Haftanın Kitaplığı – 10 Kasım 2024
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
İstanbul’un Sahipleri: Yeniçeriler – İstanbul Tulumbacıları – Tarihte İstanbul Esnafı
Yazar: Reşad Ekrem Koçu
Yayınevi: Doğan Kitap
“Bunlar, tarihten çıkarılmış küçük küçük sahneler, portrelerdir. Modeller hakikidir, şahıslar uydurma değildir. Hadiseler, yazdığım gibi cereyan etmiştir. Fakat bunlar, bir fotoğrafla çekilmiş değil, fırça ve boya veyahut kalemle yapılmış resimlerdir. Öyle zannediyorum ki bu resimler, gençler ve halk için faydalı olabileceği gibi ‘cemiyet ilmi’nin de işine yarayabilecektir.”
Osmanlı İstanbulu’nun düzenini belki de en iyi anlatan üç kitap bir arada… Reşad Ekrem yeniçeriler, anlı şanlı tulumbacılar, çeşit çeşit esnafla yine dopdolu, renkli, ilgiyle okunan bir panorama seriyor gözlerimizin önümüze.
Reşad Ekrem Koçu’nun kıymetli tarih bilgisi hikâyeciliğiyle bir kez daha İstanbul’un Sahipleri’nde buluşuyor.
Neksus – Taş Devri’nden Yapay Zekaya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi
Yazar: Yuval Noah Harari
Çevirmen: Çiğdem Şentuğ
Yayınevi: Kolektif Kitap
Hikâyeler bizi birleştirdi.
Kitaplar düşüncelerimizi ve mitolojilerimizi yaydı.
İnternet bize sonsuz bilgiyi vaat etti.
Algoritma sırlarımızı öğrendi.
Sonra da bizi birbirimize düşman etti.
Peki yapay zekâ neler yapacak?
Son yüz bin yılda biz Sapiensler muazzam bir güce ulaştık. Ancak tüm keşiflerimize, icatlarımıza ve fetihlerimize rağmen bugün kendimizi yine de bir varoluş krizinin içinde bulduk. Dünya ekolojik çöküşün eşiğinde. Siyasi gerginlikler her geçen gün tırmanıyor. Yanlış bilgiler her yerde, her alanda hızla çoğalıyor. Üstelik bizi ortadan kaldırabilecek yeni bir bilgi ağına, yapay zekâ çağına doğru son hızla ilerliyoruz. Başardığımız onca şeye rağmen, kendimize nasıl bu kadar zarar verebiliyoruz?
Neksus insanlık tarihine derinlemesine bir bakış atarak, bilgi akışının bizi bugünlere nasıl getirdiğini tartışıyor. Bizi Taş Devri’nden Kitabı Mukaddes’in kanonlaştırılmasına, matbaanın icadına, kitle iletişim araçlarının gelişimine ve son dönemlerde popülizmin yeniden doğuşuna tanıklık ettiren Harari, bilgiyle gerçek, bürokrasiyle mitoloji, bilgelikle otorite arasındaki karmaşık ilişkiyi sorgulamaya teşvik ediyor. Roma İmparatorluğu, Katolik Kilisesi ve Sovyetler Birliği gibi sistemlerin iyi ya da kötü, hedeflerine ulaşmak için bilgiyi nasıl kullandığını örneklerle inceliyor. Ve insandışı zekânın varlığımızı tehdit ettiği bu dönemde, her şey için çok geç olmadan neler yapabileceğimizi tartışıyor.
Bilgi ne gerçeğin hammaddesi ne de sadece bir silahtır. Neksus yelpazenin bu iki ucu arasındaki umut dolu orta yolu ararken bir yandan biz insanların ortak mirasını yeniden keşfediyor.
Kapılar Kitabı
Yazar: Gareth Brown
Çevirmen: Aslı Dağlı
Yayınevi: Juno Kitap
New York’ta bir kitabevinde çalışan Cassie Andrews, sıradan bir hayat sürerken yaşlı bir müşterisi ona beklenmedik anda gizemli ve sıra dışı bir kitap bırakır. Kitabın içinde Cassie’ye el yazısıyla yazılmış şifreli bir mesaj vardır:
Bu, Kapılar Kitabı’dır ve her kapı o kapıdır.
Cassie esrarengiz kelimeler ve gizemli çizimlerle dolu Kapılar Kitabı’nın ona olağanüstü güçler bahşedecek özel bir kitap olduğunu keşfeder. Çok geçmeden en yakın arkadaşı Izzy ile bu kitabın sunduğu sınırsız olanakları keşfetmeye başlar, sessiz hayatlarından uzaklaşıp diledikleri her yere gitme fırsatıyla büyülenirler.
Bazı kitaplar, acımasız ve tehlikeli kişiler tarafından kullanıldığında hem harikalar hem de felaketler yaratabilir. Ve şimdi, Cassie’nin elindeki bu güç, tam da bu kişiler tarafından istenmektedir. Onları kurtarabilecek tek kişi, nadir bulunan kitaplardan oluşan bir kütüphanenin sırlarını saklayan kütüphaneci Dummond Fox’tur.
Cassie’nin elindeki kitap, büyük güce sahip olan tek kitap değildir ama bu özel kitapları toplayanlar tarafından en çok arzulanan kitaptır.
Bazı kapılar asla açılmamalıdır.
Sürgündeki Rüzgar
Yazar: Şeref Bilsel
Yayınevi: Yitik Ülke Yayınları
Sürgündeki Rüzgâr; Şeref Bilsel’in Dar Zaman Rivayetleri, Magmada Kış Mevsimi, Mecnûn Dalı ve Dünyanın Külü adlı eserlerini bir araya getiriyor.
Ölüyü evden çıkarıyorlar
Ölüyü dünyadan… ağladıkça
Ölüyü gözden çıkarıyorlar
Küllüğe basılmış sigara gibi
Boynu bükük komşular
Kapıda bir çift ayakkabı
Siyah mı? hayır simsiyah
Su almasın diye kenarları dikişli
-Nasıl büyür insan su almadan
Gemiler büyür mü yere doğru-
Susma!
‘Bu gürültüye dayanamam’ diyor karısı
Bir günlük gibi tutuyor bebeğini
Duyguları alınmış, sesi alınmış, kaşları…
Çıktığım Zıvana
Yazar: Zeynep Delav
Yayınevi: Everest Yayınları
“Sevmediği ne varsa yok etmeye çalışırken, o yok etmeye çalıştığı şeye benziyordu.”
Bir aradalık, ara yerdelik, yerini, dilini, anlamını bulamamışlık ve bundan doğan yabanlık, yabancılık ve tuhaf yalnızlıklar: Zeynep Delav, Çıktığım Zıvana’da, dünyada olmanın ağırlığını, bu ağırlıkla yaşamanın zorluğunu, insanın kendi olmaktan uzaklaşmasını, bununla baş etmenin hem bireysel hem toplumsal zorluklarını, sesi her adımda daha gür çıkan üslubuyla dilin imkânlarını genişleterek öyküleştiriyor; en çok da türlü kadınlık halleriyle delirmenin, zıvanadan çıkmanın eşiğindeki kırılgan ruhların seslerini duyurarak…
“Ne oldu tamam mı kuzu kafasına yaptığın büyü?” diye sordu kadın. Gülseren, elinde bir tepsiyle “Yaptık ki çağırdık seni,” diyerek karşısına oturdu. İçinde bir koyun, Gülseren’in deyişiyle, kuzu kafası vardı ama üstüne yazılanlardan hayvanın etinin rengi bile görünmüyordu. Mavi mürekkeple yazılan Arap harflerini okumak mümkün değildi. Sadece iki parlak göz, iki kadına bakıyordu. “Bu hayvanın gözlerini niye çıkarmamışlar?” dedi kadın ürkerek. “Kocan geri dönsün diye gözünü oymayacağın varlık yok. Senin gözler maşallah fıldır fıldır, ne olur canı olmayan hayvanınki üstünde dursa? Yok illa hanım her şeyi kendisi görecek!” diye kalayladı Gülseren.
Belki Yaz Erken Gelir
Yazar: Yekta Kopan
Yayınevi: Can Yayınları
Kitapçıdasın. Rafların arasında dolanıyorsun.
Bir kitap dikkatini çekiyor. Kapağında bir kadın var. Kumsalda. Devasa bir can simidi tutuyor. Deniz hafiften dalgalı. Kadının nereden gelip, nereye gittiğini anlayamıyorsun. Çocukluğun geliyor aklına. Çocukluk, kilidi kırık bir hatıra defteri.
Tam arka kapağa bakacakken biri giriyor kitapçıdan içeri. Dikkatin dağılıyor. Annenin anlattığı masallar, babanın kahkahası eksik fıkraları eriyip gidiyor. Çocukluğun terk ediyor seni, büyüyorsun.
Öyküler, kısa öyküler, masallar diyor arka kapak yazısında. “Keşke roman olsaydı,” diye düşünüyorsun bir an. Sonra hayatın öykülerin toplamı olduğunu hatırlıyorsun. Hayat dediğin, bütün o harflerin, hecelerin, sözcüklerin buluşmasını beklemek.
Hayat dediğin, bitmeyen bir bekleyiş.
Yazarın adı siliniyor kapaktan. Kendi adını görüyorsun orada, bütün o öyküler senin artık. Kitap sadece senin duyacağın bir melodiyle şarkısını söylemeye başlıyor:
Ben bir öykü kitabıyım.
İçten bir tebessümle okurunu bekleyen.
Sen Benle İstanbul Benimle
Yazar: Deniz Goran
Yayınevi: Düşbaz
Sen Benle, İstanbul Benimle, insana musallat olan geçmişin, bugünü nasıl etkisi altına alabileceğini gözler önüne seriyor. Romanın başkarakteri Ada, hem İstanbul’a duyduğu hasretin kavurucu etkisiyle hem de Gezi Parkı protestolarında tutuklanmasının ardından süren bir gecelik sorgunun açtığı yaralarla baş etmeye çalışır. Londra’da çağdaş sanat fuarında, biraz acayip, epey cazibeli ama bir o kadar da tükenmiş bir galerici olan Lucian çıkar karşısına. Kısa zaman önce evliliğini sonlandıran Lucian, kırık kalbinin yaralarını alkolle sarmaya çalışır. Ada ise yakın zamanda İstanbul’da gerçekleşecek davanın sonucunu beklerken yüreği ağzındadır. Aralarındaki tutku günbegün derinleşen bu ikili, geçmişteki tercihlerini birlikte gözden geçirirken geleceklerini de hızla şekillendirmeye başlar.
Ada ile Lucian’ın yanında İstanbul ve Londra’yı da canlı karakterler olarak okuduğumuz bu romanda sevgi, kayıp, umut arayışı ve gurbette yaşamanın sancısı, gerçekçi diyaloglarla, güçlü betimlemelerle, sanatçıya ve sanat dünyasına dair çarpıcı gözlemlerle anlatılıyor. Yazar, kullandığı diliyle, karakterlerin dünyalarını ve duygularını apaçık ortaya koyma başarısı gösteriyor.
Sen Benle, İstanbul Benimle, travmaların ve mücadelelerin doğasını keşfe çıkarken dayanıklılığın ve sevginin dönüştürücü gücünü de irdeliyor ve şu sorunun peşine düşüyor: “Yeniden başlamak için neler mümkün?”
“Deniz Goran’ın romanı, hayatlarımızın, hem bireysel hem de toplumsal düzlemde, iradenin ve tesadüfün gücüyle ve travmalarımızın nihai sonuçlarıyla başa çıkma yöntemimizle
–savaş ya da kaç ya da çoğu zamanki gibi hiçbiri– nasıl şekillendirildiğinin duyarlı bir anlatımı.”
Art Review
“Sen Benle, İstanbul Benimle, iki karmaşık ve yaralı karakterle iki şehrin bazen komik ama çoğu zaman trajik bir portresini sunuyor. Roman, Türkiye’nin son on yıldaki değişiminin ve dönüşümünün yıkıcı etkisini insan hayatları üzerinden anlatıyor.”
Literary Review
Hiçbir Şey Yapmama Kitabı
Yazar: Jenny Odell
Çevirmen: Bülent O. Doğan
Yayınevi: Siren Yayınları
New York Times Bestseller
YILIN EN İYİ KİTAPLARI Time • The New Yorker • NPR • GQ • Elle • Vulture • Fortune • Boing Boing • The Irish Times • The New York Public Library • The Brooklyn Public Library
Faydacılığı şiar edinmiş bir dünyada ‘faydasızlığın’ nasıl bir faydası olabilir?
Ağırlıklı olarak dijital alanda çalışan sanatçı Jenny Odell’den çok yönlü ve ilham verici bir kitap: Hiçbir Şey Yapmama Kitabı. 7-24 çevrimiçi yaşamlara, ekran ve etkileşim bağımlılığına, vitrindeki hayatlara karşı bir duruş manifestosu, zamanımızı sömüren kapitalist makinenin kurduğu düzlemlerden bir çıkış haritası. Hiçbir Şey Yapmama Kitabı, çağımızın en temel krizlerinden birini, ekran ve internet bağımlılığını yaratıcı bir bakışla ele alıyor, kâr odaklı çarkların karşısına insanın örgütlenme potansiyelini yerleştiriyor. Hiçbir Şey Yapmama Kitabı, imgelerin sürekli aktığı ekranların ötesinde sahip olduğumuz başat güzellikleri bize hatırlatan, aktivizmin ve doğanın sağaltıcı kuvvetini vurgulayan ve teknolojiyi lanetlemeksizin günümüz dünyası için daha doyurucu var oluş biçimleri sıralayan, çevrimiçi hayatın çıkmazlarına karşı başucu kitabı olmaya aday, kıymetli bir rehber.
Bu kitap, dünyadaki yerinize dair bakış açınızı değiştirecek.
“Özgürlüğe giden yol bu kitabın sayfalarında.” – Wired