Haftanın Kitaplığı – 15 Ocak 2023
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
YAŞADIKLARIM BELLEĞİMDE UĞULDUYOR – SEMİH GÜMÜŞ
Semih Gümüş kırk yılı aşan yazarlık serüveninin sonunda anılarıyla ve anılarının her köşesine sinen edebiyatla, kitaplarla, kendine özgü düşüncelerle karşımıza çıkıyor. Yazarın ilkgençlik yıllarında karşılaşıp benimsediği siyasal görüşleri, tam içinde yaşadığı zor yıllar, hayat algısı, arkadaşlar, arkadaşlıklar, yazarlar, dergiler, yayınevleri. Edebiyat dünyamızın ve yayıncılığımızın yakın tarihinde küçük bir gezinti yaptığımız bu yazılarda çağımızın güncel sorunlarını da önemli bir birikimin içinden okuyoruz. Bu arada doğa ve insan ilişkisini, insanın doğaya ettiklerini doğanın içinden bir gözle anlatıyor Semih Gümüş.
PANDORA’NIN KUTUSU – OSAMU DAZAI
Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, sıradışı hayatıyla da meşhur Osamu Dazai Pandora’nın Kutusu’nu intiharından üç yıl önce kaleme aldı. Diğer birçok eseri gibi otobiyografik öğeler taşıyan romanda Dazai İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’da bireyin yaşadığı buhrana ve umut arayışına ayna tutuyor.
İkinci Dünya Savaşı sona ermiş, Japonya yenilmiştir. Hasta ve gelecekten umutsuz bir adam, tıpkı o sıralarda ülkesinin yapmaya çalıştığı gibi hayatını yeniden inşa etmek zorundadır. Tarlakuşu lakaplı bu genç adam herkesin takma isimler kullandığı bir sanatoryumda ilginç bir hasta ve hastabakıcı topluluğuyla geçirdiği günleri arkadaşına yazdığı mektuplarla anlatır. Günler geçtikçe Tarlakuşu umutlanma cesaretini gösterecek ve ölüm arzusu yerini yaşama isteğine bırakacaktır.
GÜNEŞİN ÇEKİRDEĞİ – JOANNA SINISOLA
Ösistokratik Finlandiya Cumhuriyeti’nde iki tür kadın vardır: üremelerine izin verilen itaatkâr eloiler ve zeki, bağımsız fakat “zararlı” genlerini aktarmamaları için kısırlaştırılmış morloklar.
Vanna, eloi görünüşüne sahip bir morloktur. Gerçek bir eloi olan ve kısa süre sonra kayıplara karışan kız kardeşi Manna’ya yardım etmek için para kazanmak zorundadır. Böylece Jare ile birlikte acı biber adı verilen, illegal bir uyarıcı maddenin alım satımına başlarlar. Jare, amacı dünyanın en acı biberini üretmek olan tuhaf bir dini grupla anlaştığında, ticaret yöntemlerini değiştirip kırsala taşınırlar. Acı biber gerçekten söylendiği kadar tehlikeli midir? Finlandiya nasıl bu hâle gelmiştir? Vanna, kardeşini bulabilecek midir, yoksa biber bağımlılığı onun sonu mu olacaktır?
Tuhaf kurgunun etkileyici bir örneği olan Güneşin Çekirdeği’nde sosyal eleştiri ile heyecan dolu bir kaçış ve arayış hikâyesi ustaca harmanlanıyor.
“Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü kitabını akla getiren, tüyler ürpertici bir roman.” –The Washington Post
“Büyüleyici olay örgüsü ve gerilim ögeleriyle Güneşin Çekirdeği, okuru politik ortamının ve çarpıcı duygusal öyküsünün içine kolaylıkla çekiyor.” –Kirkus
YEDİ YILDIZ TAŞI – BRAM STOKER
Genç avukat Malcolm Ross, bir gün sabahın erken saatlerinde uykusundan uyandırılır. Yeni tanıştığı güzel Margaret’ın babası, tutku dolu bir Eski Mısır bilgini olan Abel Trelawny kendi malikânesinde saldırıya uğramıştır. Ross, olan biteni anlamak ve sevdiği kadının yardımına koşmak için hemen yola çıkar. Günler boyunca baygın yatan Trelawny’nin başında nöbet tutarlar. Malikânenin her köşesi Eski Mısır’ın kutsal mezar eşyaları, bibloları ve değerli taşlarıyla doludur. Saldırıyla ilgili ortaya çıkan tuhaf gerçekler, evin kasvetli ve büyülü atmosferi içeridekileri yavaş yavaş etkisi altına almaya başlar. Fakat gizem, kendi attığı düğümleri vakti gelince tek tek çözecektir. Gotik edebiyatın ünlü klasiği Dracula’nın ölümsüz yazarı Bram Stoker, Yedi Yıldız Taşı’nda Eski Mısır’ın mezar taşları, hiyeroglifleri, mumyaları, tanrıları ve tüyler ürpertici ritüellerinin üzerine yıldızların ışığını tutuyor. Aşağı dünyalardan yukarı dünyalara… Mezar çukurlarından takımyıldızlara…Sembollerden anlamlara…Ölümden dirilişe…Bütün sırlarından soyunan “gerçeğe” doğru çağırıyor: Büyük Deney’e hazır mısınız?
SEN ÇOK SEVERSİN BU YEMEĞİ – AN YU
“Hareket etmeyi bıraktığımızda gideceğimiz yere vardık demektir. ”
Eserlerinde İngilizceyi tercih eden Çinli genç yazar An Yu, ilk romanı
Sen Çok Seversin Bu Yemeği ile ilk kez Türkçede.
Pekin’de bir sonbahar sabahı… Ciya Ciya yalnızca birkaç dakika önce kahvaltı masasında tatil planları yaptığı kocası Çen Heng’i küvette ölü bulur. Bu beklenmedik ölüm kadar tuhaf bir şey varsa o da küvetin yanında gözüne ilişen gizemli çizimdir. Gördüğü şeyi aklından bir türlü çıkaramayan genç kadın, aklıyla oyun oynayan esrarengiz bir yaratığın peşine takılıp yapmam dediği şeyleri yapacaktır. Barmen Leo ile yası, aşkı, cinselliği ve evliliği sil baştan tanımlaması ise yaşayacağı aydınlanma yanında henüz hiçbir şeydir.
An Yu, okuru Pekin’in yüksek binaları ve kadının hâlâ ikinci planda bırakıldığı orta sınıf aileler arasında dolaştırıp Tibet’e uzanan büyülü gerçekçi bir yolculuğa çıkarıyor.
Farklı sofralara buyur edileceğiniz ve tek bir yemeğin nasıl olup da geçmişin kilidini açabildiğini göreceğiniz bu kitapta suya da doyacak, su dünyasına dalacaksınız.
Son sayfayı da çevirdikten sonra kendinize bir lale buketi hediye etmek isteyeceksiniz.
“Günümüz Pekin’inde, bir kadının kendini gerçekleştirmesinin zarif ve rüya gibi öyküsü.”
Daily Telegraph
“Tuhaf ve sinematik, yakından izlenmesi gereken bir yazar.”
Stylist, “2020’nin En İyi Kitapları”
UYUMSUZ DEFNE KAMAN’IN MACERALARI: ATEŞ – BUKET UZUNER
Mardin’de, nedeni bilinmeyen bir yangında Gazeteci Defne Kaman, yanında bir çocukla kaybolur. Onu aramak için Mardin’e gelen Umay Ninesi ve dostları, Defne Kaman’ın öksüz sığınmacı çocuklara öğretmenlik yaptığı için bir süredir tehdit edildiğini öğrenirler. Sınır Tanımayan Doktorlar, Sınır Tanımayan Gazeteciler ve Mardinlilerin katıldığı zorlu arama macerası, bu eşsiz şehirde her adımda karşılarına çıkan Mezopotamya (Mitleri) Efsaneleri eşliğinde, Türkiye’de binlerce yıldır yaşamış insanları birbirine bağlayan hikâyeleri hatırlamalarına yol açacaktır.
Buket Uzuner, 21. yüzyılın önemli sorunu iklim değişikliğini merkeze aldığı “Tabiat Dörtlemesi”nin ATEŞ romanında, kadim geleneklerimizde şimdi unutulmuş ‘tabiata saygılı insan’ modelini günümüze taşıyarak modern bir Türkiye Mitolojisi kuruyor.