Adını şehirlerden alan 10 psikolojik sendrom
Stockholm Sendromu, adını dünya şehirlerinden alan 10 psikolojik rahatsızlığın en ünlüsüdür. Çoğu turizm veya rehin alma ile ilgilidir. Rahatsızlıkların çoğu turistik seyahat ve rehin alma ilgili ilgilidir.
Rehinelerin kendilerini tutsak edenlere karşı bağlılık geliştirmesine Stockholm Sendromu dendiğini herkes bilir. Ama bu sendromun az bilinen iki de karşıtı var: Lima Sendromu, rehin alanların rehinelere sempati duymaya başlaması, Londra Sendromu ise rehinelerin kendilerini tutsak edenlere karşı tartışmacı ve itaatsiz hale gelmesidir ki bu çoğu zaman ölümcül sonuçlar doğurur.
Dünya üzerinde on şehir benzersiz bir yük taşıyor: kendi adlarına sahip psikolojik bir rahatsızlığa sahip olmak. Ernest Lawrence Abel, American Name Society dergisi Names’in Eylül 2014 sayısında bunları listeledi ve açıkladı. Söz konusu rahatsızlıkları üç kategoride düzenledi: dört turizmle ilgili, üçü rehine durumlarıyla bağlantılı ve üç “diğer” şeklinde.
Kudüs Sendromu
İlk olarak 1930’larda bildirilen Kudüs Sendromu, her yıl yaklaşık 100 ziyaretçiyi etkiliyor. Bunlardan yaklaşık 40’ının hastaneye kaldırılması gerekiyor. Semptomlar genellikle ziyaretten birkaç hafta sonra geriliyor. Odak noktasında dini inanç olan bu sendrom, öznenin İncil’deki önemli bir figür olduğu yanılsaması olarak kendini gösterir. Yaşanmış örnekler arasında kendilerinin Hz.Meryem, Hz. Musa, Vaftizci Yahya ve hatta Hz. İsa olduğuna inananlar var.
Acı çeken bu insanlar nihayetinde sokakta vaaz vererek ve bağırarak, yoldan geçenleri ahir zamanın yaklaştığı ve kurtuluş ihtiyacı konusunda uyarıyorlar. Bunlar arasında fiziksel saflığa takıntılı olan bazıları, tüm vücut kıllarını tıraş ediyor, tekrar tekrar yıkanıyor ya da dürtüsel olarak el ve ayak tırnaklarını kesiyor.
Kudüs Sendromu, bazı bariz farklılıklarla, esas olarak Hıristiyanları, fakat aynı zamanda Yahudileri de etkiliyor. Örneğin: Hıristiyanlar çoğunlukla kendilerini Yeni Ahit’ten karakterler olarak hayal ederken, Yahudiler Eski Ahit figürlerini taklit etme eğilimindedir.
Paris Sendromu
İlk olarak 2004’te rapor edilen bu sendrom, esas olarak Japonya’dan Paris’e ilk kez gelen ziyaretçileri etkiliyor. Ortalama olarak, her yıl, çoğu 30’lu yaşlarındaki insanlar olmak üzere 12 vaka bildiriliyor. Bu insanlar kaygı, sanrı (otel odalarının dinlendiğine veya Fransa’nın “Güneş Kralı” Louis XIV olduklarına inanmak dahil) ve halüsinasyon gibi semptomlar sergiliyor.
Peki Paris Sendromu neden daha çok Japon turistleri etkiliyor? Belki saat farkı yüzünden ya da egzotik ve dostane bir Paris idealinin, şehrin sakinlerinin beklenmediği kadar yıpratıcı doğasıyla sarsıcı bir karşılaşmayla yıkılması yüzünden. Ya da Japon ziyaretçiler ile Parisli ev sahipleri arasındaki zorlayıcı dil uyuşmazlığı. Belki de tüm bu şeylerden biraz (ya da daha çok) bir arada.
Sorun, Paris’teki Japon Büyükelçiliği’nin 24 saat yardım hattı açmasını ve etkilenen yurttaşların uygun bakımı bulmasına yardımcı olmasını gerektirecek kadar mühim. Çoğu hasta birkaç gün dinlendikten sonra iyileşiyor. Bazılarıysa çok etkileniyor ve bilinen tek tedavi Japonya’ya hemen geri dönmek.
Floransa Sendromu
İlk olarak 1980’lerde rapor edilen ve o zamandan beri 100’den fazla kez gözlemlenen bu sendrom, çoğunlukla 20 ila 40 yaşları arasındaki Batı Avrupalı turistleri etkiliyor. Amerikalı ziyaretçiler bu oran çok az. Sendrom, kentin kültürel zenginliklerine beklenti ve ardından deneyimin neden olduğu akut bir tepki biçiminde görülüyor. Sendroma yakalananlar genellikle doğrudan Floransa’nın müzelerinden hastaneye naklediliyor.
Hafif semptomlar çarpıntı, baş dönmesi, bayılma ve halüsinasyonları içeriyor. Bununla birlikte, etkilenenlerin yaklaşık üçte ikisinin paranoid psikoz geliştirdiği görüldü. Hastaların çoğu birkaç günlük yatak istirahati sonrasında eve dönebiliyor.
Bu sendrom, 1817’de Floransa’ya yaptığı ziyarette fenomeni anlatan Fransız yazarın anısına “Stendhal Sendromu” olarak da bilinir. Machiavelli, Michelangelo ve Galileo’nun gömülü olduğu Kutsal Haç Bazilikası’nı ziyaret eden yazar, “bir tür vecd haliydi… Göksel duyumlarla karşılaşılan noktaya ulaştım… Düşme korkusuyla yürüdüm,” dedi.
Venedik Sendromu
Venedik Sendromu, önceki anlattıklarımızdan çok daha hastalıklı bir haldir ve insanların Venedik’e şehirde kendilerini öldürme niyetiyle seyahat etme davranışlarını ifade eder.
Sadece 1988 ve 1995 yılları arasında 51 yabancı ziyaretçiye bu şekilde teşhis konuldu. Denekler hem erkek hem de kadındı ve en büyük grup Almanya’dan geldi. Bunun, Alman yazar Thomas Mann’ın daha sonra filme uyarlanan romanı Venedik’te Ölüm’ün kültürel etkisinden kaynaklandığı düşünülüyor. Bununla birlikte, kohort verilerine göre diğerleri ABD, İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra diğer ülkelerden geldi. Toplamda 16 kişi intihar etti.
Bu fenomenle ilgili olarak – esas olarak hayatta kalan 35 kişiyle görüşülerek – yürütülen araştırmaya göre, “romantik insanların kolektif hayal gücünde, Venedik’in düşüş ve çöküşle ilişkilendirilmesinin tekrar eden bir sembol olduğu” görülüyordu.
Stockholm Sendromu
Şehir sendromlarının üçü, İsveç başkentindeki en ünlüsü olan rehin alınma durumuyla bağlantılıdır. Names’teki makaleye göre, istismara uğrayan, kaçırılan ya da rehin alınanların yaklaşık dörtte biri, onları kaçıranlara ya da taciz edenlere karşı duygusal bir bağ veyahut sadakat duygusu geliştiriyor. Hatta bazıları, kurbandan faile giden çizgiyi aşarak aktif olarak işbirliği yapmaya başlıyor.
Bu sendrom ilk olarak 1973 yazında Stockholm’de bir banka soygununun ardından adlandırıldı. Soyguncular dört banka çalışanını altı gün boyunca rehin tuttular. Rehineler dinamitle bağlandı ve bir kasaya kilitlendi. Soyguncuların pazarlıkla teslim olmasından sonra, rehineler polisten daha fazla korktuklarını, kendilerini alıkoyanların savunması için para topladıklarını ve aleyhlerinde tanıklık yapmayı reddettiklerini söylediler. Hatta rehinelerden biri onu kaçıranlardan biriyle nişanlandı.
1974’te, terim Patty Hearst olayında kullanıldı. Symbionese Kurtuluş Ordusu tarafından kaçırılan ve istismar edilen genç mirasçı yine de “taraf değiştirdi” ve sonunda bir bankayı soymalarına yardım etti.
Lima Sendromu
Diğerlerine göre daha az bilinen Lima Sendromu, Stockholm Sendromunun tam tersini tanımlar; yani, kaçıranlar rehineleriyle olumlu bağlar geliştirir. Sendromun adı, Peru’nun başkentinde Aralık 1996’da Tupac Amaru Devrimci Hareketi üyelerinin 600 konuğu Japon Büyükelçiliği’nde rehin aldığı bir krize atıf yapar.
Hareket üyeleri misafirlere karşı o kadar anlayışlı davrandılar ki, o zamanki Peru başkanının annesi gibi yüksek değerli kişiler de dahil olmak üzere çoğunu birkaç gün içinde bıraktılar. Dört ay süren uzun müzakerelerden sonra, rehinelerden biri hariç tümü serbest bırakıldı. Kriz, özel kuvvetlerin düzenlediği ve iki rehineci ve bir komandonun öldüğü bir baskın sonrasında çözüldü.
Londra Sendromu
Londra Sendromu, rehin alanların rehinlerine karşı olumsuz duygularının gelişmesini içermesi bakımından Stockholm ve Lima Sendromlarının tersi olarak tanımlanır. Londra sendromu esasen rehinelerin kendilerine kaçıranlara karşı tipik olarak çeşitli darp ve yaralanmalarına yol açıp kendi ölümlerine neden olabilecek şekilde tartışmacı ve/veya itaatsiz davranışlar sergilemesini ifade eder.
Adı, diğerlerinin yalvarmasına rağmen 26 rehineden birinin, kendisini kaçıranlarla defalarca tartıştığı Londra’daki İran Büyükelçiliği’nin 1981 kuşatmasından geliyor. Rehineciler, taleplerini ilerletmek için rehinelerinden birini öldürmeye karar verdiklerinde, tartışmacı olanı vurarak cesedini sokağa attılar.
İnfaz, polis güçlerinin silahlı müdahalesine yol açtı ve bu sırada daha fazla rehine öldürüldü.
Amsterdam Sendromu
“Diğer” kategorisinde yer alan üç sendrom, adını aldığı kentle yalnızca metaforik olarak ilişkilidir.
Amsterdam Sendromu, erkeklerin eşlerinin çıplak fotoğrafını ya da kendi rızaları olmadan cinsel ilişkiye girdiği sıradaki fotoğraflarını paylaşma davranışını ifade ediyor. Terimin, seks işçilerinin pencerelerin arkasında kendini sergilendiği Amsterdam’ın Red Light Bölgesi’ne atıfta bulunduğuna inanılıyor.
Bu isim İtalya’daki La Sapienza Üniversitesi’ndeki bir seksolog tarafından icat edildi ve ilk olarak 2008’de Roma’daki Avrupa Seksoloji Federasyonu konferansında tanıtıldı. Makale yazılırken sendrom düzgün bir şekilde incelenmemişti. Öncelikle internette söz konusu görüntüleri yayınlayan İtalyan erkekleri tanımlamak için kullanıldı.
Brooklyn Sendromu
Bu terim, II. Dünya Savaşı sırasında, askere alınan erkeklerin bir bölümünde belirli davranışsal özellikler ve kalıplar fark eden Donanma psikiyatristleri tarafından icat edildi. İlk başta, bu özelliklerin bir psikopatoloji olduğuna inanılıyordu. Sonunda, meydane gelme sıklığına bakılarak ilgili erkeklerin nereli olduklarıyla bağlantılı olduğu kabul edildi. Bu yerler, belirli kültürel koşullar nedeniyle, erkek kişiliğin doğal olarak aşırı tartışmacı ya da kişisel olarak kavgacı olmaya yöneldiği şehirlerdi.
Detroit Sendromu
Detroit Sendromu, belirli bir yaştaki işçilerin yerini daha genç, daha hızlı, daha güçlü olan ve modern işyerleri için daha uygun yeni becerilere sahip olan kişilerle değiştirdiği bir yaş ayrımcılığı biçimidir. 2011’de bildirilen sendrom, adını Detroit’ten ve daha spesifik olarak, daha yeni modellerin düzenli olarak eski modellerin yerini aldığı otomobiller için bir üretim merkezi olması ününden alır.
Amsterdam’ın Red-Light Bölgesi. @ Getty Images aracılığıyla Nicolas Economou/NurPhoto
American Name Society’nin onomastik üzerine üç aylık dergisi Names’in Haziran 2014 sayısında yer alan makalenin tamamına göz atın.