Dansçı, dans eğitmeni ve çok disiplinli sanatçı Şiva Canbazoğlu’yla söyleştik: “Kendimi hareket araştırmacısı olarak tanımlıyorum”

Hollanda’daki eğitiminin ve başarıyla sürdürdüğü kariyerinin ardından doğduğu ve çok sevdiği İstanbul’a dönen, kendini “hareket araştırmacısı” olarak tanıtan dansçı, dans eğitmeni ve çok disiplinli sanatçı Şiva Cambazoğlu’yla yaptığımız keyifli söyleşiyi aşağıda okuyabilirsiniz.

Okuyucularımızın çok ilgisini çekeceğini düşünerek sorulara sondan başlamak istiyorum. Dansa yeni bir anlayış getiriyor ve ileride Şiva Canbazoğlu metodu diyebileceğimiz kendine özgü teknikler üzerinde çalışıyorsun. Bu heyecan verici projeyi bizimle paylaşır mısın?

Kendimi hareket araştırmacısı olarak tanımlıyorum, bu nedenle yaratıcılığın bulmaktansa, aramanın içinde olduğuna inanıyorum. Zaman içerisinde, bu şiirsel arayış kendime özgün olan bir metodolojiye evrildi. Asıl branşım olan dansı, müzik, edebiyat, sinema ve görsel sanatlar ile birleştirerek çalışıyorum. Bu bana hem ifade özgürlüğü ve zenginliği sağlıyor, hemde konseptin seyirciyle olan iletişimini güçlendiriyor. Kullanılan branşlar, projenin konusuna ve ihtiyaçlarına göre değişim gösterebiliyor. Ama beden, ve bedenin zaman, mekan ve hareket ile olan ilişkileri her zaman dayanak noktası olarak yerinde kalıyor.


Dans dünyayı ya da insanı nasıl değiştirir?

Dans ve sanat insanın kendini tanıması için önemli bir vasıtadır. Atomun hareketinden gezegenlerin yörüngelerinde dönmesine kadar evrendeki her şey sürekli olarak hareket halindedir. Aslında biz ne
kadar günlük hayatımızda bu hareketlere odaklanmasak da, insan kendinden çok daha büyük bir koreografinin parçasıdır. Bence dans bu koreografinin içinde ahenkli bir şekilde yol almanın çok güzel bir yolu. Yani beden ile bağ kurmak, onu anlamak ve dinlemeyi öğrenmek insanın hayata karşı olan farkındalığını büyük oranda etkileyecektir. Aynı zamanda sürekli akan bilincimizde bir duraklama sağlayan dans, zihinde farklı ve yaratıcı düşünce sistemlerinin oluşmasına fırsat sağlar.

Şiva Canbazoğlu

Sanatçı bir ailede büyümenin dansa yönelmene nasıl etkisi
oldu?

Ailem her daim benim için bir ilham kaynağı olmuştur. Bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Sanatçı olmaya karar verdikten sonra maddi ve manevi bana her zaman destek oldular. Annemin
şarkıları, babamın kitaplarıyla büyüdüm. Daha 4-5 yaşlarındayken annem tiyatroda prova yapardı bende sahne arkasında veya seyirci koltuklarının arasında oyun oynardım. Benim için sahne, her şeyin mümkün olduğu sihirli bir yerdi, hala da öyle. Yani sahnede olmak istediğimi o zamanlarda fark ettim annem sayesinde. O zamandan beri sanat ve dansla olan iletişimim çok doğal bir şekilde gelişti, ve benim bir parçam haline geldi.

Seni en çok etkileyen, tarzını bulmanı sağlayan dansçılar ve diğer sanatçılar kimlerdi?

Okul yıllarımda beraber çalışma şansı bulduğum İspanyol koreograf Marina Mascarell beni ilk derinden etkileyen sanatçılardan biridir. Hem dansa ve harekete yaklaşım tarzıyla, hemde eserlerinde yer alan önemli toplumsal konularla. Yine bu zamanlarda bir sergisine denk geldiğim yönetmen Sergei Parajanov benim sanatımı şekillendiren isimlerden biri olmuştur. Özellikle The color of Pomegranates filmi beni çok etkilemişti. Kolaj ile daha profesyonel bir yaklaşımla ilgilenmeye bu rastlantıdan sonra başlamıştım. Lloyd Newson fiziksel tiyatro alanında çok sevdiğim bir koreograftır. Strange fish, The cost of living gibi filmleri beni nefessiz bırakmıştı, ve işime daha çok aşık olmama sebep olmuştur.

Şimdiye kadar hangi projelerde yer aldın? Seni en çok etkileyen hangisiydi?

Hollanda da geçirdiğim süre zarfında küçük büyük bir çok prodüksiyonda yer aldım, ve iş arkadaşlarımla kendi yarattığımız projelerde de çalıştım. Avrupa’da (Makedonya, İtalya, Polonya,
Hollanda, ve Fransa) farklı sahnelerde ve projelerde performans sergiledim ve dans ettim.Ancak Profesyonel bir dansçı olmama katkı sağlamış en zorlayıcı ve geliştirici işim Emio Greco ve Pieter C. Scholten ile ICK Amsterdam kumpanyasında çalışmak oldu. Emio Greco nun yarattığı Double Skin
Double Mind metoduyla çalışarak çok yol aldım. Aynı zamanda kumpanyanın repertuvarında yer aldım, ve turnelere katıldım. Beni en derinden etkileyen proje Marta Wörner in yarattığı ‘Falling in. Notes on body, space and matter.’ oldu. Bu projede derin ve şiirsel bir araştırmanın nasıl bir performansa dönüştürüldüğünü öğrendim ve sürecin her noktasını deneyimleme şansım oldu. Aynı
zamanda bu süreçte çok güzel arkadaşlıklar gelişti ve birbirimizle çalışmaya devam ettik. En son projem Choreo-graphic Translations grubumuzla yazdığımız bir sanat araştırması kitabı. Önümüzdeki ocak’ta yayınlamayı planlıyoruz.

Bize bu güne kadarki dans eğitiminden bahseder misin?

Eğitim yolculuğum Mimar Sinan üniversitesi devlet konservatuvarında, piyano bölümünde başladı. Öğretmenim Özgür Tuncer eşliğinde liseyi bitirene kadar piyano eğitimi aldım. Son yılımda Gizem Bilgen ile modern dans çalışmaya başladım ve 2016 yılında Rotterdam da bulunan Codarts üniversitesi modern dans bölümüne kabul edildim, 2020 yılında mezun oldum. Codarts ta geçirdiğim süre boyunca birçok farklı teknikte eğitim aldım (Graham, Cunnıngham, Laban, LMA, ve improvizasyon bunlardan birkaçı) ve dans alanında başarılı koreograf ve öğretmenlerle çalıştım. Birkaç örnek olarak, Isabelle Chaffaud, Marina Mascarell, Yael Cibulski, Ihsan Rustem, Emio Greco, Suzan Tunca, Jos baker, ve Ed Wubbe gibi. Aynı zamanda Marco Goecke, ve Hofesh Shechter’ın eserlerinin de yer aldığı bir repertuar ile yaklaşık olarak 40 tane performans da dans ettim.

Gelecek hedeflerin neler? Sana bakınca sınırsız bir dünya görüyoruz. Sen de dansla sınırları yok etmeye niyetli misin?

Öncelikle dansın ve sanatın topluma hizmet etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir yandan çevresel ve toplumsal sorunları ele alırken aynı zamanda insanların eğlenip, hayallerini renklendirdiği bir alan
açmalı. İçinde bulunduğumuz dünyayı ve yaşamı daha güzel kılmak en büyük arzum. Sıradan gibi gözüken şeylere hayret ederek, ve merak ederek.Modern dans zaman geçtikçe gelişip değişen bir sanat dalı olduğu için ihtimaller sonsuz. Bu nedenle geleceğin getirecekleri için çok heyecanlıyım. Kendi metodoloji mi geliştirerek, hem eğitim verebileceğim, hemde yaratıcı sürecime devam edebileceğim bir topluluk kurmak istiyorum. Ne şanslıyım ki benim gibi düşünen sanatçı arkadaşlarımla beraber şimdiden çalışmalara başladık ve Hollanda da küçük bir stüdyo açtık. Üstünde çalıştığımız bu projenin bir ayağınında Türkiye de olmasını gönülden istiyorum. Bu nedenle
İstanbul’a, doğduğum şehre geri döndüm ve bu anlamlı projeye burada devam ediyorum.

Dansla kendimizi bulmak ve ifade etmek istersek sana nasıl ulaşacağız?

İstanbul da farklı mekanlarda görsel ve performans sanatları alanında Atölyeler düzenliyorum. Hareket ve beden farkındalığı, improvizasyon, kompozisyon, ve modern dans tekniği konularında
dersler veriyorum. Aynı zamanda sonbaharda seyirciyle buluşmasını planladığım birkaç performans ve film projeleri de yolda. Bütün yeni gelişmeleri ve etkinlikleri Instagram ve Facebook hesabımdan
paylaşıyorum. Aynı zamanda internet sitemi de aktif olarak düzenliyorum, ve oradan gelen soruları cevaplıyorum.

Şiva Canbazoğlu

Şiva Canbazoğlu kısa süre önce düzenlenen Altınköprü Çağdaş Dans Yarışması’ndaki (International Goldenbridge Contemporary Dance Compatition) sıra dışı performansıyla ikinciliği elde etti.

Şiva Canbazoğlu’na bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz.

What's your reaction?