Anthony Hopkins’in karanlık tarafı: “Kendimle tanışmak istemezdim”

Geçmişten bugüne pek çok oyuncu için efsane yakıştırması yapılır. Bu niteleme söz konusu olduğunda bunu Sir Anthony Hopkins’ten daha fazla hak eden çok az oyuncu vardır, belki de yoktur.

Galli oyuncu onlarca yıllık kariyeri boyunca kesintisiz mükemmel performanslar gösterdi. Shakespeare oyuncusu olarak ilk günlerinden The Silence of the Lambs‘de Hannibal Lecter rolündeki ürpertici performansına, The Father‘la Oscar rekoruna kadar Hopkins gerçek bir devdir. Ancak her insan gibi onun da hayatı her zaman güneşli ve güllük gülistanlık olmadı.

Hopkins gençliğinde çok ciddi bir içki sorunuyla mücadele etti. 1975’te içkiyi tamamen bıraktı. Bu kadar da değil. Ünlü oyuncu bir ağır depresyonla baş etmeye çalıştı. Aile hayatı dağıldı, tek kızından uzaklaştı, bir torunu olup olmadığını öğrenemedi.

“Tony kontrol edemediği duyguların pençesinde.” Bunlar, Kral Lear‘de Hopkins ile çalışan oyun yazarı David Hare’in sözleri. Yönetmen Roger Donaldson, 1984 yapımı The Bounty filminin setindeyken kendisi ve aktörün “birbirlerini öldürmeye hazır olduklarını” söyledi ve BBC ile yaptığı bir röportajda, Hopkins’i “şimdiye kadar birlikte çalıştığı en büyük baş belası” olarak nitelendirdi.

Hopkins yıllar süren sıkı çalışma ve kendini kabullenme sayesinde hayatını düzeltebildi ve gençliğinde zedelediği bazı ilişkileri onarabildi. Hatta Donaldson’la arasını düzeltti ve ikili 2005 yapımı The World’s Fastest Indian filminde tekrar birlikte çalıştı. Sanatçı 2010 yılında The Guardian ile 2010 yılında yaptığı bir röportajda bunları açıkladı.

“30 yıl önceki halim ile tanışmak istemezdim. Korkunçtum. Hayır, sadece oyunculuk sektöründeki tüm gençler gibi biraz kafam karışıktı. Şimdi onlara bakıyorum ve düşünüyorum, tüm bunları yaptım ve buna gülümsemeye çalışıyorum. Asla geri dönmek istemiyorum.” Hopkins, içkiyi bırakmanın yanı sıra, Hollywood balonunun dışında yaşamanın da sakinleşmesine yardım ettiğinş açıkladı. “Oyunculuk sektöründe hiç arkadaşım yok. Onlardan uzak duruyorum.”

Sosyalleşme konusundaki felsefesi sorulduğunda soruyu “kendi işimi yapmak. Kimseye hesap vermemek” olarak tanımladı.

Kendisini “sinsi, zalim, kurnaz ve bağımlı” olarak tanımladığı önceki bir röportajına atıfta bulunarak o günlerin geride kaldığını iddia etti. “Artık hileli olduğumu düşünmüyorum. Belki de içki içtiğim günlerde öyleydim. Sinsi mi? Ben bir oyuncuyum – tüm oyuncular sinsidir. Diğeri neydi? Bağımlılık mı? Evet hayattaki tüm kötü şeyleri seviyorum. Eskiden içkiyi severdim.”

Devam etti: “Her şeyi büyük bir hızla yapmayı severim. Sanırım bu bir bağımlılık. Ama şimdi bilerek hızı düşürdüm. Artık o hızda yaşamıyorum.”

What's your reaction?