Darwin Hayal Gücünüzü Nasıl Geliştireceğiniz Konusunda Neler Söyledi

Genç Charles Darwin’in (12 Şubat 1809-19 Nisan 1882) Tazı Yolculuğu‘nu yayınladığı yıl, Mary Shelley, Frankenstein’ın en ünlü baskısına yazdığı önsözde hayal gücünün doğası üzerine düşünmüş ve yaratıcılığın “boşluktan değil, kaostan yaratmaktan ibaret olduğu” sonucuna varmıştı. Shelley zihnin kazanında kaynayan fikir, izlenim ve anıların kaosundan bahsediyordu; bu kaosun içinden yarı bilinçli bir şekilde parçalarını seçip birleştirerek kendimize ait dediğimiz düşünce ve fikirleri elde ederiz.

Darwin’in Galapagos’ta özümsemek üzere olduğu fikir karmaşası, onu bir şeyi anlamaya, hayatını adamaya yöneltecekti: Doğanın şaşırtıcı hayal gücü ve onun her biri çevresine mükemmel bir şekilde uyum sağlayan, göz kamaştırıcı çeşitlilikte farklı türler yaratmak için özellikleri seçme ve birleştirme biçimi.

Çağdaşlarının aksine insanın doğanın hayal gücünün zirvesi görmüyordu. Bir kitabın kenarına “Asla daha yüksek veya daha düşük demeyin” diye karaladı. “Daha karmaşık deyin.” Darwin diğer hayvanların aynı taklit etme, dikkat, düşünme, seçim, hafıza, fikir ve akıl yürütmeyi birleştirme yeteneklerine sahip olmalarına rağmen hayal gücümüzün bizi karmaşıklaştırdığına inanıyordu. Ve bunun herkeste aynı derecede olmadığına. Özellikle çardak kuşunun yaratıcılığından çok etkilenmişti. İcatlarımızın zaferlerinin -ateş ve dili her şeyden üstün tutuyordu- akıl yürütme, sorgulama ve gözlem yapma yeteneğimizin meyveleri olduğunu biliyordu ve evrimsel başarımız için hayal gücümüz, hayret, merak ve tanımlanmamış bir güzellik duygusundan daha önemli, daha verimli ve daha sorumlu hiçbir şey olmadığına inanıyordu. Darwin, doğanın güzelliğinin sağladığı haz kaosunun, ilkel bir ormanı veya ışıldayan bir dağ zirvesini izlerken hayal gücünü harekete geçiren hayret duygusunun tadını çıkarıyordu. Hayatının sonuna doğru, İnsanın Türeyişi‘nde hayal gücü sorusunu ele aldı. İnsanın bu en yüksek ayrıcalığı hakkında “önceki imgeleri ve fikirleri iradeden bağımsız olarak birleştirir ve böylece parlak ve yeni sonuçlar yaratır” diye yazdı. Bir asır sonra, hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğuna inanan Einstein, bu birleştirici çalışmayı yaratıcılığın merkezine yerleştirecek ve buna “birleştirici oyun” adını verecekti.

Darwin hayal gücünü insanlığımızın merkezi haline getirerek insanlar arasında gerçek eşitliğin ancak herkesin “akıl ve hayal gücünün en üst noktaya kadar çalıştırıldığında” elde edilebileceğini savundu. Ancak “ahlaki yeteneklerin” gelişiminde hayal gücünü aklın üstüne koydu – sonuçta empati her zaman bencillikten kurtulmanın yaratıcı bir eylemi, başka biri olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal etmenin bir yoludur. Bir buçuk asır önce Darwin şunları yazdı:

Bu, her insanın entelektüel yeteneklerini mümkün olan her şekilde eğitmek ve teşvik etmek için en güçlü argümanı sunar. Hiç şüphe yok ki uyuşuk bir zihne sahip biri, eğer toplumsal sevgi ve sempatisi iyi gelişmişse, iyi eylemlere yönlendirilecek ve oldukça hassas bir vicdana sahip olabilecektir. Ama hayal gücünü daha canlı kılan ve geçmiş izlenimleri hatırlama ve karşılaştırma alışkanlığını güçlendiren her şey vicdanı daha hassas hale getirecektir.

Doğal seçilimin özellikleri geliştirdiği, test ettiği ve iyileştirdiği istatistiksel dağılımı anladığı için, zihinlerin de “mutlak aptallıktan yüksek mükemmelliğe” uzanan geniş bir süreklilik boyunca var olduğunu ve aynı tür içindeki farklı bireylerin bu süreklilik üzerinde farklı noktalarda olduğunu anlamıştı. Beslediğimiz şeyin yarattığı kaosun ne olduğuna dikkat ederek kendimizi süreklilik boyunca ilerletebileceğimize ve hayal gücünün yüksek mükemmelliğini geliştirebileceğimize inanıyordu.

Hayal gücümüzün ürünlerinin değeri elbette izlenimlerimizin sayısına, doğruluğuna ve netliğine, istemsiz kombinasyonları seçme veya reddetme konusundaki yargımıza ve zevkimize ve bir dereceye kadar bunları gönüllü olarak birleştirme gücümüze bağlıdır.

Darwin, ölüm döşeğinde zihnini empatik hayal gücünün en büyük besinleriyle beslemeyi başaramadığı için hayıflandı – şiir ve müzikten daha güçlü olduğuna inandığı hiçbir şey yoktu – bunun yerine onu “geniş olgu koleksiyonlarından genel yasaları öğütmek için bir tür makineye” dönüştürdü. Boşluğa yaklaşmanın hüzünlü bakış açısından “bu zevklerin kaybının bir mutluluk kaybı” olduğunu gördü.

Charles Darwin yirmili yaşlarında

What's your reaction?