında Habsburg İmparatorluğu’nun ücra bölgesindeki bir yatılı okulda okuyan toy bir beynin, çelişkili hislerle yüzleşmeye çalışırken uğradığı psikolojik dönüşümü ele alıyor.
Okuldaki iki “tuhaf fikirli” arkadaşıyla olan ilişkisinin çalkantıları sebebiyle Törless, üçüncü bir öğrenciyle sadistçe ve cinsel çekimli bir yakınlaşmaya sürüklenir. Törless, bu üç arkadaşıyla arasında geçenler neticesinde çevresine yabancılaşmaya başlayıp yavaş yavaş deneyimlerini kabul etmeye ve bunları zihninde doğru yerlere oturtmaya çalışır.
Musil, Avusturya Askeri Akademisi’ndeki tecrübelerine dayanan bu klasik eserinde sınır tanımayan cinselliği, sadizmi, yetişkinliğe geçişi ve şiddeti peşin hükümsüz bir dille anlatıyor.
SATÜRN EVLERİ 2. CİLT – HISAE IVAOKA
Dünya koruma alanı ilan edilmiş ve terk edilmişti. İnsanlar artık 35 kilometre yukarıda, halka şeklinde inşa edilmiş bir yapıda yaşıyordu.
Mitsu, bir çaylak pencere temizleyicisi olmanın zorluklarıyla mücadele ederken bir yandan da eski arkadaşlarının gözünden kaybettiği babasını tanıyacaktı.
CENNET – TONI MORRISON
“Önce beyaz kızı vuruyorlar. Ötekiler için ağırdan alabilirler.”
Ruby köyü, özgürleşmiş kölelerin torunlarının kurduğu, son derece korunaklı, katı kurallarla yürüyen, yarım yüzyıldır kendi kendine yetebilen bir “cennet”tir. Fakat Sivil Haklar Hareketi’nden Vietnam Savaşı’na, karşı kültürden kuşak çatışmasına, ’60’lı yılların bütün çalkantıları Ruby erkeklerinin huzurunu kaçırmaya başlar ve kadınlar her zamanki gibi günah keçisi ilan edilir. Sonuç ise kaçınılmazdır; tesadüfi gibi görünen çıkışlarla giderek köyün yakınlarındaki Manastır’a sığınan kadınlara karşı harekete geçen bu ataerkil cennet sakinleri, kendilerinin de bir zamanlar maruz kaldığı acımasız cezalandırma yöntemlerine başvurarak yeryüzünü ve gökyüzünü kızıla boyar.
Nobel ve Pulitzer ödüllü Toni Morrison, organize kötülüğün kökenlerine indiği Cennet’te, ırkçılığı deri renginden çıkarıp iktidar ilişkileri eksenine oturtarak folkloru, tarihi, hafızayı ve insan doğasının derinlerinde yatan marazları, toplumsal travmaların karmaşık yapısını çözümlemek için birer enstrüman misali kullanıyor.