Haftanın Kitaplığı – 1 Ağustos 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
BEŞİKTAŞ’IN GELİNCİKLERİ / TOPAĞACI’NDAN YENİ İSTANBUL’A – YAVUZ ÇAKMAKKAYA
Beşiktaş’ın yamaçlarını süsleyen gelincik tarlaları içinde kalbini dünyaya açan bir çocuğun gözünden, 1940’lardan 1960’lara İstanbul’un farklı yüzlerini tanıyoruz. Bir çocuğun hayatı ve kendini keşfetme hikâyesiyle bir semtin tarihi iç içe geçiyor.
Dostluğa, dürüstlüğe, iyiliğe özlem duyduğumuz günümüz dünyasından geçmişe gidip Beşiktaş’ın ve Beşiktaş’ta yaşayanların sade, gerçek ve samimi hallerine ortak oluyoruz. Yazarın yalın anlatımıyla insan ilişkilerinin sıcaklığını ve küçük şeylerle mutlu olmanın anlamını yeniden hatırlıyoruz.
Kültürel ve siyasal açıdan İstanbul’un en önemli semtlerinden biri olan Beşiktaş’ı, tarihe adını yazan kişileri ve toplumsal belleğimizde iz bırakan olayları o günün insanlarının bakış açısından izlerken, geçmişin gelecekle nasıl da bağlantılı olduğunu görüyoruz.
Beşiktaş’ın Gelincikleri, mazinin büyülü telaşında küçük bir çocuğun peşinden giderken kendimizi aileden biri gibi güvende ve huzurlu hissetmemizi sağlıyor.
ESKİ ZAMAN KADINLARI ARASINDA – NAHİD SIRRI ÖRİK
İnsan ruhunun inceliklerine nüfuz eden üslubuyla 20. yüzyıl edebiyatının en önde gelen yazarlarından Nahid Sırrı Örik, Eski Zaman Kadınları Arasında’da, ailesindeki üç kuşak kadınları ve onların hayatına ortak olmuş yakınlarını anlatır. Tarih, roman, hatıra arasında gezinen bu anlatıda Örik; gençlikleri, evlilikleri, ayrılıkları, hayal kırıklıkları, korkuları ve sevinçleriyle kadınlar arasında yıllar boyu aktarılan çok parçalı uzun bir hikâyeyi, içeriden bir bakışla yazıya döker. Eski Zaman Kadınları Arasında, aynı zamanda, 1800’lü yıllardan 1900’lü yılların başlarına kadar hem bir ailenin hem de toplumun dönüşümüne dair, Sevim Burak’ın tabiriyle “Bir hazine! Bir define!”dir. Bu define, titiz bir çalışma ve Selim İleri’nin sunuşuyla okurla buluşuyor.
MANUEL’İN KİTABI – JULİO CORTÁZAR
20. yüzyıl edebiyatının en özgün isimlerinden Julio Cortázar’ın Manuel’in Kitabı romanı, 1973’te ilk yayımlanışından itibaren yazarın diğer yapıtlarından ayrılan çizgisiyle tartışmalara yol açtı. Manuel, Paris’te yaşayan Latin Amerika kökenli bir bebek, adına bir kitap yaratanlar da ona daha iyi ve daha eğlenceli bir dünya kurmak isteyen büyüklerdir. Latin Amerika’nın o dönemdeki politik durumuna odaklanan bu deneysel siyasi romanda kahramanlar -hem Manuel hem okurlar için- dünyadaki buhranı gerçek gazete kupürleri ve kaynaklarla ortaya koyarken, estetik arayışların ve devrimci hareketlerin bir boyutu da gözler önüne serilir. Cortázar’ın politik düşüncesini ve edebi çalışmalarını bir arada anlamak için eşsiz bir deney.
ANNEM, KOVBOYLAR VE SARHOŞ ATLAR – POLAT ÖZLÜOĞLU
Baba, hem uzak hem yakın, hem güçlü hem de zayıf. Sızmış, bulaşmış gibi o. Çıkmayan leke, dolmayan bardak, kıpırdamayan dağ. Ondan olmanın ağırlığıyla ezilen çocuk var bir de. Kimi zaman ona rağmen, kimi zaman ondan yana, kimi zaman ondan beter. İkisi arasında bir dağılma. İçi boş çekirdek kabuklarına benziyor üstelik bu. Baba, her şeyin kanatabildiği ama hiçbir şeyin sağaltamadığı bir yara.
Polat Özlüoğlu, Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar kitabıyla yeniden merhaba diyor okura. Sesini ailenin tam ortasından yükseltiyor. Kendine has üslubu ve sarsıcı öyküleriyle içine düştüğümüz cendereyi yaşanır kılıyor.
“Mesafeler mi daha çabuk unutturur, yoksa saatler mi? Kaç şehir eskitmek lazım unutmak için birini ya da kaç saati tüketirsek unutmuş oluruz aklımızda yerli yersiz patlayan anılardan bir çuval mermiyi? Kaç adım atmak lazım bir kâbustan uyanmaya? Kaç uykuyu katletmek gerek unutmak için gözümüze batan dikensi bakışları? Kaç kişiyi teşhis edince gider insan kendinden ya da kaç kişiyi gömmek gerek bulmak için aradığını?”
TÜRK MODERNLEŞMESİNİN CİNSİYETİ – SERPİL SANCAR
Eril modernleşmenin önemli bir boyutu, yeni modern kadın temsillerini cinsiyetsizleştirmesidir. Muhafazakâr modernleşme gözlüğünden bakınca, kadınların cinsel ahlak açısından yargılanamayacakları bir aseksüel kamunun varlığı gerekliydi. Muhafazakâr modernleşmenin kabul ettiği kamusal kadınlık –çoğu aristokratik gelenekte olduğu gibi kadınları cinsellik sahibi olarak değil– toplumsal gelişime adanmış, cinsiyetsiz bedenler olarak konumlandı. Toplumsal amaçlar için seferber edilecek sosyal kimlikler inşa edebilme (ve erkek odaklı cinsiyet rejimlerinin otoriter siyasal rejimlerle eklemlenme) stratejisi olarak bu tarzın başarılı bir örneği de Türkiye’de yaşandı.
Serpil Sancar, tarihsel olarak kadınların dışlandığı, cinsiyetçi politikaların belirginleştiği ve cinsel ahlakın sınırlarının çizildiği bir tarih anlatıyor bize. Feminist bir tarih okuması bu. Yazar, muhafazakâr modernleşmenin paranoyalarını ve orta sınıf Türk ailesinin nasıl inşa edildiğini tartışıyor. Beklentiler ve hayal kırıklıkları, şikâyet ve serzenişleri resmediyor. Cumhuriyet’in inşasında kadınlar nasıl bir rol aldılar? Neleri tartıştılar? Nasıl tartışıldılar? Ulus-devlet sürecinde, kanonik anlatılarda kadının işlevi neydi? Kadınlar milli davalara nasıl dâhil oldular? Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, Türkiye feminizmi ve kadın çalışmalarıyla ilgili en kapsamlı çalışmalardan birisi.
BOĞAZİÇİ’NDE YANAN MEŞALE – NURİ M. ÇOLAKOĞLU, AYTAÇ DEMİRCİ
Elinizdeki kitap, 1863 yılında Robert Kolej’in kurulmasıyla başlayan köklü bir geçmişe sahip Boğaziçi Üniversitesi’nin üzerine inşa edildiği değerleri, akademik birikimini ve kuşaklardır bu değerlerin ve birikimin korunup geliştirilmesi için verilen mücadeleyi belgelemek amacıyla hazırlandı.
Robert Kolej Yüksek Okulu’nun 1971 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşmesi sürecinde yaşananları, ilk kez bu kitapta tüm ayrıntılarıyla okuyacaksınız.
Boğaziçi’nde Yanan Meşale, yıllardır Türkiye’nin kültür, bilim ve teknoloji sahalarındaki ilerleyişine hizmet eden Boğaziçi Üniversitesi’nin, onu bugünlere taşıyanların ve bugün Boğaziçi Üniversitesi için verdikleri mücadeleyle Türkiye’nin yarınlarına sahip çıkanların onurlu hikâyesidir.
ALOVA – BİRİNCİ ÇOĞUL ŞARKI (İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ KİTAP)
Alova, İkinci Kitap’ta, Büyük Kudüs Katliamı’ndan sonra kuzeye göç ederek Antakya’ya yerleşen ilk Hıristiyanları ve ana mekân seçtiği bu kentin kültür tarihini konu edinirken Tarsuslu Paulus ve öteki azizlerin Hıristiyanlığı yayma çabalarını, Kapadokya’nın entelektüel ermişlerini, Geç Antik Çağ’da İzmir çevresinde gelişen İkinci Sofistike Hareketi; coğrafyayı Kuzey Afrika’ya kadar genişleterek Çöl Babalarının olağanüstü yaşantılarını, sütun çekirgenlerini lirik-dramatik plandan ayrılmadan şiir sanatının zengin araçlarını kullanarak yansıtıyor.
Üçüncü Kitap’ta ise Alova, Konstantinopolis’i mekân seçerek bu kentin II. Roma olarak yeniden kuruluşunu, bitmek bilmeyen Bizans ayaklanmalarını, ünlü yarışlarını, hizip çatışmalarını kentin Fatih Mehmet’çe fethedilmesine kadar tarihsel kaynaklardan esinlenerek şiir severlerin düş gücüne sunuyor.