Ursula Le Guin ve edebiyatta hayal gücü
İnsanlığın görece ilerlemesinde hayal gücünün büyük katkısı yadsınamaz. Peki, madem ilerlememizde hayal gücünün katkısı büyük o halde neden en çok el üstünde tutulması gereken yerlerden biri olan edebiyatta bile hak ettiği değeri görmüyor? Kötü edebiyatın popülerliği sadece arz talep meselesinden geliyor yoksa diğer beslenme kaynaklarımız gibi hayal gücümüzü de mi yavaş yavaş yitiriyoruz?
Bu soruya cevap vermek için yaratıcı edebiyatın yaşayan en büyük yazarlarından biri olan Ursula Le Guin’e kulak verelim. Le guin ömür boyu başarı ödülünü aldığı Ulusal Kitap Ödülleri’nde yaptığı konuşmada güçlü bir hayal gücü savunması yapmıştı. Le Guin, ödülünü 50 yıldır edebiyat ödüllerinden dışlanan “daha büyük bir gerçekliğin realistlerine”, “fantezi ve bilimkurgu yazarlarına, yani diğer bir deyişle hayal gücü yazarlarına” adamıştı.
Meşhur konuşmasındaki cümleleri tam olarak şöyleydi: Ailem, ajanslarım, editörlerim, burada bulunmamda benim kadar onların da emeği olduğunu ve bu güzel ödülün benim kadar onların da hakkı olduğunu biliyorlar. Ve bu ödülü uzun süredir edebiyattan dışlanan tüm yazarlar için kabul etmekten ve onlarla paylaşmaktan mutluluk duyuyorum; Fantastik ve bilim kurgu yazarı arkadaşlarım, 50 yıldır en iyi ödüllerin sözde realistlere gitmesini izleyen hayal gücü yazarları.” İşte böyle demişti Le Guin.
“Biz de sadece durum bizim ülkemizde vahim sanıyorduk” diyenleri duyabiliyorum. Hayal gücü yazarları sadece ana akım edebiyatın ödüllerini verenler tarafından değil, edebiyat kültürünün her alanında küçümsenir. Bilim kurgu gibi türlerin genelde iyi yazılmadığı gibi yaygın bir görüş vardır. Hayal gücünün çocukça olduğuna dair önyargı da bir o kadar yaygın. Çocuklara ve ergenlere hitap ederken hayal gücü yazarları makbuldür de iş yetişkin edebiyatına geldiğinde olgun insanların öyle bulutların üstünde gezmesine falan gerek yoktur. Onların ayakları yere sağlam basmalıdır.
Bu fikir elbette edebiyatla sınırlı kalmıyor. Le Guin’e göre eğitim sistemi, sanat ve beşeri bilimlerin yaratıcı disiplinlerini sistematik olarak devre dışı bıraktı. Bu durum size hiç yabancı gelmedi değil mi?
Le Guin’in bu eleştirisi beşeri bilimlerle ilgili eğitimlerin yaratıcı potansiyellerine yönelik değil. Ünlü yazar bu konuların güçlü bir hayal gücü tarafından beslendiği zaman en güçlü konumuna ulaştığına inanıyor. Öyle bir dünya mükemmele yakın olurdu herhalde.
Hayal gücünün büyük potansiyelini kullanarak, yaşamda ilerlemeyi tehdit eden riskleri daha net görmek mümkün. Yaratıcı bilimkurgu literatürünün ütopyayı ana temalarından biri haline getirmesi bu anlamda tesadüf değil. Yaratıcı bilim kurgu literatürü bizi distopik bir geleceğe mahkûm edebilecek kötücül güçlerin nasıl yenilebileceğinin yolunu gösterir ya da olası hatalarımızın sonuçlarıyla onları yaşamadan yüzleşmemizi sağlar. Aklınıza sizi bu anlamda destekleyen kitaplar ve filmler geldiyse onları yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.
Sinemayla simbiyotik ilişkisinin sonucunda fantastik edebiyat küresel hale geldi ve sinema onu popülariteden uzak tutan sınırların kalkmasını sağladı. Aynı şekilde hayal gücünün sınırlarını zorlayan bilim kurgu ve fantastik edebiyat da sinemanın görselliğinin sınırlarını zorladı. Hatta sinema teknolojisinin gelişiminde büyük rolü var diyebiliriz. Sınırsız hayal gücünün olağanüstü görsel yaratma potansiyelini sinemanın olanaklarıyla görünür hale getirmenin sonuçlarını Avatar ve benzeri filmlerde görüyoruz.
Ursula Le Guin’e dönersek onun Ulusal Kitap Ödülleri’nde onurlandırılması, hayal gücü yazarlarının elinden çıkan yaratıcı edebiyatın artık dışlanmaktan çok uzak ve edebi yaşamın tam kalbinde olduğunun birçok göstergesinden biriydi.
Ancak bu değişikliği yayıncılar ve hatta yazarlardan ziyade okuyucuua borçluyuz diyebiliriz. Ve de Peter Jackson, gibi yönetmenler. Şaka bir yana, kimi zaman bir kitap doğru zamanda doğru mesajla birlikte ortaya çıkar ve sadece bir edebiyat klasiği olmakla kalmaz, yeni bir çağın habercisi bir kültürel fenomen haline gelir.
Bence hangi eserden bahsettiğimi hemen anladınız.
Yüzüklerin Efendisi yeni bir kitlesel pazar olan fantastik edebiyatın yaratılmasına ön ayak olan çok önemli bir eser. Yüzüklerin Efendisiyle birlikte raflarda bilim kurgunun yanına fantastik kitaplar yerleşti ve fantastik başlı başına bir tür oldu. Fantastik kitaplar zaman içinde belli bir hayran kitlesinin dışına çıkıp ana akım haline geldi ama Le Guin’in de dediği gibi bu hiç de kolay olmadı. Fantastiğin tecrit edilmiş dünyasının etrafındaki engelleri parçalayan en önemli eserlerden biri Yüzüklerin Efendisi. Eser büyük ve kalıcı bir etki yarattı. Hatta yayıncılıkta da bir devrimin öncüsü oldu.
Mesela ciltsiz kitapların yaygınlaşmasında büyük katkısı var. Yüzüklerin Efendisi kadar benzersiz ve farklı bir kitabın bu kadar popüler olmasını tek bir nedene bağlamak zor, ancak 1960’lar tüm dünyada büyük değişimler dönemiydi. Fantazyanın yükselişi için zemin hazırdı. Bugün Yüzüklerin Efendisi’nin filmi, dizisi hala izleniyor ve popüler kültür içinde kendine büyük bir yer buluyor. Tolkien’in isteği muhtemelen bu değildi, o daha çok İngiliz gençlerinin diline sahip çıkmasını istiyordu ama onun hayal gücü kendinin bile hayal edemediği sınırları aştı.
Hayal gücünün değerini ifade etmek zor olsa da, hayal gücü olmayan bir dünyayı hayal etmenin hayal gücü gerektirdiğini düşünmek eğlencelidir ve hayal gücü olmayan bir hayatın çok fakir bir hayat olacağı apaçık bir gerçek.
Dünya çok büyük, zaman az ve pek çok deneyimi birinci elden yaşama lüksüne sahip değiliz. Kendi alanımızın dışında kalan şeyleri okuyarak diğer alanlarla ilgili hayal gücümüzü tetikleyebiliriz. İşte bu sahip olduğumuz bir lüks.
Edebiyat hayal gücümüzü ateşler ve bize kendimizi başkalarının yerine koymanın bir yolunu sunar. Edebiyatın başkalarının zihinlerine ışık tutması, bir ajan provokatör gibi hareket etmesi, bizi düşünmeye zorlaması, etik hayal gücümüze yardım etmesi ve tüm bunları bizi eğlendirerek yapmasının değerli bir rolü vardır. Edebiyat diğer yandan empatiyi de teşvik eder, diğer insanların duygularını, düşüncelerini ve eylemlerini daha iyi anlamamızı sağlar.
Hayal gücümüzü kurgusal yaratımla meşgul ettiğimizde çoğumuz aynı bir romancının yaptığı gibi gerçek olmayan senaryolar yaratırız. Bir kurgusal karakterde tatsız özelliklerimizi fark edebiliriz. İç diyaloglar yoluyla ve karakterin yaptığı seçimleri yaparak, bu seçimlerin iyi ya da kötü sonuçlarını yaşayarak; dünyayı karakterin gözünden görürüz. Böylece karakter biraz biz olur, biz de biraz o karakter oluruz. Hayal gücü bir kurgunun için kendimize ait müspet ve menfi özellikleri keşfetmemizi sağlar.
Genel olarak ifade edildiğinde, hayal gücünün beş adımı vardır: taklit; soyutlama; yeniden kombinasyon; ifade ve sosyal geribildirim.
Hayal gücünün sürekli olarak yeni dünyalar yaratma kabiliyeti var. Ve bu dünya yaratma yeteneği hem sanatın hem de bilimin altında yatan disiplinler arası bir temel olarak durur.
William Blake, Ralph Waldo Emerson, William James gibi düşünürler bilimsel devrimin en parlak döneminde bile, insan yaşamının özüne yeniden hayal gücü eklenmesi çağrısında bulundu.
Son olarak hayal gücünün hayatımızdaki saf rolünü ve oyununu kabul etmeliyiz. Gerçeküstü, fantastik, idealist ve hatta saçma olana her zaman yer olmalı.
fotoğraf kredisi: (agsandrew/Shutterstock.com)