Bilim insanları komplo teorilerine inanmak ile akıl sağlığı arasında bir bağlantıyı araştırdı
ABD ve İngiltere’de son dönemde yapılan bazı araştırmalar, insanların kendilerini iyi hissedip hissetmemeleriyle komplo teorileri ve doğaüstü olaylara inanmak arasında bir bağ olabileceğini ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz aylarda Journal of Experimental Social Psychology (Deneysel Sosyal Psikoloji Dergisi) tarafından yayımlanan bir araştırma raporunda, insanların arkadaşlarıyla arasının bozulması ya da evlilik veya birlikteliğinin sona ermesi gibi nedenlerle kendisini yalnız hissetmesi ile komplo teorilerine inanma ve batıl inanç sahibi olma arasında bir bağ olabileceği sonucuna varıldı.
Araştırmaya katılanlara sevdikleriyle biriyle aralarının bozulması halinde neler hissettiklerini ve hayatlarının anlamının nasıl olduğunu anlatmaları istendi. Daha sonra bu kişilerden kendilerini ne kadar dışlamış ve yalnız hissettiklerini derecelendirmeleri talep edildi.
Daha sonra katılımcılara, ilaç şirketlerinin birçok hastalığın tedavi edilmesini sağlayacak ilaçları gizli tuttuğu ve bazı devletlerin halkı kontrol altında tutmak için subliminal (bilinçaltı) mesajlar verdiğini öne süren iki komplo teorisine ne kadar inandıkları soruldu.
Katılımcılara yöneltilen bir diğer soruda Atlantik Okyanusu’nda yer alan ve Bermuda Şeytan Üçgeni olarak adlandırılan bölgede paranormal faaliyetlerin görüldüğü yönündeki iddiaları inandırıcı bulup bulmadıkları oldu.
Yalnızlık ile komplolara inanmak doğru orantılı
Araştırmaya katılanların verdiği yanıtlar değerlendirildiğinde ise insanların kendilerini ne kadar çok yalnız hissederlerse hem komplo teorilerine hem de doğaüstü güçlere inançları da o oranda yüksek oluyor.
İngiltere’de bulunan Anglia Ruskin Üniversitesi öğretim üyesi Viren Swami tarafından 2016 yılında yapılan bir araştırmada da, stres ile gerçek olmayan şeylere inanma arasında bir bağ olabileceği tespit edildi.
Araştırmaya katılan ve yaşları 20 ile 78 arasında değişen 400 kişiye, 1969 yılında Ay’a çıkılmadığı, yayınlanan görüntülerin sahte olduğu yönündeki iddiaya inanıp inanmadıkları sorusu yöneltildi.
Swami’nin katılımcılara yönelttiği bir diğer soru da ABD’de siyahilerin eşit haklara sahip olma mücadelesinin önde gelen liderlerinden Martin Luther King’in ABD devleti tarafından öldürüldüğü görüşüne katılıp katılmadıkları oldu.
Aynı katılımcılara, hayatlarında son altı ay içerisinde çok stresli bir olay yaşayıp yaşamadıkları da soruldu.
Araştırmanın sonucunda ortaya stres düzeyi arttıkça, komplo teorilerine inanma eğiliminin de yükseldiği ortaya çıktı.
Swami, “Stresli durumlarda, insanların analitik düşünme eğilimleri köreliyor. Stresli bir hayatı olan kişiler, aslında olmayan kalıpların ve düzenlerin var olduğunu görmek gibi belli bir düşünce tarzına kapılmaya başlayabilir. Stres yaratan olayların ardından düzenin sürdüğü ya da kontrolü ellerinde tuttuklarını hissetmek için komplo içeren açıklamaları kabul etme eğilimi ortaya çıkabilir” dedi.
Komplolara inanların ortak profili
Uzmanlar, komplo teorileri ile akıl sağlığı arasında doğrudan bir bağ kurmaya dönük yapılan çalışma ve araştırmaların henüz ilk aşamalarda olduğunu söylüyor.
Bu alanda yapılan bir başka önemli araştırma da Psychology Today’de yayımlandı. Akıllı sağlığı konusunda en büyük veri setlerinden birini içeren bu araştırma, 2001 ile 2003 yılları arasında yüzlerce kişinin katılımıyla yapıldı.
Katılımcılara sorulan sorulardan birisi de, “Dünyada yaşanan birçok şeyin arkasında bir komplo olduğuna eminim” cümlesine ne kadar katıldıkları yönünde oldu. Katılımcıların dörtte biri bu cümlenin doğru olduğuna inandığını söyledi.
Araştırma sırasında toplanan veriler incelendiğinde ise her şeyin arkasında komplo olduğunu düşünenlerin profiliyle ilgili bir dizi ortak nokta tespit edildi.
Bu kişilerin en önemli ortak özelliklerini erkek, bekar, düşük gelir ve eğitim düzeyine sahip, etnik bir azınlık gruba mensup, psikolojik durumu çok iyi olmayan ve hayatlarının belli dönemlerinde intiharı düşünmüş olmaları olarak sıralanıyor.
Psychology Today dergisinde araştırmayla ilgili yapılan değerlendirmede, “Komplo teorilerinin psikolojik modelleriyle ilgili daha fazla test yapılması gerekir. Aslında, komplo teorileri konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımızda çok açık. Ancak, mevcut sosyo-politik ortam düşünüldüğünde, bu tarz araştırmalara hiç olmadığı kadar çok ihtiyacımız var” denildi.