Haftanın Kitaplığı – 23 Ekim 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
MEDYA GERÇEĞİ – NOAM CHOMSKY
Yıllar önce, zavallı bir kuşun petrole bulanmış, çaresiz görüntüsü karşısında dehşete kapılıp lanetler yağdıracak kadar hassas olduğumuz günlerde, çoğu kadın ve çocuk 100 bine yakın insanın gökyüzünden yağan bombalar altında ölümünü, sıcak odalarımızda kahvemizi yudumlayıp havai fişek gösterileri gibi izlemiştik. Anlaşılan Guy Debord’’un 1968’’lerde öngördüğü “Gösteri Toplumu” gerçekleşmişti. 11 Eylül saldırısının hemen ardından ABD’nin bir “cezalandırma eylemi” olarak giriştiği Afganistan operasyonu, Şaron’’un bütün pervasızlığıyla Filistin şehirlerini yakıp yıkması ve Arafat’’ı kuşatma altında tutmasının yanı sıra “Irak operasyonu” o günlere hem ne kadar uzak hem de ne kadar yakın olduğumuzu gösterdi. Bu süreç içinde, medyanın “rızanın üretilmesi”ndeki ve “güdümlü gerçeklik yaratılması”ndaki rolü hiç değişmedi. Medya daha incelikli yöntemlerle düşmanları şeytanlaştırırken, yandaşlarını melekleştirmekten vazgeçmedi. Medyanın sermaye ve iktidarla ilişkisi her geçen gün tarafların meşruiyetini daha çok kemiren bir sorun olarak ortaya çıktı. Noam Chomsky, bu kitabında, medyanın hükümet, sermaye ve elit kesimlerle sıkı fıkı bağları ve çıkar ilişkileri temelinde işleyiş mekanizmasını, özellikle Ortadoğu, Filistin ve Nikaragua’’dan zengin örneklerle gözler önüne sermektedir.
PERSONEL – OLGA RAVN
Gelecekte bir zamanda, mürettebatı insan ve insansılardan oluşan bir uzaygemisi, dünyadan kilometrelerce uzaktaki bir gezegene keşif gezisine gönderilmiştir. Bir komite, 18 ay boyunca, mürettebat ve çalışanların gezegende bulunan nesnelerle kurdukları ilişkilerle ilgili bir soruşturma yürütür. Çünkü gemideki steril ortam ve koşullardan oldukça farklı yapıları olan bu nesneler mürettebat üzerinde beklenmedik duyumsal etkiler yaratmaktadır. Her iki kesimin üyelerinde de yaşam, ölüm, ölümsüzlük ve aidiyet gibi konularda ciddi sorgulamalar başlayınca, olaylar yavaş yavaş kontrolden çıkar. Olga Ravn’ın Danimarka’da 2020’de yayımlanan sıra dışı romanı birçok dile çevrildi ve 2021 Uluslararası Booker Ödülü ile Ursula K. Le Guin Ödülü finalistleri arasında yer aldı. Yakın gelecekteki dünyaya yönelik ilginç bakış açıları ve eleştiriler getiren, ayrıca eleştirmenler tarafından bilimkurgu başyapıtlarıyla karşılaştırılan Personel, aynı zamanda varoluş üzerine derin bir tefekkür olarak da okunabilir.
AZİZ AYYAŞ EFSANESİ – JOSEPH ROTH
Avusturyalı yazar Joseph Roth’un yapıtlarında önemli bir yer tutan yersiz yurtsuzluk temasının temelinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çöküşü ve Avrupa’da faşizmin yükselişi yatar. Roth, 1933 yılında Hitler’in iktidara gelişiyle, o sırada yaşadığı Almanya’yı terk ederek ömrünün son yıllarını sefalet içinde geçirdiği Paris’e göçmüştü. Aziz Ayyaş Efsanesi, 1939 yılında ölümünden hemen önce tamamladığı son yapıtıdır. Politik açıdan kendini tehdit altında hissettiği, otel köşelerinde ekonomik sorunlarla boğuştuğu, dostlarının ve meslektaşlarının ölümüyle sarsıldığı bu sürgün günlerinde, kendi kişisel trajedisini gamsız, tasasız ve parlak bir modern “efsaneye” dönüştürmüştür. Roth, köprü altlarında yaşarken, birkaç gün içinde yaşam koşullarını değiştiren bir dizi mucizeyle karşılaşan berduş Andreas’ın “büyülü” öyküsünde, Yahudi kökenine karşın Katolikliğe de büyük önem verdiğini anıştırır.
ÖLÜM AKLIMDASIN/MOMENTO MORI – NEDİM GÜRSEL
“Herkes kendi içinde taşıyor ölümünü, meyvenin çekirdeği kabuğunun altında sakladığı gibi; ne var ki hakkında hiçbir şey bilmiyor. Sevdiklerimizin, yakınlarımızın ölümlerini kendi ölümümüz gibi yaşadığımız da doğru değil. İnsan yalnız ve sadece kendi ölümünü ölüyor.”
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayabilir mi insan? Yoksa sonsuzluğun iç karartıcı tekdüzeliğinden bunalıp ölümü mü gözler? Bitmeyen anlam arayışımız ölümü sürekli ertelemek, belki de yenmek için midir?
Kafka’dan Camus’ye, Dostoyevski’den Tolstoy’a, Sadık Hidayet’ten Borges’e, Samuel Beckett’ten Anadolu erenlerine, Yunan mitolojisinden kutsal kitaplara kadar, kimi zaman kendi deneyimlerinden de yola çıkarak ölümün izini sürüyor Nedim Gürsel.
YAĞMUR VE AY ÖYKÜLERİ – AKINARI UEDA
18. yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen isimlerinden Akinari Ueda’nın en tanınmış eseri olan Yağmur ve Ay Öyküleri, birbirinden bağımsız dokuz fantastik öyküden oluşuyor. Doğaüstü varlıkların başrolde olduğu, kökleri Çin ile Japon hayalet anlatılarına dayanan bu ürkütücü öyküler yüzyıllardır Japon okült edebiyatının en iyi örnekleri arasında gösteriliyor. 1953’te Japon yönetmen Kenci Mizoguçi’nin ödüllü filmi Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Öyküleri’ne de esin veren kitapta Akinari Ueda tahtını geri almak isteyen bir kralın intikamcı hayaletinin, eski eşinin ruhu tarafından takip edilen bir adamın, balığa dönüşen ve avlanmaktan kaçmaya çalışan bir keşişin ve iblisler, goblinler ve hayaletlerle dolu karanlık diyarların öykülerini anlatıyor.
ÜÇ – ANN QUIN
Genç bir kadın, sallantıdaki evliliklerini sürdüren Ruth ve Leonard’la birlikte yaşamaya başlar. Kitapta yalnızca S diye anılan bu genç kadın bir gün intihar eder ve çift, onun geride bıraktığı günlükler, ses kayıtları ve görüntülerle meşgul olur ama yapbozun parçaları bir türlü birbirine uymaz.
Ann Quin Üç’te kimi zaman noktalama işaretlerinden feragat ederek, kimi zaman günlük sayfaları veya ses kayıtları dökümleri iliştirerek metni eğip büker ve kendi kalıbına sokar. Bunun sonucunda Virgina Woolf’un iç dünyasına, Anna Kavan’ın karanlığına, Fransa’daki Yeni Roman’ın tavrına, Samuel Beckett’in “sayıklama”larına olan edebi yakınlıkların hemen fark edilebileceği ama özgünlüğünü alabildiğine koruyan bir roman ortaya çıkar. Üç, 1973’te, otuz yedi yaşında, tıpkı roman kahramanı gibi hayatına son veren Ann Quin’in sağlığında yayımlanan dört kitabından biri.
TEORİNİN CİNİ/EDEBİYAT VE SAĞDUYU – ANTOINE COMPAGNON
Bir metni edebi metin yapan nedir? Eserin anlamı yazarın tekelinde midir? Kurmaca gerçekliği taklit mi eder? Okurun metinde yeri var mıdır? Üslubu meydana getiren nedir? Bir eseri anlamak için muhakkak yazıldığı bağlamı bilmek mi gerekir? Evrensel edebi değerler var mıdır? Teorinin Cini bu kilit sorular etrafına kurulmuş bir kitap. Amacı modern edebiyat teorisinin, özellikle de Fransız yapısalcılığının bu konulardaki temel tezlerini “sağduyu”yla, yani edebiyat konusunda sahip olduğumuz yaygın fikirlerle karşı karşıya getirmek, çarpıştırmak, bu şekilde teoriyi eleştirmek ve sonunda hem teorinin hem sağduyunun hakkını vermek. Kitap edebiyat teorisinin, dolayısıyla da edebiyat incelemelerinin 20. yüzyılda katettiği yola dair açık seçik bir panorama da sunuyor. Edebiyatı önemseyen herkese…