‘Gladyatör II’ Bir Konuda Orijinalini Önemli Şekilde Geliştiriyor
Birçok eski devam filminin karşılaştığı kritik kusur kendilerini öncekilerden önemli ölçüde farklılaştıramamaktır. Yeni nesil hikaye anlatıcılarının yerleşik materyale farklı bir bakış açısı getirmesi çoğu zaman iyi bir şeydir ama işi fazla saygının nihayetinde filme zarar vereceği noktaya vardırmamak gerekir.
Gladyatör II bu sorunun üstesinden çok iyi geldi çünkü Ridley Scott filmi yönetmek için oradaydı ve ilk filmde başardıklarını yeniden anlatmak gibi bir derdi yoktu. Dövüş sahneleri ve görseller kesinlikle daha göz kamaştırıcı fakat Gladyatör II, Roma’nın siyasi durumunun inceliklerini ele alırken orijinal filmden daha başarılı.
Orijinal film Roma İmparatorluğu’nda hiçbir şeyi değiştirmiyordu. İkinci film bunu doğrular nitelikte ve ilk filme göre daha cesur ve yaratıcı kararlar veriyor. Maximus (Russell Crowe), Colosseum’da Commodus’u (Joaquin Phoenix) yenmeyi başarsa da Roma Cumhuriyeti’ni yeniden eski günlerine döndürme yönündeki arzusu yerine getirilmeden öldü. Aradan geçen on altı yılda yeni İmparatorlar Geta (Joseph Quinn) ve Caracalla (Fred Hechinger), Marcus Acacius’u (Pedro Pascal) Afrika’da iddialı bir fethe göndererek etki alanlarını genişletmeye karar veriyor. Bir yönetim değişikliği yapılması gerektiğine inanan Acacius, Lucilla (Connie Nielsen) ile birlikte İmparatorları devirmek için bir komplo hazırlıyor. Ama Acacius’a ihtiyacı olan desteği kazandıracak şey fetihler yapmasıdır ve bu da Numidia’da bir katliama yol açar ve Lucius’a (Paul Mescal) intikam almak için sebep verir.
Filmde Lucius hem babasına hem de büyükbabasına saygı duyması gereken bir konuma yerleştirilmiş. Maximus gibi onun da gladyatör dövüşünün şiddetli, kanlı gösterisine katılarak Roma halkının desteğini kazanması gerekiyor; Yoktan var edip bir lider haline gelen Lucius halkın nihai ilham kaynağı olur. Lucius’un Commodus tarafından öldürülmeden önce Roma hayalini korumak isteyen büyükbabası Marcus Aurelius’un (Richard Harris) hanedanlığını da elinde tutması gerekiyor. Lucius’un halkın kahramanı olabileceği bir konuma yerleşmesi aynı zamanda onu kötü niyetli kişilere karşı da savunmasız hale getirir. Acımasız köle sahibi Marcinus (Denzel Washington), karısı Arishat’ın (Yuval Gönen) ölümü nedeniyle Acacius’tan intikam almak isteyen Lucius’u onun için dövüşmeye ikna etmeyi başarır ve yazık ki Lucius’un arenada elde ettiği her zafer, Marcinus’un İmparatorlar üzerindeki nüfuzunu artırır.
Orijinal Gladyatör hem iktidardakiler hem de baş kahraman açısından kişisel bir yolculuktu. Gladyatör II ise karakterlerin her birinin kusurlu olduğu karanlık bir ahlak anlayışına sahip. Lucilla babasını ilahlaştırıp onun siyasi ideallerini yeniden canlandırmak istese de eski İmparator tam olarak hatırlandığı aziz değildir; Marcus Aurelius’un kahraman köleleri arasında iktidarı ele geçirmeye yemin eden Macrinus da vardı. Macrinus’un iktidara yükselişi babadan oğula geçen monarşiye sahip olmanın Roma’nın ihtişamını asla geri getiremeyeceğini, ama popülist bir saldırganın yükselişinin de aynı derecede tehlikeli olduğunu gösteriyor. Macrinus, İmparatorları birbirlerine karşı manipüle etmenin bir yolunu bularak Roma’nın en güçlü adamı olma planını yapabiliyor.
Özellikle halkın bakış açısını şekillendirebilenler söz konusu olduğunda Gladyatör II kahramanın bir kişisel gelişim yolculuğu ihtiyacı üzerinde duruyor. Lucius filme öfkeli biri olarak başlarken intikam döngüsüne devam etmenin yalnızca daha fazla yıkım getireceğini fark ediyor; Macrinus’u yendikten sonra savaşan her iki tarafa da barışçıl bir çözüm çağrısında bulunması kritik önem taşıyor. Orijinal Gladyatör kesinlikle tüm zamanların en büyük tarihi destanlarından biri olsa da Gladyatör II siyasetin karanlık doğasını, dünyanın bugünkü durumuyla çarpıcı paralellikler uyandıracak şekilde inceliyor.