14
Views

Koç Amos Alonzo Stagg, 1907 sonbaharında Chicago Üniversitesi’nin Marshall Sahası’na ilk futbol antrenmanı için aksayarak çıkarken, Maroons’u şampiyonaya taşıyacak sayısız stratejisi vardı. Yaz okumaları için her oyuncunun yeni kural kitabını ezberlemesini şart koşmuştu (futbol hızla gelişen bir spordu). Yorucu yeni antrenmanlar serisi planlamıştı. Kolunun altındaysa son derece gizli, yeni taktiklerle dolu bir defter tutuyordu.

Maroons’un 1905’te Batı Konferansı’nda muazzam bir zafer elde etmesini hayranlıkla izleyen ülke çapındaki taraftarlar, ünlü koçtan bundan daha fazlasını bekliyordu, ama Stagg’in stratejilerinden biri herkesi şaşırttı. Koç, 1907 sezonda takımını kendisinin neredeyse iki yıldır uyguladığı tamamen vejetaryen bir diyete sokuyordu.

Boston Globe “Sadece Vejetaryenler” diye alaycı bir yazı yazmıştı. Küçük gazetelerde yayınlanan bir haberde ise “Sebzeli Futbol” esprisi yapılıyordu. Çoğu yerel gazete daha kapsamlı bir menü sunuyordu: Chicago Inter-Ocean “Maroon Takımı için Kurutulmuş Elma, Kuru Erik, Kuruyemiş ve Su” diye yazarken, Tribune “Tekmeciler kabaklı antrenman yapacak” diye başlık attı.

Hiçbir haberci söz konusu hikayeyi Tribune’ün yeni spor yazarı, eski Maroon’lu bir kişiden daha fazla neşelendirmedi. 1906’daki son sezonunda büyük üzüntüye boğulan kötü çocuk, süperstar oyun kurucu Walter “Eckie” Eckersall, Maroons’a alaycı yeni lakabını taktı: Vejetaryenler.

Stagg’in sesli itirazlarına rağmen “antrenman masası” (zorunlu bir diyet ve yemek rejimi) yakın zamanda Maroons konferansındaki çoğu takım için yasaklanmıştı. Resmi olarak vejetaryenlik aslında sadece bir “öneriydi.” Uzun süredir sigara, içki ve küfürden uzak durmakta kararlı olan Stagg, takımından büyük bir sadakat görüyordu; bu da bir gazetenin de belirttiği gibi “önerilerinin kanun olduğu” anlamına geliyordu.

Eylül 1907 tarihli bir gazete karikatürü, beslenme düzenindeki değişikliği alaya alıyor. Chicago Üniversitesi Kütüphanesi Özel Koleksiyonlar Araştırma Merkezi

1905’te sahada geçirdiği sakatlık sonucu bir gözü görme duyusunu büyük ölçüde kaybeden orta saha oyuncusu Kaptan Leo DeTray hazımsızlığını tedavi etmek için Stagg’in yolunu izleyerek kısmen vejetaryen olmuş ve takım arkadaşlarını da bu yönde ikna etmeye çalışıyordu. Geleneksel futbol antrenman diyetinin en önemli parçası olan kırmızı etin sert oyunun nedeni olduğunu ileri süren DeTray, Platon ile Pisagor’un kendilerinden önce etten uzak durduklarını bilim insanlarına hatırlattı. İster istekli ister gönülsüz olsun, oyuncular ve yardımcı antrenörler vejetaryen beslenmeyi benimsediklerini açıkça belirttiler. “Et yiyemiyorsak dişlerimizin bir anlamı yok” diye homurdanan tek muhalifse kadroya giremedi.

Vejetaryen olan Maroons oyuncuları aynı zamanda yeni (Chicago merkezli) etsiz bir felsefenin de bayraktarlığını üstlendi. Stagg bir gazeteye verdiği demeçte “Belirli kas gerginlikleri hususunda, et yemeyen sporcuların, et yiyen sporculardan çok daha fazla dayanıklılık gösterdiği kesin olarak kanıtlandı” dedi. Vejetaryenler ve onları isteksiz ve zayıf olarak alaya alan et yiyenler için bu bir meydan okumaydı: Chicago’nun yaklaşan sezonu etsiz bir diyetin üstünlüğünü kanıtlayacaktı.

Staggs’ların yoksul West Orange, New Jersey’deki evinde bulunan iki semiz domuzun sonbaharda katledilmesi çoğu aile üyesinin jambon ve sosis için ağzının suyunu akıtmıştı, ama genç Lonnie için durum böyle değildi. Etik veya beslenmeyle ilgili itirazları yoktu; daha ziyade anlık bir sevince odaklanmıştı: hayvanların içi boş bir tüy kalemle şişirildikten sonra, hava tuttukları sürece fırlatılabilen, tekmelenebilen ve etrafta koşturulabilen mesaneleri. Domuz derileri “bildiğimiz tek futbol toplarıydı” diye yazacaktı.

Yale Üniversitesi ilahiyat fakültesinde burslu ve kısıtlı bir açlık diyetiyle uğraşan Stagg’in spora olan sevgisi ve ustalığı onu teolojiden uzaklaştırdı ve sonunda teolojiyi tamamen bıraktı. Yine de çilecilik ve katı bir ahlak anlayışı hayatının merkezinde yer aldı. Chicago Üniversitesi’nde (aynı zamanda beyzbol ve atletizm koçluğu da yaptığı) Beden Eğitimi Direktörü olarak sadece koçluğa getirdiği profesyonellik ve futbola getirdiği büyük yeniliklerle değil, aynı zamanda atletizme olan bağlılığıyla da takdir edildi.

Chicago’daki on yıllık görevinin ardından Stagg’in spor tutkusu daha da güçlendi. 1904 kışında futbol oynarken geçirdiği zatürrenin ardından iyileşen Stagg, atletizm antrenmanından sonra buzda kayarak siyatik sinirini sıkıştıran bir sakatlık yaşadı. O günleri “Gücüm konusunda kibirliyim” diye hatırlayan Stagg acıyı görmezden geldi ve tedavi için ara vermeden önce tam bir sezon atletizm ve beyzbol koçluğu yaptı. Colorado’dan Indiana’ya, Miami’ye kadar Stagg sonraki yirmi yıllık zamanını ve tüm aile birikimlerini iyileşmeye çalışarak çeşitli sanatoryumlarda (sağlık ve zindelik merkezleri) geçirdi. Futbol sezonlarında yürümek çok acı verdiğinde kenar çizgilerinde bir aşağı bir yukarı gidebilmek için bisiklet kullandı; daha sonra bir motosiklet sepetine ve ardından da bir arabaya bindi. 1907’de, 45 yaşına geldiğinde oyuncularının ona sevgideb taktığı “yaşlı adam” lakabına alışmıştı.

Stagg, o Eylül ayında futbol antrenmanından bir ay önce, Michigan’ın dünyaca ünlü Battle Creek Sanatoryumu’na giriş yaptı. Sadık vejetaryen Yedinci Gün Adventistleri’nin sahibi olduğu ve sağlık aktivisti J.H. Kellogg tarafından işletilen Battle Creek sıradan bir spa’dan çok daha fazlasıydı; uluslararası, etsiz bir sağlık ve beslenme imparatorluğunun merkeziydi.

Stagg’in işaretleyip eve getirdiği kitapçık ve menülerde ortaya koyduğu “Battle Creek Fikri” yüzyıl başı fizyoterapisi ve diyetetik ile bilim kisvesi altında sunulan sağduyulu bilgelik ve teknolojik hilelerin bir karışımıydı. Günlük tam masajının ardından “İsveç hareketleri” ve kol egzersizleri, yavaş sallama makinesinde 90 saniye, ayak davulunda iki dakika ve omurga ve karına bolca vibratör hareketi vardı. Ayrıca rasyonel hidroterapi (daldırma, duş ve ıslak sargı) ve açık hava yöntemi (temiz hava) söz konusuydu.

Stagg’s Battle Creek Sanatoryumu’nun Eylül 1907 tarihli reçetesi. Chicago Üniversitesi Kütüphanesi Özel Koleksiyonlar Araştırma Merkezi

Stagg’in fiziksel rahatsızlıkları aşırı asiditeye bağlandığından (siyatik teşhisi daha sonra konuldu), beslenme hususunda Battle Creek’in antitoksik diyetine sadık kaldı. Kahvaltılarda greyfurt, yaban mersini, kavrulmuş mısır veya pirinç ve bir granose (ezilmiş buğday) bisküvisi yiyordu. Bir akşam yemeğinde mısır kreması, fındık ve pirinç kroketi tercih etti. Ancak nane soslu nuttolene ve kremalı parçalanmış protoz -Kellogg’un ilk sahte et deneyleri- Stagg’in damak tadına göre fazla egzotikti.

Stagg’i Battle Creek’te gerçekten etkileyen şey, etten destek almayan bir güçle rekor kıran bir gösteriydi. Bir öğleden sonra kendisi ve diğer konuklar hayranlıkla izlerken John Granger adında vejetaryen bir tıp öğrencisi 139 dakikada 5.002 squat yapmıştı. Granger sadece üç hafta önce, yıllarca bu gösterileri organize eden Yale ekonomisti ve vejetaryen aktivist Irving Fisher tarafından düzenlenen bir maçta et yiyen birini squat konusunda geride bırakmıştı. Stagg “[Granger’ın] bunu 2.000 kez yaptığını gördüm” diye coşkuyla söyledi “sonra o 3.000 kez daha yaparken ben de egzersiz yapmak zorunda kaldım.” Yaşlı adam ikna olmuştu.

İlk maçlardan önce Maroons, konuk Indiana takımı için kampüste bir “saflık” ziyafeti düzenledi; bu gelenek Stagg tarafından rakipler arasında centilmence bir arkadaşlığı teşvik etmek için başlatılmıştı. Koçun Battle Creek sonrası mantrası (“Bir erkeğin yemeğinin onda biri protein, onda dördü yağ ve geri kalanı karbonhidrat olmalıdır”) kulaklarında yankılanırken vejetaryenler domates çorbası, kereviz, kremalı ıspanak ve patatesle beslendiler ve Hoosiers da dana eti ve alabalığı mideye indiriyordu. Tribune’den Eckie, “bazen bir dilim dana etine olan özlem gözle görülür olsa da, Maroon lideri bu tür arzuları bastırıyor” diye yazmıştı.

Ertesi gün sahaya çıktıklarında etsiz beslenme konusunda yeni bir tezahürat ortaya çıkmıştı:

“Tatlı patates, şalgam, lahana turşusu, kabak!

Koşun bakalım Kaptan De Tray!

Elbette, sütle beslenen adamlarımız, aman Tanrım!

Bugün onları fena halde pataklayacağım!”

Neşeli tezahüratlarına rağmen Maroons taraftarları neyle karşılaşacağını bilmiyordu ve bunun tek nedeni takımlarının etsiz kalması değildi; yepyeni bir oyun oynuyorlardı. 1906’daki büyük kural değişiklikleri, sporu ragbi köklerinden kesin bir şekilde ayırmıştı ve bu, oyunu sürekli bir top kapma ve kısa mesafe kazanma mücadelesine dönüştürdü. Yeni oyun tarzı günümüz Amerikan futbolu hayranlarına tanıdık gelse de, o zamanlar kafası karışmış eleştirmenler bunu tam bir kaos olarak nitelendiriyordu.

Oyunun başından itibaren Stagg’in takımının kafasının hiç de karışık olmadığı açıktı. Yenilikçi ileri pasları bolca kullandılar ve oyun kurucu Wallie Steffens (Eckersall’ın yerine geçti) birbiri ardına gol atmak için koştu, sekti ve zıpladı. Vejetaryenler, Hoosiers’a göre çok daha çevik ve akıllı bir oyun sergiledi ve 27-6’lık bir skorla galibiyete ulaştı.

Bir hafta sonra, Illinois deplasmanında daha da iyi oynadılar. Inter Urban’ın ifadesiyle, artık çevik ve dinamik Steffen liderliğinde “kariyerinin en iyi oyunlarından birini oynayan” DeTray’den kaçan bir makineydiler. 42-6’lık galibiyetin ardından Vejetaryenler ile şampiyonluk (en iyi dereceyi yapan takıma verilen) arasındaki tek engel Minnesota Gophers’dı.

Tribune ayın ilerleyen günlerinde şöyle bir ipucu verdi: “Gelecek hafta otçul Maroons, etçil Gophers ile karşılaştığında yulaf ezmesi mi yoksa kıyma mı kazanacak?” Bu soru Chicago taraftarlarının çok özel bir grubu için en önemli soruydu.

Yüzyılın başında Chicago ülkenin endüstriyel et üretiminin başkentiydi. Günde 400 binden fazla hayvanı işleyen ve Yards olarak bilinen hayvan pazarları, mezbahalar ve paketleme tesislerinden oluşan bir merkezdi. Upton Sinclair, 1906’da tehlikeli çalışma koşullarına karşı bir miting çağrısı yapıp durumun dehşetini ifşa etmişti, ancak bunun yerine ülkenin et arzını düzenlemek için federal bir yasa tasarısının çıkmasına neden oldu. Daha sonra “Halkın kalbini hedef aldım ve yanlışlıkla midesine isabet etti” dedi.

Ancak Yards, Chicagoluların, özellikle de Güney Yakası sakinlerinin aldığı kokuyu belirliyordu. Rüzgarlar tam kıvamında estiğinde birkaç mil güneydoğudaki yemyeşil Hyde Park ve Chicago Üniversitesi bile bu kokudan kurtulamıyordu: atıkların, kimyasalların ve çürüyen etin sismik bir koku saldırısıydı bu. Doğal olarak Chicago aynı zamanda ülkedeki en hızlı büyüyen etsiz topluluğa da ev sahipliği yapıyordu.

Tarihçi Adam Shprintzen’in The Vegetarian Crusade adlı çalışmasında aktardığı gibi, 1800’lerin başlarındaki Amerika’nın etsiz hareketi, etsiz beslenmeyi köleliğin kaldırılması, oy hakkı ve pasifizmle bağdaştırarak geniş kapsamlı bir toplumsal reform kampanyası yürütmeye çalışmıştı. Lakin vejetaryenlik büyük bir hızla kökleşmiş bir Amerikan değeri haline gelen kırmızı et üretimi ve tüketimi için bir tehdit oluşturuyordu. Et yiyenlerin yanında yer alan popüler basın vejetaryenleri hasta, korkak, çocuksu, yozlaşmış, donuk fikirli moda avcıları olarak alaya alıyordu. Bilimsel ve tıbbi kurumlar da hemen hemen aynıydı; vejetaryenliği doğal olmayan, güvensiz, gut ve tüberkülozdan kontrol edilemeyen sperm ve anne sütü kusmuğuna kadar uzanan talihsiz durumların muhtemel nedeni olarak nitelendiriyordu.

Etsiz hareketin sürdürülebilmesi için bir değişime ihtiyaç vardı. 1893 Chicago Dünya Fuarı’nda, Birinci Vejetaryen Kongresi ve Kellogg gibi konuşmacılar etten uzak durmayı sosyo-politik bir hareket olarak değil, fiziksel iyileşme ve refah getirecek bireysel bir beslenme biçimi olarak sundu. Shprintzen’in gözlemlediği gibi kongre “Amerikan zaferinin dilini ekonomik kalkınmanın diliyle harmanlayarak hareketi modern dünyadaki büyük toplumsal değişimlerin arasına yerleştirdi.” Bu mesaj, Chicago’nun üst düzey bağışçı sınıfının ilgisini çekti ve bu sınıf, etsiz işletmelerle büyüyen bir endüstriyi desteklemeye başladı; marketler, kulüpler, dergiler, yemek kitapları ve Marshall Field’a iki blok mesafedeki iki lokanta da dahil olmak üzere restoranlar.

The Vegetarian dergisi (Chicago’da yayınlanıyordu) ve Physical Culture (1893 Dünya Fuarı Kongresi’nden esinlenerek) her sayısında vejetaryenliği açıkça üstün fiziksel yetenekle ilişkilendirdi. Irving Fisher’ın güç testlerini heyecanla aktaran ve başarılarını etsiz diyetlere bağlayan sporculara övgüler yağdıran dergiler, vejetaryen zayıflık klişesiyle mücadele etmek için var güçleriyle çalıştı. Physical Culture etsiz erkek fiziğini yüceltmek için kaslı fotoğraflar bile yayınladı. Sadece güçten ziyade vejetaryen erkekliği vurgulamak istiyorlardı.

Bu durumda Stagg ve Maroons’u desteklemeleri kaçınılmazdı. Futboldan daha erkeksi ne olabilirdi ki?

Soldan sağa: Stagg’ın “sebze yemeği” hakkında 1907 tarihli bir gazete makalesi; 1907 takım kaptanı Leo DeTray. Chicago Üniversitesi Kütüphanesi Özel Koleksiyonlar Araştırma Merkezi

Chicago ilk galibiyetlerini alırken vejetaryen ve et yiyen seyirciler bunun olası sonuçlarıyla boğuşuyordu. Bir yorumcu, Maroons’un vejetaryenliğini, herkesin “yeni futbol” dediği şeye olan benzersiz hakimiyetleriyle alaycı bir şekilde ilişkilendirdi: “Bu, her zamankinden daha az et oyunu ve hız ve numaralar başarının temel bileşenleri.”

Herkes futbolun kaslı tarafını tarihe gömmek konusunda bu kadar istekli değildi. Ekim ayı sonlarında, dedikodu dolu, ismi verilmeyen bir başyazı yazan bir gazeteci, hiçbir dayanağı olmadan, Maroons’un et yemeden böyle başarılı olmayacağını ve tüm vejetaryenlik hikayesinin bir tür aldatmaca olması gerektiğini iddia etti. Minnesota’daki maç, kanlarında bol miktarda kırmızı kan hücresi bulunan et yiyenlerin mücadelesi olacaktı. Bir Maroons taraftarı olarak Minnesota’yı korkutmaya mı çalışıyordu? Yoksa bir et taraftarı olarak Maroons’un başarısından mı korkuyordu?

Maç arifesinde Minnesota’nın kendi saflık ziyafeti hazırlığı, Inter-Urban’da komik bir rahatlamaya yol açtı. Inter-Urban’da komik bir rahatlamaya yol açtı. Inter-Urban o berbat paketleme tesisinin sığır eti yerine konuk Maroons’a haşlanmış kuru erik servis edilebileceği spekülasyonlarını yaptı. Şef neredeyse tamamen vejetaryen yemekler yapmaya çalıştı ve ev sahibi takımın et özlemine pek boyun eğmedi.

Ertesi gün Gophers, Maroons savunmasını alt üst edip ilk golü drop kick ile atarak güçlü bir başlangıç ​​yapsa da ilk yarının ortalarında Chicago gücünü gösterdi ve oyunu uzun ve zarif ileri paslarla çevirdi. Maroons bu yeni numarayı her kullandığında Minnesota hazırlıksız yakalandı. İkinci yarının başlarında bazı tribünlerin korkunç bir şekilde çökmesinin ardından, maçın geri kalanı 18-12 galip gelen Chicago’nun oldu.

Herkes hemfikirdi: Bu, yeni oyunda eşi benzeri olmayan bir ustalığa sahip kurnaz dahi Stagg liderliğindeki tüm takımın zaferiydi. Chicago, artık bir Maroons makinesiydi. Eckie bile eski takımına ve koçuna içten övgüler sunmak için vejetaryenlik numarasını bıraktı.

Bir sonraki hafta oynanan Purdue maçındaki tek sürpriz, ezici farkla kazanılan maçın büyüklüğüydü: Maroons 56-0 kazandı. Maroons’un daha sonra Carlisle Indians’a yenilmesinin bir önemi yoktu; Stagg’in berbat bir hakem kontrolünde geçtiğini söylediği konferans dışı bir maçtı. Vejetaryenler 1907 Batı Konferansı şampiyonuydu.

Stagg uzun süre etsiz kalamadı. Anılarında kronik siyatik ağrısının kaynağını ortadan kaldırma çabası kapsamında yalnızca iki yıl boyunca tamamen etsiz beslendiğini anlattı, ama 102 yıllık hayatının geri kalanında alkol, kahve, sigara ve küfürden uzak durmaya devam etti.

Peki ya Maroons? Vejetaryen deneyi Stagg’in diğer takımlarında tekrarlanmadı ve ertesi yıl sonbahar dönemi futbol sezonu başladığında, koç başka bir antrenman numarasıyla gündeme geldi: oksijenle uyarılma. Kırmızı et yerine vejetaryen beslenmeyi teşvik etmeye devam etti, ama kendi ifadesine göre, “saflık masasına” olan sıkı bağlılığından vazgeçmesi sadece birkaç yıl sürdü ve bunun sporcuların antrenmanında olmazsa olmazı olmadığı sonucuna vardı. Stagg bugün üniversite futbolunun öncülerinden biri olarak hatırlanıyor, ama 1907 etsiz şampiyonası, onun efsanevi kariyerine sadece bir dipnot.

ana görsel: Koç Stagg ve 1907 Chicago Üniversitesi Futbol Takımı. Chicago Üniversitesi Kütüphanesi Özel Koleksiyonlar Araştırma Merkezi

atlas obscura

Makale Etiketleri:
· · ·
Makale Kategorileri:
MANŞET · VE DİĞER