David Fincher’ın yönetmenlikteki en büyük ilham kaynakları

Psikolojik gerilim deyince akla ilk gelen isimlerden biri David Fincher’dır. Panic Room, Zodiac ve Se7en gibi filmlerle şimdiye kadar filme alınmış gerilimi en yüksek, en heyecan verici sinema eserlerinden bazılarını o yarattı. Evet sesiniz geliyor, Fight Club da onun işi. Heyecan dozunu yükseltmede çok az yönetmen onun seviyesine ulaşır ama onun heybesinde seri katillerden ve gergin müziklerden daha fazlası var. The Social Network, Mank ve The Curious Case of Benjamin Button gibi filmlerini yöneterek de bunu göstermiştir.

Bu kadar çeşitli işler üretmiş birinin aynı genişlikte bir ilham yelpazesine sahip olması gerekir. 2019’da Empire’a verdiği röportajda ünlü yönetmen bunu doğruladı ve hayran olduğu yönetmenlerin bir listesini verdi. “George Roy Hill, Alfred Hitchcock, Roman Polanski, Steven Spielberg, Alan Pakula ve Bob Fosse. Hepsi büyükler” diye ifadesiz bir şekilde sayıklayan Fincher daha sonra Hal Ashby’yi de ekledi ve seçtiklerini “tahmin edebileceğiniz tüm insanlar” olarak adlandırdı.

Bu isimlerden izi en belirgin olanı Hitchcock. Her iki yönetmen de beklenmedik kırılmalar, dönüşler ve koltukta oturmanızı sağlayacak anlarla dolu, karmaşık hikayelerle haşır neşir oldu. Fincher’ın Gone Girl filmi, Hitchcock’un Strangers on a Train filminden birkaç ögeyi ödünç alır ve yakın zamanda Fincher’ın Rope‘un yeniden çevrimi üzerinde çalıştığına dair söylentiler yayıldı. Fincher’la artık itibarını kaybetmiş Polanski arasında da bir bağlantı var; 2019’da Fincher’ın Netflix için Chinatown filminin öncesine dayanan bir seri üzerinde çalıştığı duyuruldu. Steven Spielberg’e gelince, o Steven Spielberg. Herkese ilham veriyor.

Fincher’ın listesindeki diğer isimler kadar ünlü olmasa da Bob Fosse sinema tarihi için eşit derecede önemlidir. 1972 yapımı Cabaret filmiyle ‘En İyi Yönetmen’ dalında Akademi Ödülü’nü kazandı ve All That Jazz ile aynı ödüle ve ‘En İyi Özgün Senaryo’ ödülüne aday gösterildi. Alan J Pakula en çok ‘paranoya üçlemesi’ ile tanınır: Klute, The Parallax View ve All the President’s Men . Bu filmlerin hepsi hile ve politik entrika içerir. Hal Ashby’ye gelince Fincher onun 1979 tarihli Being There adlı eserini en sevdiği filmler arasında gösterdi.

George Roy Hill ise Fincher’ın yönetmenliğie başlama sebebiydi. The Guardian’a yönetmen olmaya karar verdiği anı “Eureka anı, Butch Cassidy and the Sundance Kid‘in perde arkasını gördüğüm andı” diye anlattı. “Filmlerin gerçek zamanlı olmadığını ilk kez o zaman anlamıştım. Yaklaşık yedi yaşındaydım ve ‘Ne harika bir iş’ diye düşündüm. Mekana gidebilir, atları eğitebilir, trenleri havaya uçurabilir ve Katharine Ross’la takılabilirsiniz. Bu oldukça iyi bir iş gibi görünüyordu.”

Butch Cassidy and the Sundance Kid, Hill’in en ünlü eseridir ama o aynı zamanda Thoroughly Modern Millie, Kurt Vonnegut uyarlaması Slaughterhouse-Five ve The Sting gibi filmler de yaptı. Fincher, Letterboxd ile yaptığı röportajlar da dahil olmak üzere onun filmlerinin jenerik sekansının ne kadar etkileyici olduğundan bahseder. Burada da akla Se7ev filminin jeneriğinin akla gelmemesi imkansız.

farout magazine

What's your reaction?