Filmekimi 7 Ekim’de başlıyor

Filmekimi, her yıl olduğu gibi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren zengin programıyla Ekim ayının en çok konuşulan sinema etkinliği olacak. Filmekimi Vodafone FreeZone sponsorluğunda 7-16 Ekim tarihlerinde İstanbul’da 10 gün sürecek bir maratonla birlikte İstanbul dışında da Ekim ayı boyunca gösterimlerine devam edecek.

On beşinci yılında Filmekimi programında, Altın Palmiyeli Ken Loach filmi I Daniel Blake’den, Xavier Dolan’ın Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü kazanan Alt Tarafı Dünyanın Sonu / It’s Only the End of the World’e, Oscar’lı yönetmen Asghar Farhadi’den, bağımsız Amerikan sinemasının kahramanlarından Jim Jarmusch’a, Güney Kore’nin yıldız yönetmeni Park Chan-wook’tan modern klasiklerin yönetmeni Paul Verhoeven’e ve kara mizahtan vazgeçmeyen yönetmen Todd Solondz’dan her filmi olay yaratan Pedro Almodovar’a kadar merakla beklenen birçok yönetmenin filmi yer alıyor.

İlk kez düzenlendiği 2002 yılından bu yana İstanbullu sinemaseverlerin büyük ilgiyle takip ettiği Filmekimi, 2015’te 6 kentte toplam 75 bine yakın sinemaseverle buluştu.

Filmekimi gösterimleri İstanbul’da bu yıl Beyoğlu’nda Beyoğlu ve Atlas,Kadıköy Rexx Sineması ve Nişantaşı City’s Cinemaximum’da yapılacak.

İstanbul dışı gösterimlerine 2011’de başlayan Filmekimi, bu yıl da Türkiye’nin farklı kentlerindeki sinemaseverlere yılın en iyi ve en güncel filmlerini sunmaya devam edecek. Filmekimi, bu yıl Ankara, İzmir, Bursa ve ilk kez Eskişehir’e de uğrayacak. Filmekimi 7-9 Ekim’de Ankara’da, 13-16 Ekim’de İzmir’de, 21-23 Ekim’de Bursa ve Eskişehir’de olacak.

Biletler ne zaman, nerede?

İstanbul’da Filmekimi biletleri, 1 Ekim Cumartesi günü10.30’dan itibaren Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi, Biletix web sitesi (biletix.com) ile Atlas ve Rexx sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak.

Lale üyeleri bu yıl da biletlerini %25’e varan indirimlerle öncelikli olarak alabilecekler. Lale üyeleri için ön satış günleri; Siyah Lale üyeleri için 27 Eylül, Beyaz, Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 28, 29 ve 30 Eylül.

Vodafone FreeZone’lular bu yıl da Filmekimi’ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.

İstanbul dışındaki illerde Filmekimi biletleri 1 Ekim Cumartesi günü Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi, Biletix web sitesi (biletix.com) ve Filmekimi sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak.Vodafone FreeZone’lular İstanbul dışındaki illerde de Filmekimi’ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.

FİLMEKİMİ PROGRAMINDA YER ALAN FİLMLER

I, Daniel Blake / Ken Loach

Politik sinemanın zirvesindeki Ken Loach’a Özgürlük Rüzgârı’ndan sonra ikinci kez Altın Palmiye kazandıran I, Daniel Blake, dokunaklı olduğu kadar öfke dolu bir dram. Devlet yardımı alabilmek için sisteme ve bürokrasiye direnen Daniel Blake adlı emekli bir marangozun mücadelesini izleyen film, bozuk sisteme ve boğucu bürokrasiye karşı dayanışmayı ustalıkla yüceltiyor. Ken Loach ve yıllardır birlikte çalıştığı senaristi Paul Laverty’nin son yıllarda çektikleri en iyi film olarak yorumlanan I, Daniel Blake, Ağustos ayında yapılan Locarno Film Festivali’nde de İzleyici Ödülü kazandı.

Alt Tarafı Dünyanın Sonu / Juste La Fin Du Monde / It’s Only The End Of The World / Xavier Dolan

Xavier Dolan’ın Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül ve Ekümenik Jüri Ödülü kazanan son filmi It’s Only the End of the World 15. Filmekimi’nde. Film, başrollerini Fransa’nın en tanınmış oyuncularından Marion Cotillard, Gaspard Ulliel, Vincent Cassel, Léa Seydoux ve Nathalie Baye paylaştığı bir aile dramı. Fransız yazar Jean-Luc Lagarce’ın 1990 tarihli aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan filmin anti-kahramanı Louis, uzun yıllardır görüşmediği ailesini ziyarete gider. Amacı, onlara ölümcül bir hastalığını olduğunu söyleyip veda etmektir. Dolan’ın en olgun filmi olarak karşılanan It’s Only the End of the World akıllardan çıkmayacak, güçlü bir melodram.Dolan’ın sözleriyle It’s Only the End of the World “Basitçe ifade edersek, bu film aile ve birbirini sevmenin zorluğu hakkında.” 2014 Filmekimi’nde Xavier Dolan’ın Mommy’si en çok izlenen filmlerden olmuştu.

The Salesman / Asghar Farhadi

Oscar’lı yönetmen Asghar Farhadi, Fransa’da çektiği Geçmiş’in ardından sarsıcı bir dramla yeniden ülkesine dönüyor. Günümüz İran’ın da geçen The Salesmanbaşlarına gelen korkunç bir olayla başa çıkmaya çalışan genç tiyatrocu çift Rana ve Emad’ı konu alıyor. İran sinemasının güçlü soluğu Ashgar Farhadi’nin izleyiciyi girdap gibi içine çeken senaryo dinamikleriyle ve oyuncu kadrosunun kusursuz performansları, filme Cannes’da hem En İyi Senaryo hem de En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini ve bol övgü kazandırdı. The Salesman ahlaki açılımları ve İran toplumuna getirdiği derin çözümlemelerle insan davranışlarının dehlizlerine iniyor.

Mezuniyet / Graduation / Cristian Mungiu

Altın Palmiye’li 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’le dünya çapında tanınan Rumen yönetmen Cristian Mungiu’nun yeni filmi Graduation / Mezuniyet, Cannes’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü paylaşan etkileyici bir dram. Ahlak ve yozlaşmayla ilgili tespitleriyle evrensel bir nitelik kazanan Graduation / Mezuniyet’te doktor baba, kızının İngiltere’deki bursunu kaybetmemesi için lise bitirme sınavlarında hile yapmaya karar veriyor. Usta işi senaryosu, etkileyici performansları, aileden yola çıkıp toplumu gösterirken altta alta işlediği paranoya hissi ve gerilimle Graduation / Mezuniyet yılın en çok takdir toplayan filmlerinden.

Paterson / Jim Jarmusch

Bağımsız Amerikan sinemasının kahramanlarından Jim Jarmusch, izleyiciyesevdirdiği vampirlerden sonra sıradan insanlara dönüyor. Filme de adını veren Paterson, New Jersey’de Paterson kasabasında yaşayan bir otobüs şoförü; fazla konuşmayı sevmeyen, hep yanında tuttuğu not defterine şiirler yazan sıradan bir adam. Jarmusch, “şiirsel” sinemasını Paterson’da şiirin kendisiyle harmanlıyor ve izleyen herkesin tanışmaya bayılacağı bir karakteri çıkarıyor karşımıza. Paterson’ı canlandıran ve en son Star Wars’da Kylo Ren olarak izlediğimiz Adam Driver’a İran asıllı Golshifteh Farahani eşlik ediyor.

Hizmetçi / The Handmaiden / Park Chan-wook

Güney Kore’nin yıldız yönetmeni Park Chan-wook’un, Cannes Film Festivali’nde yarışan The Handmaiden’da şehvet, entrika ve cinsel gerilimle örülü göz alıcı bir öykü sunuyor. Sarah Waters’ın The Fingersmith adlı romanından uyarlanan bu dönem filmi, 1930’larda Japon işgali altındaki Kore’de geçiyor. Cannes’da Vulcain En İyi Sanat Yönetimi ödülü kazanan The Handmaiden kusursuz senaryosu ve dâhice bir yönetmenlikle izleyiciyi çok katmanlı bir gerilime davet ediyor. Park Chan-wook’un 2013 yapımı Stoker’dan sonra çektiği ilk film olan The Handmaiden, zengin genç bir Japon kadın, onu kandırıp zenginliğini ele geçirmeye çalışan Koreli bir adam ve adamın tuttuğu Koreli bir hizmetçi arasındaki entrika etrafında dönüyor.

Sieranevada / Cristi Puiu

The Death Of Mr. Lazarescu / Bay Lazarescu’nun Ölümü ile tanınan Cristi Puiu’nun yönettiği ve Romanya’nın Oscar adayı olan Sieranevada, Romanya Yeni Dalgası’nın son dönemde en heyecan verici temsilcisi. Cannes’da yarışan Sieranevada, izleyiciyi bir yas evinde toplanmış kalabalık bir aileyle baş başa bırakıyor ve bu ailede bütün insanlık durumlarını buluyor. Mizahın ihmal edilmediği bu dram, hemen hemen tek bir mekânda bile sinemanın imkânlarının ne kadar geniş olduğunu hatırlatan modern bir başyapıt. Cristi Puiu’nun önceki filmleri Three Interpretation Exercises / 3 Oyunculuk Egzersizi ve Aurora / Şafak İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti.Sieranevada, Romanya’nın Oscar adayı olarak seçildi.

The Beatles: Eight Days a Week – Turne Yılları / The Beatles: Eight Days a Week – The Touring Years / Ron Howard

The Beatles: Eight Days a Week – The Touring Years, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük müzik fenomeni The Beatles’ın ilk yıllarına odaklanıyor. 1960’ların başlarında grubun akıl almaz başarısını elde etmesinin ardından çıktıkları 1000 günlük dünya turnesi; daha önce hiç görülmemiş arşiv görüntüleri, söyleşiler ve konser görüntüleriyle ele alan belgesel, Beatles mucizesinin sırrını çözmeye çalışıyor. Grup üyelerinin ve hayatta olmayanların ailelerinin destek verdiği belgesel, popüler filmlerin büyük ismi, Rush, Melekler ve Şeytanlar, Apollo 13 gibi birçok filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenen Ron Howard’ın imzasını taşıyor.

Hunt for the Wilderpeople / Taika Waititi

Jemaine Clement ile çekip başrolünde oynadığı korku-komediWhat We Do In the Shadows ile büyük ilgi toplamıştı.Yönetmen,son filmi Hunt for the Wilderpeople ile izleyene bol miktarda mutluluk enjekte eden yeni bir komediyle karşımızda. Ricky, koruyucu ailesiyle birlikte Yeni Zelanda kırsalında mutlu bir yaşam sürmektedir. Ancak halasının ani ölümünden sonra çocuk esirgeme kurumu onu geri çağırır. Hayatından vazgeçmeye hiç niyeti olmayan Ricky, amcasıyla birlikte ormanın derinliklerine doğru bir kaçış yolculuğuna koyulur. Saklanabilmek ve hayatta kalmak için vahşi doğayla uzlaşmaları gerekecektir. Hunt for the Wilderpeople Edinburgh, Montreal Fantasia, Boston Bağımsız, Montclair, San Francisco, Wisconsin film festivallerinde İzleyici Ödülü kazandı.

The Birth of a Nation / Nate Parker

1831’de, köleliğin en ağır işlediği Virginia’da kölelerin isyanının başını çeken Nat Turner hakkındaki bu sert film, ilk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yaptı. Film, sahibinin zoruyla, ülkeyi gezmek zorunda bırakılan köle Nat’in bu süreçte düzene karşı hınçlanarak silahlı bir isyana önayak olmasını anlatıyor. Oyunculuktan gelen yönetmen Nate Parker, hem İzleyici Ödülü hem de Büyük Jüri Ödülü kazandığı Sundance’te gösterildiği anda yılın sinema olaylarından birine dönüşen bu ilk filminde ülkesini tarihle yüzleştiriyor. Görsel tercihleriyle de dikkate şayan filmin adı DW Griffith’in 1915 yapımı aynı adlı filminin ırkçı yaklaşımına bir gönderme sayılıyor. Yönetmen, senarist ve yapımcı Nate Parker, filmde başrolü de üstleniyor. Uluslararası prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapacak olan The Birth of a Nation, daha şimdiden Oscar için konuşulan filmler arasına girdi.

Elle / Paul Verhoeven

Temel İçgüdü, Showgirls, RoboCop gibi tartışma yaratmış modern klasiklerin yönetmeni Paul Verhoeven hâlâ eskisi kadar cesur ve kışkırtıcı. Hollandalı ustanın Fransa’da çektiği yeni filmi Elle, orta yaşlı iş kadını Michèle’in tecavüze uğradıktan sonra yaşadıklarını anlatıyor. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ve büyük beğeni toplayan bu sıra dışı tür filminin başrolünde büyük oyuncu Isabelle Huppert kariyerinin en iyi performanslarından birisini veriyor. Elle’in uyarlandığı ve Türkçeye “Vay…” olarak çevrilen “Oh…” romanının yazarı Philippe Dijan, Betty Blue’yu da yazmıştı.

Wiener-Dog / Todd Solondz

Kara mizahtan vazgeçmeyen yönetmen Todd Solondz’un 2011 yapımı Dark Horse’tan sonra çektiği ilk uzun metrajlı film olanWiener-Dog, birbirine bir “sosis” köpek aracılığıyla bağlanan dört kısa hikâyeden oluşuyor. Todd Solondz’un 1995 filmi Oyun Evine Hoşgeldiniz’in bir anlamda manevi devam filmi olan Wiener-Dog, IndieWire’a göre Todd Solondz’un en öfkeli, en radikal, en sivri filmi. Wiener-Dog’ta hikâyelerin kesişiminde yer alan köpek, hayatını birbirinden farklı insanlara dostluk ederek geçiriyor. Wiener-Dog’un görüntü yönetmeni, Carol’da da çalışan Edward Lachman. Bu kapkaranlık, kararlı ve ziyadesiyle albenili film, Amerikalı olma deneyimi üzerine kalemini hiç sakınmayan “siyaseten doğruculuktan” alabildiğine uzak bir komedi. Sundance’te prömiyerini yapan film, aynı zamanda Ellen Burstyn, Danny DeVito, Julie Delpy ve Greta Gerwig’li bir yıldızlar geçidi.

Ma Loute / Slack Bay / Bruno Dumont

Bruno Dumont’un prömiyerini Cannes’da yapan absürd polisiye komedisiMa loute / Slack Bay de 15. Filmekimi’nde yer alan parlak filmlerden.1910’da Fransa’nın kuzeyinde bir balıkçı kasabasında geçen ve bir dizi cinayet ile bir aşk öyküsü etrafında iki düşman aileyi izleyen Slack Bay, aynı dönemin kartpostallarından esinleniyor. Başrollerinde Juliette Binoche, Valeria BruniTedeschi ve Fabrice Luchini’nin yer aldığı filmin diğer oyuncuları ise köyün yerlileri. Fransa’nın en parlak oyuncularının da katkısıyla yakaladığı absürd mizah ve fiziksel komediyle Bruno Dumont, bu filminde de “grotesk olma pahasına abartıyorum” diyor.

Ma Vie De Courgette / My Life As A Courgette / Claude Barras

Dünya prömiyerini Cannes’da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde yapan ve dakikalarca ayakta alkışlanan My Life as a Courgette, dünyanın en saygın canlandırma festivallerinden Annecy’de En İyi Film ve İzleyici ödüllerini kazandı. Hem karanlık hem naif tarzıyla her yaştan izleyicinin gönlünü fethedecek filmin senaryosu 2011 Filmekimi’nde gösterilen Tomboy’un yönetmeni ve senaristi Céline Sciamma’ya ait. My Life as a Courgette, 9 yaşındaki bir çocuğun, alkolik annesinin ölümünden sonra gittiği yetimhanede edindiği arkadaşlarıyla hayatı öğrenmeye çabasını konu alıyor. Cannes Film Festivali’nin en sevilen filmlerinden biri olarak adını duyuran bu stop-motion canlandırma, İsviçreli yönetmen Claude Barras’ın ilk uzun metrajlı filmi ve İsviçre’nin Oscar adayı.

Toni Erdmann / Maren Ade

Cannes Film Festivali’nde eleştirmenlerden tarihinin en yüksek puan ortalaması alan Toni Erdmann 15.Filmekimi programında… Her anı sürprizlerle dolu Toni Erdmann, izleyicinin son derece karmaşık ama bir o kadar yoğun tepkilerle tanık olduğu bir sinema mucizesi; son yılların en heyecan verici, en duygusal aile komedisi. Bir babanın kızıyla yakınlaşmak için verdiği çabaları anlatan ve Cannes’ın tartışmasız en çok konuşulan filmi olan Toni Erdmann, burada eleştirmenler birliği FIPRESCI ödülünü, Brüksel Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Senaryo ödüllerini kazandı; Münih Film Festivali’nin de açılış filmi olarak gösterildi. Toni Erdmann, Almanya’nın Oscar adayı olarak açıklandı.

American Honey / Andrea Arnold

Fransız Première dergisinin “Z Kuşağı için Easy Rider” olarak tanımladığı, Cannes’da çoğu eleştirmeni kendine hayran bırakan ve festivalden Jüri Ödülü ile dönen yeni Andrea Arnold filmi American Honey, daha şimdiden günümüz Amerikan gençliğini en iyi anlatan filmlerden birisi olarak kabul ediliyor. Aile içi şiddet ve yoksulluktan ibaret hayatını ani bir kararla geride bırakan 18 yaşındaki Star’ın, dergi aboneliği satan bir gruba eklemlenerek çıktığı uzun yolculuğu konu alan film; şahane bir soundtrack, müthiş bir görüntü yönetimi ve perdeden taşan inanılmaz bir enerjiyle soluksuz izleniyor. Filmin başrolündeki amatör oyuncu Sasha Lane parlarken, âşık olduğu Jake rolünde Shia LaBeouf da kariyerinin en iyi performansını sergiliyor. American Honey’nin soundtrack’i filmin en önemli unsurlarından biri… Andrea Arnold müziği klasik anlamda kullanmıyor, görüntülere uyacak müzikleri kullanmak yerine sevdiği müzikler etrafında kurguluyor filmini. Baştan sona temposu hiç düşmeyen bu sürükleyici film uzun süre aklınızdan çıkmayacak.

Voyage of Time / Terrence Malick

The Thin Red Line’ın ardından Filmekimi’nde gösterilen The Tree of Life / Hayat Ağacı, Knight of Cups ile büyük takdir toplayan Terrence Malick’in Eylül ayında Venedik’te Altın Aslan için yarışacak yeni filmi, evrenin tarihi üzerine görkemli bir belgesel. Usta yönetmenin 40 yıldır üzerinde çalıştığı ve “En büyük hayallerimden birisi” diye tanımladığı bu destansı film, göz alıcı efektleriyle izleyiciye benzersiz bir deneyim vaat ediyor. Voyage of Time’ın müzikleri bir diğer ustaya, Ennio Morricone’ye emanet. Belgeselde anlatıcı görevindeyse sesiyle Cate Blanchett üstleniyor.

Swiss Army Man / Dan Kwan & Daniel Scheinert

Bu yıl Sundance Film Festivali’nin en çok tartışılan, seyirci ve eleştirmenleri en çok şaşırtan filmi Swiss Army Man Filmekimi’nde. “Daniels” olarak tanınan video klip yönetmenleri Dan Kwan ve Daniel Scheinert’in birlikte yazıp yönettikleri Swiss Army Manşimdiye kadar sinemada gördüğümüz en sıra dışı, en çılgın hikâyelerden birini anlatıyor. Swiss Army Man’de, ıssız bir adada mahsur kalan Hank’in (bağımsız sinemanın yeni kahramanı Paul Dano), adada bulduğu bir cesetle (Harry Potter’la özdeşleşen Daniel Radcliffe) arkadaş olmasının gerçeküstü öyküsünü ve Manny’nin cesedini “çok amaçlı” kullanarak adadan kurtulma hikâyesini izliyoruz. Yılın en duygu yüklü, yaratıcı ve tuhaf komedisi Swiss Army Man, Sundance’den En İyi Yönetmen Ödülü’yle döndü.

Caini / Dogs / Bogdan Mirica

Bogdan Mirica’nın kara filmle western formlarını buluşturan ilk uzun metrajlı filmi Dogs, dünya prömiyeriniCannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde yaptı. Romanya’nın tekinsiz kırsalını fon olarak kullanan film, ahlak, şiddet ve yozlaşma üzerine, Romanya halk öyküleri, kadercilik, Nick Cave ve Cormac McCarthy’den esinlenen bir psikolojik gerilim. Büyükbabasından miras kalan arsayı satmak için Bükreş’ten sınıra doğru giden genç bir adam, büyükbabasının aslında zamanında yerel bir mafyanın başı olduğunu öğrenir. Arsayı satabilmek için hem bu suç örgütüyle hem de onlarla işbirliği yapan polisle başa çıkması gerekecektir.

Florence / Stephen Frears

Dönemin New York’unun en ünlü ve en yeteneksiz sopranosu Florence Foster Jenkins’i canlandıran Meryl Streep’in adı şimdiden Oscar’lar için anılmaya başladı. Bu, filmdeki tüm şarkıları kendi seslendiren Streep’in 20. Oscar adaylığı olacak. Hugh Grant’in performansı ise İngiliz oyuncunun “muhteşem dönüşü” sözleriyle övülüyor. Florence’ın yönetmeni Stephen Frears, Philomena, Tehlikeli İlişkiler, High Fidelity, Kraliçe, Benim Güzel Çamaşırhanem gibi filmleriyle de tanınıyor. Usta yönetmen Frears, 2003’te İstanbul Film Festivali’nin Sinema Onur Ödülü’nü almıştı.

Arrival / Denis Villeneuve

Denis Villeneuve’ün yönettiği Arrival, dünyaya gelen uzaylılarla iletişim kurmaya çalışan bir dilbilimcinin hikâyesini anlatıyor. Bilimkurgu meraklılarının merakla bekledikleri Amy Adams’lı filmin diğer başrollerinde Marvel’ın Hawkeye’ı Jeremy Renner ve Forest Whitaker yer alıyor. Johann Johannsson filmin müziklerini üstleniyor. Filmin yapımcılarından Shawn Levy, “Stranger Things”in de yürütücü yapımcılarından.ABD vizyonundan önce Filmekimi’nde gösterilecek olan Arrival, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışacak. Ted Chiang’ın “Story of Your Life” öyküsünden uyarlanan Arrival, Toronto ve San Sebastian film festivallerinin programlarında da yer alıyor. Yeni Bladerunner filminin çekimlerini sürdüren Denis Villeneuve, Polytechnique, İçimdeki Yangın, Tutsak, Düşman ve en son Oscar’a aday gösterilen Sicario ileHollywood’un gözde yönetmenlerinden.

Bilinmeyen Kız / La Fille Inconnue / The Unknown Girl / Jean-Pierre ve Luc Dardenne

İki Altın Palmiye’li Jean-Pierre ve Luc Dardenne’in Cannes’da yarışan onuncu filmleri Bilinmeyen Kız’da gerçekçilikten güç alırken bir kez daha bireyden yola çıkıp Avrupa toplumunu eleştiriyor. Başrolde, Avrupa sinemasının yükselen yıldızlarından Adèle Haenel de sade ve etkileyici performansıyla dikkat çekiyor.

Julieta / Pedro Almadovar

Her filmi olay yaratan Pedro Almodovar’ın 20. filmi Julieta, bir kadının hayatının gizemlerine uzanan bir yolculuğu anlatıyor. Nobel Ödüllü Kanadalı yazar Alice Munro’nun üç öyküsünden uyarlanan ve“Almodovar’ın 5 yıldızlı dönüşü” sözleriyle övülen Julieta, dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı. Julieta, Almodovar’ın olgunluk döneminin en iyi örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor.

Öğrenci / Uchenik / The Student / Kirill Serebrennikov

Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen ve epey ses getiren The Student, kışkırtıcı bir hikâye anlatıyor. Günümüz Rusya’sında geçen filmin merkezinde, okulda dini vaazlar vermeye başlayanbir lise öğrencisi ve ona karşı duran öğretmeni yer alıyor. Kirill Serebrennikov’un Marius von Mayenburg’un oyunundan senaryolaştırıp yönettiği The Student, izleyiciyi huzursuz ederken düşünmeye çağıran, cesur bir film.

Komün / The Commune / Thomas Vinterberg

Berlin Film Festivali’nde Trine Dyrholm’e En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getiren Komün, Dogme akımıyla uluslararası üne kavuşan Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’in son filmi. Bir akademisyen ve ünlü bir haber sunucusu eşinin aile dostlarıyla bir komün kurmaları ve ardından gelişen olayları anlatıyor. Thomas Vinterberg, yeni filminde, bir evliliğin yeniden doğum ve yıkım hikâyesini çocukluk tecrübelerinden beslenerek anlatıyor. Komün, hayatın kendisi gibi, yer yer eğlendiren ama nihayetinde can acıtan bir film.

iksv.org

What's your reaction?