Haftanın Kitaplığı – 25 Aralık 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

İKİ KEZ ÖLEN ADAM – RICHARD OSMAN

Richard Osman’a “yılın yazarı” ödülünü kazandıran polisiye romanı Perşembe Günü Cinayet Kulübü‘nün devam kitabı İki Kez Ölen Adam, Cengiz Yücel’in çevirisiyle Bilgi Yayınevi’nden çıktı.

“Bir sonraki perşembe geldi.
Elizabeth eski bir meslektaşından, uzun geçmişleri olan bir adamdan mektup aldı. Adamın peşinde birileri var ve bu yüzden Elizabeth’in yardımı gerekiyor. Adamın hikâyesi, çalıntı elmaslar, şiddet eğilimli bir gangster ve çok büyük bir hatayı içeriyor.
Ölümler artmaya başlayınca Elizabeth katili yakalamak üzere Joyce, İbrahim ve Ron’un da yardımına başvuruyor.
Peki ya katilin yanında elmasları da bulurlarsa? Bu da işin ödülü olmaz mı? Ama bu sefer yetmişlerinde dört kişiyi gözünü kırpmadan öldürebilecek acımasız bir katille karşı karşıyalar.
Katil onları bulmadan, Perşembe Günü Cinayet Kulübü katili -ve elmasları- bulabilecek mi?”

MANYETİK ALANLAR – ANDRÉ BRETON, PHILIPPE SOUPAULT

Tzara 1920’de Zürih’i kapatıp Paris’e geldiğinde, Breton ve arkadaşları, adı konmamış olsa da, Paris Dada’yı çoktan başlatmışlardı. Lautréamont, Roussel ve Vaché’nin büyük etkisi altındaydılar, önlerine çıkanı yazı aracılığıyla yıkıp geçmekten başka bir şey yoktu akıllarında. Manyetik Alanlar 1919 yılında André Breton ve Philippe Soupault tarafından otomatik yazı tekniğiyle yazıldı. O an kafalarından ne geçiyorsa onu sözcüklere dökmekten hiç çekinmediler, bilinçdışının herkese açık, ortaklaşa kullanılan bir mecra olduğunu ilan ederek.

KIŞ ASKERİ – DANIEL MASON

Viyana, 1914. I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Lucius, yirmi iki yaşında bir tıp öğrencisidir. Cerrahlık yeteneklerini geliştirmek için savaş doktoru sıfatıyla gönüllü olarak askere yazılır. Yüksek donanımlı bir hastanede görev yapmaktır hayali. Ancak Karpat Dağları’nın uzak bir vadisindeki görev yeri tifüs salgınından harap olmuş, kiliseden devşirilmiş derme çatma bir hastanedir. Kendisinden önceki doktorlar kaçmış ve orada bir tek rahibe hemşire Margarete kalmıştır. Hayatı boyunca eline neşter almamış Lucius cepheden getirilen yaralıların uvuzlarını kesip biçerken yardımcısı genç rahibeye âşık olur. Sonra bir gün kışın ortasında baygın bir asker getirilir hastaneye.  Görünürde bir yarası olmayan askerin asıl sorunu aklıyladır. 
Viyana’nın yaldızlı balo salonlarından Doğu Cephesi`nin donmuş ormanlarına; ameliyathanelerden Kazak süvarileriyle gürleyen savaş alanlarına kadar Kış Askeri; savaşın, tıbbın, ailenin, tarihin büyük gelgitlerinde aşkı bulmanın, hataların ve telafi fırsatlarının hikâyesidir.

EŞYALARIN PATRİYARKASI / DÜNYA KADINLARA NEDEN UYMAZ – REBEKKA ENDLER

Rebekka Endler’ın eşyaya sinmiş olan erkek egemenliğine dair yeni bir farkındalığa davet ettiği, verili kabul ettiğimiz yapılı çevreye feminist bir gözle baktığı kitabı Eşyaların Patriyarkası- Dünya Kadınlara Neden Uymaz?, Çiğdem Canan Dikmen’in çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan çıktı.

Eşyaların Patriyarkası; sadece ofis mobilyaları ya da kot pantolon gibi günlük eşyaların değil, kamusal alanı oluşturan mimari, altyapı ve ulaşım düzenlemelerinin de, hatta Batı tıbbında uygulanan teşhis ve tedavi yöntemlerinin bile erkeklere göre belirlendiğini gösteriyor. Endler; “Kadınlar neden tuvalet sırasında daha uzun beklemek zorunda kalıyor?”, “Elektrikli aletleri neden erkekler daha rahat kullanıyor?”, “Bilgisayar oyunlarının büyük çoğunluğu neden erkeklerin ilgilerine, heveslerine hitap ediyor?”, “Maddi dünyamızı, bütün eşyamızı şekillendiren tasarımcı, patriyarkanın ta kendisi olabilir mi?” gibi soruların peşinden gidiyor.

“Tasarım, bizim fikirlerimize verdiğimiz biçimdir. İnsan yapımı olan her şey tasarlanmıştır. Hem maddi dünyanın eşyalarını -arabalar, seks oyuncakları, matkaplar, bisikletler, kıyafetler gibi- hem de sosyal tasarım gibi -kamusal alan, şehir planlaması, ayrıca dil, yasalar ve politika- maddi olmayan şeyleri içerir. […] Bu kitap, dünyanın neden şu anda olduğu gibi olduğu ve neden pek çok insana uymadığı hakkında. Ve onu değiştirmek için ne yapabileceğimiz hakkında. Bu, çiçekli elbisenin öyküsüdür, tıpkı futbol ayakkabılarınınki gibi; video oyunlarının, seksin ve dinin öyküsü.”

SAATİNE BAKAN ADAM – HİLMİ YAVUZ

Hilmi Yavuz’un otobiyografik, fantastik ve yer yer felsefi bir parodi olarak okunmasını olanaklı kılan yeni kitabı Saatine Bakan Adam, Everest Yayınları’ndan çıktı.

Yavuz bu kitabıyla TaorminaFehmi K.’nın Acayip SerüvenleriKuyu gibi postmodern anlatılarına 30 yılın ardından bir yenisini ekledi. Yavuz anlatılarında, bir edebi kurmaca tipi olarak postmodern anlatının bütün imkânları, koşulları ve kriterlerini kullanıyor, sınıyor ve arka planda klasik ve modern romana dair tartışmalara kapı aralıyor.

DOKTOR SHIMAMURA’NIN TİLKİLERİ – CHRISTINE WUNNICKE

Genç doktorun bu görevi, onu histeri çalışmaları yapan diğer bilim insanlarına götürür ve hayatına damga vuran bir tecrübeye dönüşür. Doğu ile Batı’yı, deha ile deliliği, bilim ile batıl inancı buluşturan Doktor Shimamura’nın Tilkileri, nörolog Dr. Shimamura’nın dolambaçlı hikâyesini ele alıyor ve onun Japonya’nın farklı inanışlarla bezeli yörelerinden Avrupa’ya uzanan yolunu izliyor. Paris’teki amfilerden Viyana’nın balo salonlarına, tilkilerden kadınlara, histeriden amneziye sıçrayan bu romanda Christine Wunnicke, tarihsel bir figürü kurmaca gerçekliği içerisinde yaşama döndürüyor.

Charcot’dan Breuer’e, Freud’dan Tourette’e ve Babinski’ye varana değin psikiyatriye yön vermiş pek çok tarihsel figürü içeren anlatısıyla Doktor Shimamura’nın Tilkileri, kadınlara atfedilen arazlara, kültürel benzerliklere ve ayrılıklara, en çok da modern psikiyatrinin başlangıç günlerine dair zekice kurgulanmış, oyuncaklı ve esprili bir metin.

BULUTUN İÇİNDEN BİR SES – DENTON WELCH

Genç bir adam yortu tatilini geçirmek üzere kaldığı pansiyondan çıkar, bisikletine atlar, bir yerde mola verir, ardından korkunç bir trafik kazası geçirir. Bulutun İçinden Bir Ses harikulade bir biçimde edebiyatta eşine az rastlanan bir şeyi, roman kahramanının bedeniyle aniden ve iradesi dışında değişen ilişkisini konu edinir. Uzun ve acılı iyileşme dönemi onu sadece bedenini değil, çevresindeki insanları, tabiatı, nesneleri, manzaralarla olan ilişkisini de sınamaya, yeniden tarif etmeye götürecektir. Her acı bedensel acıların keskinliğiyle anlatılabilir, anlatılmalıdır.

What's your reaction?