‘Bond kızı’ laneti nedir?

Bugünlerde Bond kızını oynadıktan sonra başarılı kariyer yapan o kadar çok oyuncu var ki lanet geçmişte kalmış gibi görünüyor. Kim Basinger, Halle Berry, Famke Janssen, Rosamund Pike, Teri Hatcher ve Michelle Yeoh gibi isimler Bond lanetinden kurtulmanın mümkün olduğunu kanıtladılar. Ama Yeoh gibi dünya sinemasında beğenilen bir oyuncu bile 1997 tarihli Tomorrow Never Dies filminde rol aldıktan sonra kariyerinin istikrara kavuşmasının biraz zaman aldığını itiraf etti. “Neredeyse iki yıl çalışmadım.”

Son yıllarda Ana de Armas, Eva Green ve Lashana Lynch gibi oyuncular sadece James Bond’un gözdesi olarak tanımlanmayan, kendi başına hikayesi olan karakterleri canlandırarak konsepti 21. yüzyıla taşıdılar ve Bond Kızı etiketi dışında güçlü kariyerler edindiler. Ama bu her zaman böyle değildi. Bond Kızı laneti diye bir şey vardı ve sektörde buna inanmaya devam eden birçok kişi var. Peki bu sözde lanet tam olarak nasıl ortaya çıkıyor ve neden bu kadar çok kişi bunun gerçek olduğuna inanıyor?

Bir Bond kızı rolü almak, hele de tanınmış biri değilseniz şüphesiz ki heyecan verici bir deneyimdir. Örneğin Jane Seymour, 1973’teki Live and Let Die‘da rol aldığında “Belirsizlikten gelmek çok güzel bir şeydi. Bir işim olduğu anlamına geliyordu” diye itiraf etti. Benzer şekilde Gemma Arterton, 2008 yapımı Quantum of Solace filmindeki Strawberry Fields rolüne seçildiğinde heyecanlanmıştı, Luciana Paluzzi ise Thunderball’da Bond kızı olmanın bir “lütuf” olduğunu söylemişti.

Bond’un seksi kadını olmanın bir de olumsuz tarafı vardı. Seymour bu konudan bahsederlen “Açtığı tüm kapılara rağmen, bazılarını da kapattı.” dedi. Ünlü yönetmen John Schlesinger’in bir keresinde onunla bir rol için temasa geçtiğini ama kendisinin bir Bond kızı olduğunu öğrendiğinde ondan bir daha haber alamadığını söyledi ve “Bu birkaç kez oldu” diye hayıflandı.

Her şey Paluzzi’nin Bond Girls Are Forever belgeselinde söylediği gibiydi: “Bir Bond filminde oynamak bir nimet, ama aynı zamanda bir lanet. İtalya’ya döndüğümde Felliniler, Antonioniler ve Viscontiler benimle hiçbir şey yapmak istemediler.”

Ne yazık ki Hollywood’daki Bond kızları üzerinde onlarca yıla yayılan bir algı vardı. Ana akım ticari aksiyon filmlerinde belli bir görünümde oynadıkları için sektördeki diğer insanların onlara karşı belli bir bakışı vardı. Ne yazık ki bu damga pek çoğunun Bond sonrası kariyerlerini sekteye uğrattı. Onlar artık Bond Kızı’ydı. Sanki başka bir şey oynamaları mümkün değildi.

Bu durum öyle bir hale geldi ki, oyuncular hayatlarının rolü olabilecek Bond rollerini kabul ederken kırk kere düşünmeye başladı. Buna değecek miydi? 1985 yapımı A View to a Kill filminde rol alan Tanya Roberts “Bond kızı olmuş her kızın kariyerinin hiçbir yere varmadığını fark ettim, bu yüzden biraz temkinliydim” dedi.

Roberts riski almaya karar verdi ancak bunun kariyerini ileride etkileyeceğini baştan kabul etti. “Bence kariyer basamaklarını yavaş çıkmak ve daha geniş bir yelpazede rol almak daha iyi, ama bu göz alıcı rolleri üstlendim ve bunun beni klişeleştirdiğini düşünüyorum. Sizi aptal, göz alıcı bir kadın olarak görüyorlar. Bu yüzden zor ve bence çoğu Bond kızının kariyer yapmamasının nedeni bu. Çünkü insanlar onları ciddiye almıyor.”

Bir oyuncu var ki Bond kızı lanetini yok etmek için iki farklı Bond kızını oynayarak benzersiz bir taktik kullandı. Maud Adams, 1974’te Man with the Golden Gun‘da rol aldı ve bundan yaklaşık on yıl sonra James Brolin ile deneme yapması istendiğinde kafası karıştı. James Brolin’in, Roger Moore’un yerini alması düşünülüyordu. Adams seride çalıştığı için daha önce kadroya alınma şansı olmadığını varsaydı.

Adams gülerek BBC’ye”Tüm eski arkadaşlarımla buluşmak için harika olacağını düşündüm. Daha sonra onların da benimle ilgili ciddi olduklarını fark ettim. Roger Moore sonunda yeniden sözleşme imzaladı ve ben de aynısını yaptım. Dürüst olmak gerekirse nedenini tam olarak anlayamadım” dedi. Adams, 1983 tarihli Octopussy filminde mücevher kaçakçısı olarak rol aldı.

What's your reaction?