Haftanın Kitaplığı – 1 Eylül 2024
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
Atılgan: 1959’dan Günümüze Yusuf Atılgan Üzerine Yazılar
Yazar: Kolektif
Yayınevi: Can Yayınları
Yusuf Atılgan, 68 yıllık ömründe dört kitap yayımladı – Aylak Adam 1959’da, Bodur Minareden Öte 1960’ta, Anayurt Oteli 1973’te, çocuklar için yazdığı Ekmek Elden Süt Memeden 1981’de basıldı; ölümünden sonra öyküleri tek bir ciltte toplandı, tamamlayamadığı romanıysa Canistan adıyla çıktı. Can Yayınları Atılgan’ın bütün yapıtlarını 2017’de okurlara sundu, 2018’deyse yazarın kitaplarına girmemiş yazılarını, şiirlerini, söyleşilerini ve çevirilerini Siz Rahat Yaşayasınız Diye adlı kitapta bir araya getirdi.
Bugün Yusuf Atılgan’ı Türk edebiyatının en büyük yazarlarından biri olarak kabul ediyoruz; Aylak Adam ve Anayurt Oteli de birer başyapıt olarak kanondaki yerini aldı. Ancak bu görüş birliğine hemen ulaşılmadı; kitapların değerini hemen anlayanlar vardı ama ilk aşamada tepki duyanlar, anlam veremeyenler de oldu. Bu tepkilerin ana nedeni Yusuf Atılgan’ın cinselliği ele alış biçimi olduğu kadar, şehirli ve taşralı bireyi hem kişisel alanda hem de toplumsal çerçevede kurgulayış biçimiydi. Atılgan’ın metinleri, o zamana kadar edebiyatımızda az görülmüş yenilikler barındırıyordu ve kendisinden sonraki yazarlar için ilham kaynağı olacaktı ama kitapların yayımlandığı dönemde bunun kabul edilmesi o kadar da kolay olmadı.
Cem Akaş’ın yayına hazırladığı bu hacimli derleme, kuşaklar boyunca Fethi Naci, Can Yücel, Selim İleri, Füsun Akatlı, Ahmet Oktay, Nurdan Gürbilek, Orhan Koçak, Semih Gümüş, Behçet Çelik, Faruk Duman, Murat Gülsoy ve Fatih Özgüven gibi yazarların, akademisyenlerin ve eleştirmenlerin Yusuf Atılgan’ın yapıtlarına yönelik yorum ve değerlendirmelerindeki çeşitliliği, zaman içindeki değişimleri gösterebilmeyi hedefliyor.
Atılgan – bir başvuru kaynağı ve Yusuf Atılgan okurları için bir yol arkadaşı.
Dünyanın En Güzel Yemekleri – Tabaklarımızdaki Doğa Hikayeleri
Yazar: Bill François
Çevirmen: Ceylan Özçapkın
Yayınevi: Say Yayınları
Tabaklarımızın bize yaşadığımız dünya hakkında öğretecek bir şeyleri var.
Bill François, kendine özgü mizahi üslubuyla günlük yemeklerimizi oluşturan beklenmedik türleri masamıza getiriyor. Sebzelerimizi renklendiren ispermeçet balinalarından insanlara uyum sağlayan buğdaya ve elmalı turtanın ardındaki Kazakistan’dan gelen ayılara kadar bizi salatanın botanik bir bahçeye dönüştüğü ve limonlu tartın dünyadaki yaşamın kökenini ortaya çıkardığı doğal bir tadım turuna çıkarıyor. Bir menü gibi sunulan ve her yemeğin şaşırtıcı kökenlerini ortaya koyan bu hikâyede doğanın gizli yönlerini keşfedecek ve bitki ile hayvan âlemleri arasında bir yolculuğa çıkacaksınız.
Dünyanın En Güzel Yemekleri bilim, gastronomi ve tarihin buluştuğu eşsiz bir eser.
Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var
Yazar: Suat Derviş
Yayınevi: İthaki Yayınları
Vaktiyle Körler Memleketi denilen ve şimdi Kadıköy diye anılan yerde muhakkak bir define var. Evet, muhakkak bir define var! Profesörün büyük bir hakikat olarak kabul ettiği bir iddiaya, yani kızınız Handan Hanımefendi’nin iddiasına göre eski Kalkedon’un sınırları içinde, yani Haydarpaşa Caddesi’nin yarısından başlayarak tahminen Aziziye Sokağı’ndan eski Rum mezarlığına kadar bir kavis şeklinde olan bölgede ve oradan Bahariye ve Moda caddelerini geçerek Mühürdar Caddesi’ne kadar olan mahal dahilinde veyahut onun sınırlarına pek yakın olan mabetlerde mesela Rızapaşa’da, Mühürdar’da veya Moda Burnu’nda gömülmüş büyük bir define varmış.”
Sıcak bir yaz gecesi, balodan erken dönen Kamuran, Moda Çayırı’na bakan evlerinin balkonunda, sanki ablasının sesini duyar. Tuhaf, ablası Handan, Almanya’da arkeoloji okumaktadır. İstanbul’da, hem de ailesinden habersiz ne işi vardır? Koşarak evden çıkar, sahile gider. Evet, yanılmamıştır; ablasının sesidir bu. Dahası Handan bir çuvalın içindedir, kaçırılmaktadır.
Suat Derviş’in, Hatice Hatip takma adıyla 1935’te kaleme aldığı Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var, adından da anlaşılacağı gibi define avcılarının şehrin altını üstüne getirdiği bir polisiye. Bakalım Handan, İmparator Licinius’un hazinesini bulup kendisinin ve kardeşi Kamuran’ın canını kurtarabilecek mi?
Didem Ardalı Büyükarman’sa “Suat Derviş’in İstanbul Manzaraları” başlıklı yazısında bu romanı pek çok açıdan ele alıyor ve “Bizans döneminden 1930’ların İstanbul’una tarihi bir perspektif içinde İstanbul sokaklarında gezinirken bir yandan da yeni moda yaşamların ‘monden’ İstanbul manzaralarından, geçmişin kaybolmuş gizemli dünyasına tanıklık ediyoruz,” diyor.
Aradığın Şey Kütüphanede Saklı
Yazar: Michiko Aoyama
Çevirmen: İrem Akçay
Yayınevi: Domingo Yayınevi
Tokyo’nun en esrarengiz kütüphanecisi Sayuri Komaçi tarafından sık sık sorulan ünlü soru: Ne arıyorsun?
Çoğu kütüphaneci gibi Sayuri de raflarındaki tüm kitapları okumuş. Ama onu bilge kütüphaneci yapan şey bu değil; Sayuri kendisine kitap danışanların ruhlarını okuyabiliyor. Verdiği her sürpriz kitap tavsiyesiyle insanlara yeni dünyaların kapılarını aralıyor, onları nazikçe hayattaki amaçlarına doğru yönlendiriyor.
İşinden bıkmış genç bir kadın, eskici dükkânı açma hayalleri kuran bir muhasebeci, kariyeri ve ailesi arasında sıkışıp kalmış bir anne, kendisini tıkanmış hisseden bir sanatçı, emekli olduktan sonra amacını kaybeden bir adam… Hayatlarının dönüm noktasındaki bu beş insan, Sayuri ve onun tavsiyesi sayesinde beklenmedik kişisel birer yolculuğa çıkıyor; aradıkları cevapların aslında hep yanı başlarında, bir kitabın sayfaları arasında saklı olduğunu fark ediyor.
İki milyondan fazla okura ulaşan Aradığın Şey Kütüphanede Saklı, edebiyatın ve insan bağlarının muazzam gücünü̈ hatırlatıyor. Çıkmaza girmiş ve bir parça ilhama ihtiyaç duyan herkes için iyileştirici bir hikâye.
“Baştan sona keyifle okuyacağınız bu kitap, her şeyin mümkün olabileceğini hissettiriyor.” –Daily Mail
“Bir tutam tuhaflıkla tatlandırılmış çağdaş bir Tokyo hikâyesi. İçinize dokunacak.” –Japan Times
TIME ve WASHINGTON POST Yılın En İyi Kitabı Seçkilerinde
Duygulanım Toplumları: Anahtar Kavramlar
Yazar: Kolektif
Yayınevi: İletişim Yayınları
“Duygulanım ve duygu, 21. yüzyıl başı toplumsal ve politik hayatın egemen söylemi haline geldi. Politikada, popülizmin ve yeni rekabet tarzlarının yükselişi (…) dinsel çatışmaların artışı, duygulanımsal bir yerden anlaşılıyor ve öfkenin, hiddetin, incinme ve içerlemenin bu bitmek bilmeyen çatışmadaki önemi öne çıkarılıyor. Kapitalist ekonomiler giderek daha fazla, yalnızca insanların bilişsel ve bedensel kapasitelerinin değil, aynı zamanda duygularının da sömürülmesi olarak anlaşılıyor. Sosyal medya sıklıkla yoğun duygulanımların ortaya konduğu bir mecraya dönüştü ve pek çok durumda da bireylere ya da gruplara yönelik açık düşmanlık, hatta şiddet ifadeleriyle dolu.”
Jan Slaby ve Christian von Scheve’nin derlediği kitap, toplumları “duygulanım toplumları” olarak kuramsallaştırmak ve bu yönelimle ampirik araştırmalar yapmak için gerekli kavramların eşsiz bir derlemesini sunuyor. Kavramlar, toplumların bir arada yaşamalarının duygulanımsal temellerine dair bir kavrayışın yolunu açıyorlar ve göç, popülizm, yerel ve küresel eşitsizlikler, kimlik-aidiyet gibi çatışma alanlarının duygulanımsal doğasını algılamak için vazgeçilmezler.
Duygulanım Toplumları, yol gösterici bir anlatı kuruyor, tarihsel bir perspektif sunuyor, ele alınan kavramları ayrıntılı biçimde tanımlıyor, anlaşılır araştırma örnekleri veriyor ve her bölümün sonunda genel bir bakış sunuyor. Zihin felsefesinden antropolojiye, sosyolojiden kültürel çalışmalara, performans çalışmalarından sanat tarihine, siyaset biliminden gelişimsel ve kültürel psikolojiye uzanan çok geniş bir disiplinlerarası araştırma ufkuna dayanan bir eser.
Anne Ağaç – Ormanın Bilgeliğinin Keşfi
Yazar: Suzanne Simard
Yayınevi: Tellekt
“Ömrüm boyunca yaptığım orman dedektifliğinin ardından ağaçlara dair algım tamamen değişti. Yaşadığım her yeni aydınlanmayla beraber ormanla daha derinden bütünleştim. Bilimsel kanıtlara gözleri kapatmak olanaksız: Orman bilge, duyarlı, şifalı bir doğaya sahip.
Bu kitap ağaçları nasıl kurtarabileceğimizi anlatmıyor.
Bu kitap ağaçların bizi nasıl kurtarabileceğini anlatıyor.”
Suzanne Simard, Anne Ağaç’ta okurları ağaçların samimi dünyasına götürüyor. Ağaçların sadece kereste ya da kâğıt hamuru kaynağı değil; karmaşık, birbirine bağlı bir yaşam döngüsüne sahip; bizimkinden çok da farklı olmayan ortak yaşamlarla birbirine sosyal anlamda bağlı, işbirlikçi canlılar olduğunu ortaya koyuyor. Simard, ayrıca yüzlerce yıldır bir arada yaşayan ağaçların nasıl evrimleştiğini, davranışlarını, birbirlerini nasıl tanıdıklarını, birbirleriyle nasıl rekabet ettiklerini ya da işbirliği yaptıklarını ve aslında insan zekâsına atfedilen özelliklere sahip olduklarını yalın bir dille ele alıyor.
Çocukken ormandaki ağaçları kataloglayarak geçirdiği günleri, onları nasıl sevip saygı duymaya başladığını, bilimsel arayışıyla beraber nasıl kendi yolculuğunun da peşine düştüğünü anlatan yazar, hayatından aktardığı kesitlerle insanın bilimsel araştırmasının ne kadar derin ve kişisel olabileceğini de gösteriyor:
“Anne Ağaç: Ormanın Bilgeliğinin Keşfi dünyanın bizi birbirimize bağlayan bir hikâyeler ağı olduğunu hatırlatıyor. Ağaçların, mantarların, toprağın, ayıların ve bu konuşmaları dinleyen bir insanın hikâyelerini aktarıyor. Kişisel anlatıların, bilimsel içgörülerin ve ormanın yaşamına dair şaşırtıcı keşiflerin etkileşimi ilgi çekici bir hikâye ortaya çıkarıyor.”
Robin Wall Kimmerer