Haftanın Kitaplığı – 28 Mayıs 2023

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

EV, KADINLAR, SEKS. – MARGIT SCHREINER

Yirmi yıllık evlilikten sonra Resi –Marie Thérèse olan daha şık çift adını kullanmakta ısrarcıdır artık– oğlunu da yanına alarak kocası Franz’ı terk eder. Öncesinde işten çıkarılan koca, aile için kendi elleriyle bir ev inşa etmiştir. Boş odalarının tekinsiz sessizliğine gömüldüğü büyük evde Franz şimdi sızlanarak içer. Mutfaktaki önlüğünü bir kenara fırlatan kadın adımını evden dışarı atmıştır, kocaysa kırgınlığını, küskünlüğünü, öfkesini büyüterek Marie Thérèse’e kinlenir: mizojiniyle sanatsal sanrılar arasında gidip gelen, kaba sözlere evrilen eril bir monolog, çelişkilerle ve intikam planıyla dolu, sonun başlangıcı olacak paramparça bir veda mektubu dökülür ağzından. Margit Schreiner, “Sevmek Dedikleri” kitabının ardından “Ayrılık Üçlemesi”nin ikinci kitabı olan “Ev, Kadınlar, Seks” ile kuvvetli bir yazınsal dil ve ton tutturmakla kalmıyor, bugünlerde okunabilecek en eğlenceli ve ilgi çekici cinsiyet çalışmasını da roman sanatına kazandırıyor.

ULTRALAR ARASINDA – JAMES MONTAGUE

Kale arkasından yükselen tezahüratlar, sallanan bayraklar, yakılan meşaleler… Her maç göz önünde olan bu tutkulu, sadık ve örgütlü insanların tek derdi yeşil zeminde yaşananlar değil. Peki kim bu herkesin bir yerlerden duyduğu ultralar? Ultralar Arasında, savaş sonrası İtalya’sında, Balkan ülkelerinde ve Brezilya tribünlerinde ortaya çıkan ultra hareketinin temellerinin nasıl atıldığını ve bugün Madrid, Münih, İstanbul ve Buenos Aires stadyumlarını domine eden küresel bir fenomene nasıl dönüştüğünü anlatıyor. James Montague Türkiye de dahil on beşten fazla futbol ülkesini gezerek ultraların arasına sızıyor ve bazen rahatsız eden bazense hayran bırakan birçok özel hikâyeyi okurlarla paylaşıyor.

ACI İÇİN BİR ŞEY/BİR HİPODROM HATIRATI – GERALD MURNANE

Taşrada büyüyen, at yarışlarına kafayı takmış bir yazar var karşımızda. Spor dergilerindeki resimler, atların isimleri, yakın ve uzak kasabalardaki yarışlara dair yapılan yorumlar Murnane’i büyülüyor. At yarışıyla ilgili her şey onun için hayal dünyasına açılan kapılar âdeta. Murnane, kişiliğinin tuhaflıklarının tamamen farkında, tıpkı bu kişiliğin gelişimini at yarışı prizması (veya aynası) aracılığıyla açıklamaya çalışmanın tuhaflığının farkında olduğu gibi.
Bu eşsiz ve büyüleyici anı kitabında Murnane, hayatının hikâyesini at yarışı merceğinden anlatıyor. Hem bir sosyal tarih hem de keyif verici bir otobiyografi olarak Acı İçin Bir Şey, edebiyat ve yarış severler için bir ziyafet vadediyor.

MASALCI – MARIO VARGAS LLOSA

Üniversitedeki parlak geleceğini elinin tersiyle iten Saúl, yazgısını Amazon ormanlarında soyu tükenmekte olan ilkel bir kabileyle mi birleştirmiştir? Machiguenga kabilesinin herkesten sır gibi sakladığı Masalcı, Saúl olabilir mi? Kendini Floransa’ya, Dante’nin, Leonardo’nun, Botticelli’nin dünyasına atan Perulu bir aydın, bir sanat galerisinde rastladığı bir fotoğraftan yola çıkarak, eski arkadaşı Saúl’un izini sürecektir. Bir yönüyle Dostoyevski’nin Budala’sındaki Prens Mışkin’i, bir yönüyle Kafka romanlarından bir kişiliği anımsatan Saúl, Mario Vargas Llosa’nın bugüne kadar yarattığı en çarpıcı, en olağandışı karakterlerden biri. Romanlarında çağdaş dünyanın toplumsal ve ruhsal haritasını çıkaran yazar, Masalcı’da, yitirdiğimiz bir dünyaya, kökenlerimizin dünyasına götürüyor bizi.

20. YÜZYILDA NE OLDU? – PETER SLOTERDJJK

Çağdaş düşünür Peter Sloterdijk’in 20. yüzyılı tarihsel ya da ideolojik bakış açılarına başvurmadan önceki yüzyılın bizlere miras bıraktığı yükleri, öğretileri ve umutları farklı perspektiflerden irdelediği kitabı 20. Yüzyılda Ne Oldu?, Mustafa Tüzel’in çevirisiyle Tellekt’ten çıktı.

Sloterdijk, insanlık tarihine savaş, kıyım ve devrimleriyle damgasını vuran aşırı yüklü bu yüzyılı alışıldık tarihsel ya da ideolojik bakış açılarıyla ele almaz; çünkü kendi deyişiyle olaylara ve ideolojilere odaklanarak 20. yüzyılı anlamak olası değildir. Sloterdijk’a göre 20. yüzyılın baskın motifi, hakikati burada ve şimdi dolaysızca harekete geçirme iradesi olarak kendini gösteren şeydir.

20. Yüzyılda Ne Oldu?’da geçmiş yüzyılı anlamak için ekonomiden felsefeye tüm alanlarda tümden yeni yaklaşımlara gereksinim olduğunu öne sürüyor Sloterdijk. Okurlar, Antroposen’in anlamı, insanların evcilleştirilmesi, denizin önemi, küreselleşmenin felsefi veçheleri gibi bir dizi ilgili konunun yanı sıra Derrida ve Heidegger’in siyaseti üzerine de yeniden düşünmeye davet ediliyor bu okumayla.

ZAMAN/ZEHİR/ZUHUR-GEÇMİŞİN TİYATRAL TEMSİLİ

Beliz Güçbilmez’in Antik Yunan’dan beri süregelen Batılı tiyatro geleneğine özenen Türk tiyatrosunun çocukluğunu ve bir nevi ergenlik sancılarını dışarıdan, detaycı bir bakış açısıyla analiz ettiği Zaman/Zemin/Zuhur – Geçmişin Tiyatral Temsili, Kolektif Kitap’tan çıktı.

Güçbilmez; Zaman/Zemin/Zuhur’da Osmanlı’dan köklenen, Tanzimat’la birlikte geçmişinden kopmaya niyetli üstelik Batı tiyatrosuna öykünen gerçekçiliğiyle, yeni kurulan cumhuriyetin gölgesinde filizlenen Türk tiyatrosunun bebek adımlarının peşine düşüyor.

“Geçmişinden kaçan toplum, o geçmişi yok saymanın yolunu bulmuş, tiyatrosunda, üstelik de gerçeği temsil etmeyi vaat eden “gerçekçi” tiyatrosunda geçmişle hiç ilgilenmemiş, yekpare bir an’da, dondurulmuş bir zaman’da ve salt bir “satıh”a dönüşmüş zemininde, kendini, ansızın zuhur eden hikâyelere tutturmuştur. Öyleyse gerçekçi Türk tiyatrosu kendini derinliksiz, iki boyutlu bir satıh olarak kurdukça, anlattığı hikâyeyi ona yaklaşmadan, kişilerini canlandırmadan dışardan anlattıkça, sadece görünümü, sathı ya da dışıyla ilgilenen bir zâhirperest’e dönüşmüş; Araba Sevdası’nın züppesi Bihruz’un ruhunu hiç durmadan şâd etmiştir.”

What's your reaction?