Haftanın Kitaplığı – 14 Kasım 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz.

FASULYE AYIKLAMA SANATI ÜZERİNE BİR TEZ – WIESLAW MYSLIWSKI

Çağdaş Leh edebiyatının önde gelen isimlerinden Myśliwski’nin Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez romanının adsız müzisyen başkarakteri gizemli konuğuyla sürdürdüğü monologda hayatının muhasebesini yapıyor. Tek bir günde gerçekleştirilen fasulye ayıklama etkinliği boyunca devam eden bu monologda savaş sırasında yaşadığı travmalı dönemleri, gençlik sanrılarını, tutkularını, “öğrenme ve oradan oraya göçme” yıllarını, gurbetteki ekmek kavgasını ve en sonunda yurda dönüşünü anlatıyor.
 
“Sağduyu iyidir, güzeldir… Ama gerçekte nedir? Başka ne söyleneceğini bilmediğinizde söylediğiniz şeydir.”

İnsan hayatında kaderin ve talihin rolü üzerine düşünen, acıyı, kederi, gülüşü, umudu, düşleri içselleştiren bir tür “felsefi komedi” olarak nitelenebilecek Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez’de Myśliwski’nin ustalığı, kolay çözümler ya da avunmalar aramak yerine felsefenin hiç de asık suratlı olmayan doğasını açığa çıkarabilen bir dille, pek çoğuna yanıt bulamayacağının bilincinde olduğu en hayati soruları ardı ardına sıralamaktan geri durmayışında ve gizemle dalga geçebilmesinde kendini gösteriyor.

(Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez 2007 yılında Polonya’nın en önemli edebiyat ödülü Nagroda Literacka “Nike”ye değer görüldü.)

Wiesław Myśliwski bir “star”ın zıddı – televizyona çıkmıyor, kitleyi eğlendirmiyor. Basitçe düşünüyor ve roman yazıyor. -Dariusz Nowacki, Newsweek

Wiesław Myśliwski edebiyatın antropolojinin bir parçası olduğunu düşünen az sayıdaki yazardan biridir. İnsan deneyiminin bütünlüğünden söz ederken, en önemli olan yerine, olan biten her şeyi anlatmak ister. Böyle bir monologdan ortaya çıkabilecek hikmet, teklifsiz bir dille aktarılan bir hikmet olacaktır. Hani Descartes birden ortaya çıksa, bu konuda “Fasulyeleri ayıklıyoruz, öyleyse varız” derdi herhalde. -Przemysław Czapliński

Diyebilirim ki fasulyelerin ayıklanması 30 yıldır başıma dert olmuştur. Bildiğiniz gibi, insanların güneşin altında bir yandan fasulye ayıklayıp, bir yandan farklı konularda sohbet etmeleri bir komşuluk ilişkisi biçimiydi. Günlük olaylar, eski zamanlar, hayaller, hayaletler, şimdiki ve sonraki dünya, Tanrı, bireysel ve ortak deneyimler hakkındaydı bu sohbetler; insanlar bilgeymiş gibi davranırlar, felsefe yaparlardı, kısacası sınır yoktu, sözcükler insanları her yöne götürürdü. Herkes katılırdı bu eyleme, kadınlar, erkekler, yaşlı ve genç insanlar, hatta çocuklar bile. Bazen düşünürüm de, belki de fasulyeler sadece bu amaçla büyük miktarlarda ekilir, zira bu kadar çok fasulye yediğimi anımsayamıyorum. Ve çocukluğumdaki bu geleneği anımsayarak, onun sözel yapısını, bir kitap yazmanın yapısına nasıl dönüştüreceğimi düşünmeye başlamıştım.
Wiesław Myśliwski, Polityka 17/18, 29 Nisan-6 Mayıs 2006

FOÇA MEKTUPLARI – AHMET ÖNEL

“Zeytin gövdesine dokunmanın bir efsun barındırdığını düşünüyorum (…). Sonuçta, bir gövdeye dokunuyorum ve yepyeni bir insan oluyorum. Yüklendiğim bu gizli enerjide yeni öyküler, yeni suretler, yeni sesler, yeni dizeler karşılıyor beni. Bir zeytine dokunmak eski bir kitabın ağır ve tozlu kapağını aralamaktan farklı değil. Sözcüklerin bittiği yerde aklın çizgiye teslim olmasını anlamak da mümkün. Akıl yol gösteriyor ve bellek biriktiriyor.”

Usta yazar Ahmet Önel yıllardır yaşadığı Ege’nin o güzel sahil kasabası Foça’dan bu kez mektuplarıyla çıkıp geliyor. Önel, her biri birbirinden keyifli yazılarında yalnızca Foça’yı anlatmakla kalmıyor, okuduklarını, izlediklerini, insan ilişkilerini, gözlemlerini, kısacası bütün bir dünyayı kendi prizmasından süzerek yazılarına aktarıyor.

KUŞLARIN FELSEFESİ – ELISE ROUSSEAU

Yaşamın sağduyulu ustaları kuşların, doğallıkları ve hafiflikleriyle bize söyleyecekleri çok şey var. Yeter ki onlara kulak verelim.

Ömrünü kuşları izleyerek geçirmiş Fransız kuş bilimci Philippe J. Dubois ve filozof Élise Rousseau, kuşların yaşamlarından ilham almış yirmi iki küçük hayat dersi ile bizi –evrimin tepesinde olduğunu düşünerek kendini “dünyanın efendisi” ilan eden bizi!– önce kendimiz üzerine düşünmeye, sonra da kanatlarımızı açmaya davet ediyor.

15 dile çevrilen Kuşların Felsefesi’ni okurken kızılgerdanın neden kartaldan daha cesur olduğunu, kuzey denizkırlangıcının bize “yola çıkmak” hakkında neler öğretebileceğini ve –yeşilbaş ve penguenin göstereceği üzere– sevmenin en iyi yolunun akıldan mı yoksa kalpten mi geçtiğini keşfedeceksiniz. Doğanın ritmini duymamızı sağlayan, hayatı nasıl yaşayabileceğimize dair taptaze bir bakış açısı kazandıran bir kitap bu.

“Nefis, büyülü, çarpıcı. Artık kuşları eskisi gibi görmem mümkün değil.” -Peter Wohlleben, Ağaçların Gizli Yaşamı’nın yazarı.

DÖNGÜ’DEN HİKAYELER – SIMON STALENHAG

Döngü’den Hikayeler

EŞSİZ BİR BİLİMKURGU. BENZERSİZ ÇİZİMLER.

1954 yılında İsveç hükümeti dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısının inşası için girişimlere başladı. Tesisler 1969 yılında tamamlandı. Araştırma istasyonu, kırsal bir bölge olan Mälaröarna’nın derinliklerine konuşlanmıştı. Yerel halk, bu teknolojik mucizeye Döngü diyordu.

Simon Stålenhag’ın, İsveç’in 1980’ler banliyölerini olağanüstü makineler ve sıradışı yaratıklarla süslediği çizimleri internette ilk kez görücüye çıktığı andan itibaren büyük bir ilgiyle karşılandı. Anlattığı çocukluk maceralarındaki eski model arabaların ve işçi tulumlarının oluşturduğu arka plan çizimlerine eklediği gizem dolu makineler ise hem tanıdık hem de bir o kadar farklı bir atmosfer yarattı.

Bu kitapta Stålenhag’ın olağanüstü çizimlerine, yıllardır bu makinelerin gölgesinde yaşayan yerli halkın tuhaf öyküleri de eşlik ediyor. Döngü’nün toprakları olarak bilinen bu bölge, gençliğini orada geçiren insanların anıları ve notlarıyla yeniden hayat buluyor.

“Arkadi ve Boris Strugatski’nin başyapıtı Uzayda Piknik’tekiyle mukayese edilebilir bir dünya: Teknoloji her yerde ama unutulmuş, terk edilmiş ve yeniden keşfe hazır.”

–io9

“Terk edilmiş bir devlet bilim projesinden geriye kalanlar. Bu kitaptaki çoklu dünyaların savaşında dinozorlara bile yer var.”

–The Guardian, “En iyi 10 distopya listesinden”

OBUR TAVŞAN TİKİ – AÇELYA DURAN

Sanatçı Açelya Duran, bu öğretici ve tatlı masalı çocuklar için hem yazdı hem de resimledi. Keyifle okuyacaksınız.

Obur Tavşan Tiki arkadaşlarıyla birlikte huzurlu bir ormanda yaşıyor. Ormanda tüm hayvanlar işlerini de oyunlarını da paylaşıyorlar, fakat tavşanımız hem obur hem de tembel. Tiki, ilkbahar partisi için müzik yapma görevini üstlenir. Parti başlamadan önce aylak aylak gezip, yapılan yiyecekleri tırtıklar. Tiki, görevini yerine getirmeyince bakalım neler olacak?

What's your reaction?