Brian De Palma’nın izlenmesi gereken 5 filmi

Sinema dünyasının her telden her türden film çekip başarılı olabilen nadir yönetmenlerinden Brian De Palma yeni Hollywood akımının öncülüğünü yapanlardan biriydi. Sektördeki en büyük isimlerle birlikte çalışarak deneyim kazandı ama bugün on yönetmen say deseniz pek çok kişinin ilk on listesinin dışında kalır. Filmlerini bilirsiniz ama aklınıza De Palma gelmez ve muhtemelen hakkında da çok şey bilmiyorsunuzdur. Kariyeri yalnızca kurgusal filmlerinin içeriği nedeniyle değil, gerçek hayatta söyledikleri nedeniyle de skandallar ve öfkeli anlarla dolu. Ynie de o De Palma’dor ve karanlık bir gerilim filminde psikolojik gerilim filmine geöer, ardından gişe rekorları kıran bir casus gerilim filmi çekmekten de mutluluk duyar.

Bu inanılmaz hayatı sadece beş filmde özetlemek suç gibi gelebilir ama De Palma’nın sinematografisine bir geçit arıyorsanız aşağıdaki filmler size bunu verecektir. Kan, vahşet, seks ve M Night Shyamalan’ı utandıracak kadar çok olay örgüsüne hazır olun.

İşte Brian De Palma’nın beş temel filmi:

5. Redacted (2007)

Redacted hakkındaki eleştiriler filmin bir başyapıt olmasından De Palma’nın kellesi için çağrılara kadar değişen bir skalada uzanıyordu. Bazıları filmi vatanseverlikten uzak ve iftira niteliğinde gördü kimileri de De Palma’yı iktidara karşı gerçeği söyleme cesaretinden dolayı övdü. Redacted’ı çevreleyen tartışma De Palma’nın kariyerinin düşüşünü hızlandırdı. Bu durum modern sinemanın DNA’sını şekillendirenlerden biri olan yönetmen için çok üzücüydü. Redacted’ı adil bir şekilde yargılamanın tek yolu onu izlemek. Sonra kararı kendiniz verebilirsiniz.

Blow Out (1981)

John Travolta’nın filmler için ses kaydı yapan bir adamı canlandırdığı bir gerilim filmi sürükleyici bir konsept gibi gelmeyebilir, ama De Palma’nın elinde kesinlikle öyle. Travolta filmde kaydetmemesi gereken bir şeyi kazara kayda alan Jack Terry’yi canlandırıyor. Terry ipucunu takip eder, kendini Nancy Allen’ın kollarına bırakır, sonra da kendini skandal, komplo ve cinayetin içinde bulur. Terry’nin başının çok büyük belada olduğu ve geri adım atmak için çok geç olduğu ortaya çıkar. Blow Out‘un sonu muhtemelen De Palma’nın en iyi eseri; çok az kişinin tahmin ettiği ve daha da azının gerçekten kavrayabildiği tamamen çılgın bir ters köşe.

Sisters (1972)

Carrie, De Palma’nın en ünlü korku filmi ama en korkutucusu denince akla Sisters gelmeli. İngiltere’de Blood Sisters olarak da bilinen bu film, Jennifer Salt’ın canlandırdığı bir gazetecinin güzel bir model tarafından işlenen bir cinayeti çözmeye çalışmasını konu alıyor. Ancak modelin daha önce yapışık bir ikizi olduğu keşfedildiğinde işler karmaşıklaşıyor ve gerçeği arama işini daha da zorlaştırıyor. Gerçek hayattaki yapışık ikiz vakasından esinlenen bu senaryo (Brian De Palma ve Louisa Rose tarafından ortak yazılmıştır) Alfred Hitchcock’a göndermelerle dolu. Filmin müziği Psycho’daki ikonik kemanların arkasındaki dahi Bernard Herrmann tarafından bestelendi. Margot Kidder ikizleri çok iyi canlandırıyor ve çarpık hikaye çözüldükçe izleyiciler kendilerini ekrana dehşetle bakarken buluyor. Sisters, De Palma’yı ilgi çekici kılan şeylerin çoğunu özetliyor: Şiddetin korkusuzca tasvirinden ustaca hazırlanmış olay örgüsüne ve ters köşelere kadar.

Carrie (1976)

Çok az yazar Stephen King kadar sık ​​ve başarılı bir şekilde ekrana uyarlanmıştır. Bu büyük miras Brian De Palma ile başladı. Yönetmen, korku yazarının ilk romanı olan Carrie‘nin uyarlamasıyla King’in eserini sinemaseverlere ulaştıran ilk kişi oldu. Sissy Spacek’in baskı altında yaşayan medyum bir genç kadın olarak başrolünde yer aldığı ve Piper Laurie’nin kontrol delisi annesini oynadığı film başarı için gereken tüm malzemelere sahipti ve bu oldu. Çoğu insanın Carrie hakkında hatırladığı tek şey çılgın balo sahnesidir. Bu sahne izlendiği günden beri düzinelerce kez referans alındı, yeniden yaratıldı ve parodisi yapıldı ve düzenli olarak korku türünün en bilinen görüntülerinin özetlerinde yer aldı. Filmin geri kalanı da aynı derecede korkutucu. Film, De Palma kanlı finaline doğru ustalıkla ilerliyor.

Scarface (1983)

De Palma’nın sinemaya en kalıcı ve ünlü katkısı nedir diye sorsak Mission: Impossible serisinin ilk filmi ile Al Pacino’nun başrol oynadığı Scarface yarışır. Aynı adlı 1932 yapımı filmin yeniden çevrimi olan Scarface, Tony Montana’nın çulsuz bir göçmenden kokain baronuna dönüşme yolculuğunu bir aksiyon filminden beklenecek kadar şiddetli bir hikaye, olay örgüsü ve sahnelerle anlatıyor. De Palma, Sidney Lumet’in yerini almıştı ve bu yüzden yapması gereken çok şey vardı. Neyse ki, her beklentiyi karşıladı ve ortaya unutulmaz bir film çıkardı. Pacino’nun Scarface’teki performansı efsanevi olmaktan çok daha ötede. Filmin kendisi görsel olarak çarpıcı, 1970’lerin sert estetiğine batırılmış ve 1980’lerin parlaklığının ipuçları ortaya çıkmaya başlıyor. Giorgio Moroder’in unutulmaz bestesi, Paul Engemann ve Debbie Harry’nin orijinal şarkıları ve sayısız ikonik alıntısıyla Scarface, haklı bir sebepten ötürü sinematik bir efsane haline geldi. Brian De Palma’nın gücünün zirvesinde olduğu, yönetmen olarak yeteneğini tam olarak sergilediği başlıca örnek. Bu yalnızca De Palma hayranları için değil, sinemayı seven herkes için olmazsa olmaz bir izleme deneyimi.

What's your reaction?