Denizin Üstünde Yaşanan Hayatlar

Jay, Natasha ve çocukları yıllardır bir teknede yaşıyor ve dünyayı dolaşıyorlar.

Natasha aynı zamanda bir blogger ve bütün maceralarının yanında deniz yaşamını da çok iyi anlatan coconuts.is isimli bir bloga sahip. Onlar sadece birbirlerine değil yelkenciliğe de âşıklar. İpek gibi kumsallar, ılık ve mavi bir denizde atılan kulaçlar ya da deniz kıyısında yenen bir yemek… Dünyanın çoğu için denizle kurulan ilişki bu kalıplar içine sıkışmışken onlar yaşamı denizin üzerine kurmuşlar. Heyecan verici ve bir o kadar da korkutucu olduğu kesin.

Kim bilir belki bir gün yeni bir hayata başlamak ister ve cesur bir adım atarsınız bunu zaten yapmış olan Jay, Natasha, Sol, Luna, Caribe ve Artico’nun hayatına göz atmak kararınızı hızlandırabilir ya da sizi tamamen vazgeçebilir.

Natasha’nın anlatımlarından yola çıkarak özetlediğimiz hikâyeleri şöyle;

Bu yıl yelken sezonunu temmuz ayında açan aile, geçen Mart’ta doğan oğulları sebebiyle kışı İzlanda’da geçirdiler. Oradan Fareo Adalarına yelken açıp, Norveç, Almanya Hollanda, Belçika’yı geçip ve Fransa’ya geldiler ve kışı Brittany’ de geçirmeyi planlıyorlar.

coconuts

Jay genç yaşta California’da yelkene başladı. Başkaları ilk arabalarını alırken o ilk yelkenlisini satın aldı. Hep daha iyisini satın almak için bir öncekini sattı. Bir zamanlar off-shore’a gidebileceği bir teknesi vardı onu California’da bıraktı.

Natasha ile 10 yıl önce tanıştıklarında Amerika’nın pasifik kıyılarından Kosta Rika’ya doğru tek başına yol alıyordu. Natasha iki küçük kızı Sol ve Luna ile orada yaşıyordu. Daha sonra üçü Jay’in değişmez yolcuları oldular ve 6 yıldır birlikte yol alıyorlar. Caribe ve Arturo bu uzun yolculuk sırasında doğdu. Caribe Martinik, Le Marin’e doğru yol alırken, Artico ise Ísafjördur İzlanda’da.

Jay tam bir denizci. Teknede yaşaması, farklı ülkelere sürekli seyahat etmesi onun yelken sevgisinin doğal sonucu. Natasha da genç yaşlarda okuduğu The Dove isimli kitaptan çok etkilenmiş ve yıllarca bir gün dünyaya yelken açmanın hayalini kurmuş. Yaşam onu farklı yönlere ittiğinde ve kendini tek başına çocuklarını büyüten bir anne olarak bulduğundaysa bu rüyanın artık gerçekleşmeyeceğine inanmış. Ama hayat sürprizlerle dolu ve Natasha artık göçebe bir deniz insanı.

Yaşadıkları hayatın güzellikleri yanında bin bir türlü fiziksel ve duygusal zorluğu da var. Bunlardan biri de bağlılık geliştirdikleri, alıştıkları teknelerden ayrılmak ama bu da yaşamlarının zorunlu bir parçası…

20150802-DSC08969.jpg

Kosta Rrika’nın Pasifik kıyılarındayken Jay’in önüne teknesini yükseltme şansı çıktı ve bunu değerlendirdiler. Teknelerini satıp yerine beş yıldır palamarda kalan Messenger’ı aldılar ve onu hızlı bir şekilde elden geçirip Florida’ya doğru yola çıktılar. Aile yelkenlinin içinde yaşamlarını sürdürürken her şey mükemmel gibiydi ama uzak yerlere gitme isteğindeydiler, bunun için de yelkenlere ihtiyaçları vardı ve onu da kendileri yaptılar.

Hızlı bir kızağa çekme ve alt boyama işlemi sonrasında Florida’dan ayrılıp Güney Amerika’nın merkezine ve Karayipler’e doğru yola çıktılar. Sonra Atlantik ve Kuzey Amerika kıyılarını geçerek İzlanda’ya vardılar. Birkaç cümleye sığdırdığımız bu yolculuk tam 4 yıl sürdü. Çocuklar büyüdü, tanışmaları üzerinden 6 yıl geçti, kendileri de tekneleri de bir miktar yaş aldılar. Ve onlar için yine bir yenilenme ve ayrılık zamanı geldi.

Hayatlarını çok seviyorlar. Karmaşık ve rutin bir yaşamı geride bırakıp göçebe olmayı özgürlük sayıyorlar. “Yerleşik olmayan bir yaşam, toplumun kısıtlamalarından sonra bize tam anlamıyla özgürlük verdi.” diye özetliyor Natasha bu durumu.

20150802-DSC09189.jpg

Parasal olarak da kafaları epey rahat. Kısa sürelerde kazandıkları küçük paralar onları uzun süre idare ediyor. Temel ihtiyaçları bile çok az parayı gerektiriyor.

Karada onları bekleyen sabit bir yer yok, geri dönecek işleri, birikimleri, depoladıkları malları yok. Sadece bir tekne ve kendileri… Hatta buzdolabı gibi eşyalar bile almamışlar. Onlar bozulursa tamir edemeyiz, diyorlar. Jay çok becerikli bir adam olmasına ve teknedeki her şeyi yapabilmesine rağmen umursamamasından olsa gerek diğer konularda pek usta değilmiş. Sandal, yelken, kürek gibi şeyler yapabilen on yıllık harika bir denizciden başka ne beklenir ki?

Çocuklarının deniz yaşamında elde ettiği deneyimleri çok önemsiyor. 3-4 yaşlarından beri bu deneyimin içinde olan çocuklar son 6 yılda girişimci olmayı, 4 farklı dili akıcı konuşmayı, en önemlisi de uyum sağlamayı öğrenmişler. Dördü de anne babalarının tahmininden daha fazla seviyor denizde yaşamayı.

Bir yelkenlide yaşamanın pozitif yanlarından biri de, büyük bir aile olarak başka yerlere gidebilme özgürlüğü. Ekonomik olarak, birçok yere gidebilmeyi mümkün kılıyor. Ziyaret ettikleri şehirlerin merkezinde kalma imkânları var ve limanlar genellikle merkezlere yürüme mesafesinde oluyor.

Tüm seyahatlerde kendi yatağında/ranzanda yatma konforuna sahipler, otelde geçen bir günün ardından teknedeki odaya dönmek kendi evlerinin rahatlığına dönmekten farksız. Seyahatlerde bütün gardıropları da yanlarında oluyor.

20150802-DSC08991-2.jpg

Gittikleri yerler arasında bazılarını daha çok sevmişler. Örneğin, Panama’nın Karayip kıyıları, Isla Colon takım adaları ve San Blas adaları gibi… Bu adalardaki kendine özgü yaşamlarıyla yerliler ve ziyaret edilebilen güzel ve uzak adalar onlara heyecan verici gelmiş. Natasha bunu kısa bir cümleyle ifade ediyor; “Hava mükemmel, yelken hoş, balıkçılık ve dalış muhteşem.”

İzlanda da onların çok sevdiği yerlerden. Kendine özgü bir manzarası ve uzak bir lokasyon olması onlara cazip geliyor. İzlandalıları da sıcak insanlar olarak tanımlıyorlar ve kalabalık olmayışı ülkeye olan bağlılıklarını artırmış.  Natasha’nın İzlanda için söylediklerinden bir cümle alıntılarsak; “Balıkçılık asla aynı değil, deniz yaşamı bereketli, balina gözlemciliği çok.”

Faroe adaları da sevdikleri yerler arasında. Manzara güzel, insanlar misafirperver, ziyaret edecek çok ada var ve kültürleri ilginç, diyor Natasha.

Bu yolculuklarda her şey güllük gülistanlık olmamış tabii ki. Geçen yıllar boyunca başlarına çok şey gelmiş. Örneğin bir gün; Güney Bahamalar’da, Jay demiri kontrol etmek için daldığında, büyük beyaz köpekbalığı ile karşılaşmış. Su altında korkuyla çırpındıktan sonra, teknenin arkasında bağlı olan bota tırmanmak için uzun süre uğraşmış. Daha sonra aynı gün, botları uzaklara sürüklenmiş. Yorgun olan Jay’in yüzecek hali yokmuş ve önlerinde kuvvetli rüzgâr arkalarında da bir resif varmış ve bu yüzden iki çağa birden atmışlar. Alacakaranlık olmuş, güneş batmış, rüzgâr artmış ve ancak bir kurtarma operasyonu sayesinde botlarına kavuşmuşlar.

ECP_0042-2.jpg

Başa dönersek; Natasha’nın yeni bir yaşama cesaretle atılmak isteyenlere de öğütleri var. Yelkenle ilgili fazla deneyimi olmayan insanların çoğunun yelkenle ilgili fazla romantik fikirleri olduğunu düşünüyor ama gerçekte bu işin zorlu, sert ve zaman zaman da tatsız olduğunu söyleyerek onları uyarıyor.

Başlangıç yapmadan önce bol deneyim gerektiğini, teknede günlerce zaman geçirip hatalar yaparak, bildiklerini unutarak dayanıklılığınızı ve isteğinizi ölçmenizi tavsiye ediyor. Son sözü yine ona bırakalım:

“Evinizi satıp başka bir hayata geçmeden önce bu tür deneyimleri yaşamak önemlidir.”

What's your reaction?