Kimi zaman bir yönetmenin en meşhur, en çok gişe yapmış filmi onun en sevdiği film olmayabiliyor. Aşağıdaki beş yönetmenin de çok iyi bildiği gibi, bazen en çok nefret ettiğiniz şey, sizinle en yakından ilişkilendirilen şey haline gelebilir.
İşte en ünlü filminden nefret eden beş yönetmen:
Tony Kaye (‘American History X’, 1998)
Başrolünde Edward Norton’un yer aldığı filmde eski bir beyaz üstünlükçü kardeşini (Edward Furlong) paylaştıkları ideolojinin yanlış olduğuna ikna etme çalışır. Film harika bir izleme deneyimi sunar, sürükleyicidir ve maalesef bugün bile hala çok güncel bir konudur. Film onu yöneten kişi dışında bir başyapıt olarak kabul ediliyor. American History X‘in sinemalarda yayınlanan versiyonu, Kaye’in başlangıç versiyonundan 24 dakika daha uzun. Stüdyonun müdahalesi sonucunda yönetmen filme karşı amansız bir mücadele başlattı, filmi alenen reddetti ve Norton hakkında çok kötü şeyler söyledi. Doğal olarak bu, Kaye’in kariyerini mahvetti. 2006’da tartışmalı belgesel Lake of Fire‘ın yayınlanmasına kadar sekiz yıl boyunca başka bir film yapmadı ya da yapamadı. Hala bir yönetmen olarak çalışıyor ve ama bir daha asla ilk filminde ulaştığı zirvelere ulaşamadı.
Josh Trank (‘Fantastic Four’, 2015)
20th Century Fox, Fantastic Four için bir yönetmen arayışına girmişti. Josh Trank gençti, yenilikçiydi ve ilk uzun metrajlı filmi Chronicle ile tüm iyi eleştirileri almıştı. Pekala bir süper kahraman filmi yönetebilirdi. Ama netice itibariyle film bir felaketti ve Trank’in hayatını cehenneme çevirdi. Trank’in dengesiz davranışlarına dair haberler stüdyonun müdahale hikayeleriyle birleşince, sinemanın yeni harika çocuğu büyük çıkışı olması gereken şeyden buz gibi soğudu. Hatta filmi yok etmek istediğini bile söyledi ama bu onun kariyerinde kara bir leke olarak kaldı. Bu felaketten sonra yönetmenin koltuğuna geri dönmesi beş yılını aldı.
Joel Schumacher (‘Batman & Robin’, 1997)
Merhum Joel Schumacher her zaman gösterme şansı bulduğundan çok daha fazla potansiyeli olduğuna inandı. St. Elmo’s Fire, Flatliners ve The Lost Boys, hepsi gerçekten eğlenceli filmler ve bir işte Tim Burton’ın yerini aldığında kariyerinin yükselişe geçeceğini hissetti. Val Kilmer’ın Bruce Wayne olarak ilk ve son defa sahneye çıktığı Batman Forever muhteşem bir film değildi ama az da olsa umut vadediyordu. Sonra yönetmeni umutlarından proje geldi: 1997 yapımı Batman & Robin. Bu meşhur ama kaliteden uzak çizgi roman filmi sadece Schumacher’in kariyerine ve George Clooney’nin itibarına zarar vermekle kalmadı, Christopher Nolan günü kurtarmak için ortaya çıkana kadar Batman karakterini de ortadan kaldırdı. ,Joel Schumacher 2017’de Vice’a verdiği bir röportajda, çok eleştirilen film için özür dileme ihtiyacı hissetti. “Hayal kırıklığına uğrayan her hayrandan özür dilemek istiyorum çünkü bence onlara bunu borçluyum. Çoğu benim seçimimdi. Hatalarımın sorumlusu benden başkası değil.”
Kevin Yagher (‘Hellraiser: Bloodline’, 1996)
Kevin Yagher korku filmi özel efektlerinde efsanevi bir isimdir. Child’s Play’den Children of the Corn’a ve A Nightmare on Elm Street’e kadar gelmiş geçmiş en büyük korku serilerinden bazılarında çalıştı. Tek yönetmenlik başarısı ise efsanevi bir başka dizi olan Hellraiser: Bloodline‘ın yönetmeni olmasından geliyor. Pinhead’in büyük maceralarının bu dördüncü bölümünün orijinal versiyonu izleyerek bunu anlayamazsınız çünkü Yagher filmden o kadar nefret etti ki, jenerikteki isminin Alan Smithee olarak değiştirilmesini istedi. Filmi dağıtan Miramax, Yagher’in orijinal vizyonunu yok etmek için harekete geçti. Gelecektek The Wire yönetmeni olacak Joe Chappelle tarafından denetlenen yeniden çekimler sipariş ettiler ve bitmiş üründen tam 25 dakikalık orijinal materyal kestiler. Yagher anlaşılabilir bir şekilde bu kararlara, özellikle de izleyicileri eve mutlu göndermek için filmin sonunu değiştirilmesine öfkelendi. Bir daha asla uzun metrajlı bir film yönetmedi ve sonunda korku filmleri üzerinde çalışmayı tamamen bıraktı. En son makyaj işleri arasında Bill & Ted Face the Music ve TV dizisi Bones yer alıyor.
Alan Taylor (‘Thor: The Dark World’, 2013)
Alan Taylor, Marvel Studios’un Thor: The Dark World filmiyle en yüksek profilli uzun metraj işini almadan önce The Sopranos, The West Wing, Mad Men ve Game of Thrones gibi sayısız büyük TV şovunun bölümlerini yönetmiş deneyimli bir yönetmendi. Marvel daha önce bir çok kez yetenekli yönetmenleri alıp onlara özensiz, süper kahraman gişe filmlerin yönetimini verme konusunda geçmişten beri başarılı oldu. Taylor, kariyerinin en büyük, en başarılı ve en ünlü filminin sıkıcı bir eziyete dönüşmesi ve sonrasında aktif olarak kendisinden uzaklaşması üzerine bu skalada yerini almış oldu. “Marvel deneyimi acı vericiydi çünkü çekimler sırasında bana bir nevi mutlak özgürlük verildi ve sonra post prodüksiyonda film farklı bir şeye dönüştürüldü. Bu yüzden, bunun asla tekrarlanmasını ummuyorum ve başka kimsenin başına gelmesini istemiyorum.”