Haftanın Kitaplığı – 16 Ekim 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

ONLARI BEN ÖLDÜRDÜM – SUAT DERVİŞ

Suat Derviş bu kitapta yer alan roman ve öyküleriyle bizi yeniden esrarlı, tekinsiz bir dünyada dolaştırıyor. Daha önce Kara Kitap adlı derlemede yer alan “Buhran Gecesi”, “Ne Bir Ses Ne Bir Nefes” ve “Fatma’nın Günahı”ndaki gibi, burada da aşk uğruna işlenen cinayetler, şeytana uyanlar, kâbusla gerçeği birbirine karıştıranlar, karanlık geceler, puslu mezarlıklar, lanetli mumyalar, en gizli, en mahrem günahlar var.

Bu derlemede yer alan “Onları Ben Öldürdüm”, “Mumya”, “… Hikâyesi” ve “Bakışlar” 1929-33 yılları arasında kaleme alınmış, Türk edebiyatında korku türünün öncü eserleri. Bu metinlerde insan kalbinin ve ruhunun en karanlık, en bilinmez dehlizleri var. Kıskançlık, nefret, pişmanlık gibi duyguların insanları nasıl birer canavara dönüştürdüğünü anlatıyor Suat Derviş. Karakterlerini baştan çıkaran, onları birer deliye, katile çeviren şeytanlar, habis ruhlar, kalplerinin muammalarında saklanıyorlar.

SAKLI İNSAN – ANDREY PLATONOV

Yirminci yüzyılın önemli Rus yazarlarından Andrey Platonov’un dokuz öykü ve iki denemesini içeren bu derlemeyi, Günay Çetao Kızılırmak’ın güzel çevirisiyle okurlarımıza sunmaktan mutluluk duyuyoruz.

“Sonbaharın son demlerinde ihtiyar her zamanki gibi ötede duran keman kutusunun üzerine bir serçenin konduğunu gördü. Müzisyen, küçük kuşun henüz uyumamış, üstelik şu akşam vakti geçim derdine düşmüş olmasına şaştı. Gerçi sırf gündüz çalışarak karın doyurmak zordu artık: Tüm ağaçlar kış uykusuna çekilmiş, haşereler ölmüş, şehir toprağı çıplak ve aç kalakalmıştı çünkü atlar nadiren geçiyor ve kapıcılar peşlerinden derhal temizliyordu bıraktıkları gübreyi. Sahiden de bir serçe güzün yahut bir kış günü nasıl doyurmalıydı karnını?

“Serçe kutunun ötesini berisini bir güzel teftiş etti ve işine yarayacak hiçbir şey bulamadı. O zaman ayacıklarıyla bozuklukları kıpırdattı, gagasıyla en küçük bronz kapiği aldı ve kim bilir nereye uçtu. Demek ki boşuna gelmemişti – ne olursa olsun bir şey almış sayılırdı! Varsın yaşasın, didinsin, onun da bir şekilde geçinmesi gerek.”

GO USTASI – YASUNARI KAWABATA

Go oyununun geleneğine göre oyuncu ölüm döşeğindeki babasının yüzünü göremeyecek bile olsa, kendisi Go masasına devrilecek kadar hasta bile olsa, müsabaka gününe sadık kalmak zorundaydı.Go, kurallarını anlaması basit, ustalaşması bir ömür süren bir oyundur. Siyah ve Beyaz taşların bir tahta üzerinde birbirini kuşatmaya çalıştığı bu strateji oyunu, Japon ruhunun ve düşünce yapısının cevherine sahiptir. Go Ustası, bizi son yaşayan usta Hon’inbo Shusai’nin mağlubiyetsiz hayatının son müsabakasına götürür. Go geleneğinde yetişmiş usta artık yaşlıdır, hastadır; rakibi Otake ise bir makine gibi hızlı, agresif ve randımanlı bir tarza sahiptir. Japonya’nın büyülü manzarasının ortasındaki bir kaplıca otelinde başlayan bu neredeyse alegorik karşılaşma, tam altı ay sürecektir.İki rengin, iki insanın ve iki kuşağın ötesinde bir yere, evrensel bir hakikate göz kırpan Go Ustası, yaşamını sanatına adamış bir adamın yazgısıyla ve tarihteki yeriyle yüzleşmesinin öyküsü.

KRİSTAL BAHÇE – GÜRSEL KORAT

Gürsel Korat Kristal Bahçe’de, edebiyatın yazarından yayıncısına, tarihçisinden okuruna dek tüm “taraflarına” ve kavramlarına incelikle, sözünü sakınmadan dokunuyor. Kendisini de bir yazar olarak merceğe koyan Gürsel Korat yeni maddeler ve monogramlarla zenginleştirilmiş bu basımda yine o “kristal bahçede” özenli adımlarla dolaşıyor.
Stendhal, Kırmızı ve Siyah’ta, Saint Real’in: “Bir roman yol boyunca dolaştırılan aynadır,” sözünü anar; bu, klasik roman tanımıdır. Ben günümüz romanını kırık bir aynaya benzetiyorum, buna yapılan eleştiriyi de. Yol boyunca gezdiğimiz doğrudur, ancak yol boyunca dolaştırdığımız ayna kırılmıştır, etrafta kırık cam parçaları ve kristaller vardır. Olaylar bu kez her kırık parçada ayrı ayrı yinelenir, bu parçalara toptan bakınca da gerçeği biçim değiştirmiş, farklılaşmış halde görürüz. Stendhal’den yola çıkarak naziremi yazabilirim artık: “Roman, toplumun, insanların ve düşlerin içinde gezindiği kırık bir aynadır.”

TOPLUMUN ÇOCUĞA İHANETİ – ALICE MILLER

“Geleneksel terapinin çocukluğa bakışının kışkırtıcı bir eleştirisi… Bu patlamaya hazır bir kitap. Bu kitaptan, kendisi ve ebeveynleriyle ilişkisi hakkında yeni keşifler yapmadan çıkacak birini hayal bile edemiyorum.”Nancy Evans, “Glamour” Sigmund Freud’un dürtü teorisine yönelik temel bir eleştiri olan bu kitapta, Alice Miller çocuk istismarının acımasız gerçekliğini tüm dünyanın dikkatine sunarak “geleneksel” çocuk yetiştirme yöntemleri hakkındaki düşüncelerimizi tamamen değiştiriyor. Vaka öykülerini, edebiyat eserlerini, rüyaları ve Franz Kafka, Virginia Woolf, Gustave Flaubert ve Samuel Beckett gibi kişilerin hayatlarını inceleyerek çocukların “fantezilerinin” ardındaki acı gerçekleri ortaya koyuyor.  Toplumun Çocuğa İhaneti, insan doğasının gelişimine çok yönlü bir ışık tutan son derece önemli bir çalışma.

YUNUS: BİR HAYALPERESTİN HİKÂYESİ – SERGIO BAMBAREN

Hayat denen bu yolculukta bize yol gösteren kalbimizin sesidir. Hedeflerimize ulaşmak için sadece harekete geçmekle kalmamamız, aynı zamanda hayal kurmamız gerekir! Sadece planlamakla kalmamalı, aynı zamanda inanmalıyız! Yunus cesaretin, kendi korkularımızla, kendi sınırlarımızla mücadele etmenin hikayesi. Bize hayatın gözle göründüğünden daha fazlası olduğunu gösteren, onu ancak kendi kurallarımıza uyarsak keşfedebileceğimizi hatırlatıyor bu kitap. Dünyanın çok sık unutulan gizemlerini ortaya çıkaran bir umut hikayesi sunuyor. Hayallerinizi takip edin, içinizdeki sesi dinleyin ve Daniel Dolphin’in sizi harikalarla dolu bir yolculuğa çıkarmasına izin verin!

What's your reaction?

tr_TRTurkish