Haftanın Kitaplığı – 14 Eylül 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz

Metamorfoz İnsan Vücudunda Değişimin Öyküsü – Gavin Francis

“Akıyor bütün varlık, değişiyor, dönüşüyor ne varsa.” OVIDIUS

Yaşamak, sürekli bir değişim hali içinde olmak demek: büyüme, iyileşme, öğrenme, yaşlanma.

Gavin Francis hekimlik hayatı boyunca çok şey gördü: anoreksi kıskacındaki gelecek vadeden hukuk öğrencisi, yasaklı steroidler yüzünden baba olma ihtimalini kaybetmek üzere olan vücut geliştirici, ergenliğin karman çorman fizyolojisi altında ezilen genç, alnının ortasında boynuz çıkmasına rağmen neşesi dinmeyen kadın…

Büyük övgü toplayan kitabı Metamorfoz’da Gavin Francis, hekimlik hayatında bizzat karşılaştığı vakaları, tıp tarihinden, sanattan, edebiyattan ve mitolojiden öykülerle bir araya getirerek, neden insan olmanın özünde değişimin yattığını anlatıyor. Francis’in ellerinde her vaka, kimlik ve tabiatlarımızın biyolojik, psikolojik ve felsefi anlamda keşfi için birer fırsata dönüşüyor.

“Muazzam… Francis tıp tarihini ve tıbbi vakaları aynı rahatlıkla irdeleyerek insanın bedenini ve zihnini değiştirmekte nasıl da  

becerikli olduğunu gözler önüne seriyor.”

SIDDHARTHA MUKHERJEE

“Heyecan verici ve benzersiz. Engin bir zihin ve derin bir insancıllığın ürünü.”

HILARY MANTEL

Güz Dönümü – William Melvin Kelley

ABD’de köleliğin kaldırılmasından neredeyse yüz yıl sonra, siyahlara yönelik ırkçılığın, nefretin, şiddetin ve baskının hız kesmeden sürdüğü bir Güney eyaletinde, siyahi çiftçi Tucker Caliban, “anlam verilemeyen” eylemiyle beyazları dehşete düşürür: Tüm tarlasına tuz döker, ağaçlarını keser, hayvanlarını öldürür, evini ateşe verir ve hiçbir açıklama yapmadan ailesiyle birlikte eyaleti terk eder. Bu sessiz isyan, benzeri görülmemiş bir göçün, tüm siyahların Caliban’ın ardından eyaleti terk etmesine yol açan bir exodus’un fitilini ateşler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Eleştirmenler tarafından “Amerikan edebiyatının kayıp başyapıtı” olarak nitelendirilen Güz Dönümü< /i>’nde Kelley, siyahların hikâyesini, beyazların pek de hoşlanmayacağı bir şekilde, bizzat onların gözünden anlatır. Irkçılığın 60’lı yıllarda da en az şimdiki kadar yakıcı bir sorun olduğu ABD’de, bir siyah tarafından kaleme alınan bu eşsiz romanın görmezden gelinmesi belki de bu yüzden şaşırtıcı değildir.

Güz Dönümü hem ayrımcılığın dehşetli etkilerine, hem de yaşama ve direnişe dair keşfedilmeyi bekleyen bir klasik.

Karanlığa Yolculuk – Paul Leppin

“Paul Leppin, acı içinde yok olan Prag’ın güzide ozanı, sonsuz bir hayal kırıklığının şairiydi…”

Max Brod

“Prag bohemlerinin kralı” olarak tanınan Paul Leppin, Karanlığa Yolculuk’ta adını koyamadığımız bir huzursuzluğu, sebebinibulamadığımız bir bunalımı ve adresini bilmediğimiz bir isyanı anlatıyor. İlk kez 1914’te yayımlanan bu kısa roman, varoluştan ümidini yitirip melankolik bir ruh haline bürünen yirminci yüzyıl insanının portresini şeffaf bir şekilde ortaya koyuyor. Yirmili yaşlarındaki Severin, Prag’ın eski ve yeni dünya arasında sıkışan sokaklarında yürürken, bir yandan ruhsal bir arayışa da çıkar. Varoluşun anlamına ve geçen zamanın bıraktığı ize dair sorgulamalara, değişen şehrin yarattığı nostalji de eşlik eder. Manevi boşluğu dolduramayan bedensel hazların, hayata anlam katmaya çalışan ölümcül arayışların hiçbiri kesin çözüm değildir bu yolculukta. Çöküş kaçınılmazdır. Bir yandan devlet memurluğu yaptığı tekdüze bir iş hayatına sahipken diğer yandan da çalışmalarıyla Çek ve Alman edebiyatları arasında bir köprü kuran Leppin, 1939’da Nazilerin Prag’ı işgal etmesi sonucu Gestapo tarafından tutuklanıp sorguya çekildi. Serbest bırakıldıktan sonra sağlık sorunları arttı ve günün büyük bir kısmını tekerlekli sandalyede geçirmeye başlasa da yazmaya devam etti. Karanlığa Yolculuk, evini arayan bir ruhun, gözünü arayan bir zihnin hikâyesi…

XXin Erkek Kardeşiyim – Fleur Jaeggy

XX’in Erkek Kardeşiyim’de çağdaş Avrupa edebiyatının sıra dışı kalemi Fleur Jaeggy’nin Ingeborg Bachmann, Oliver Sacks gibi dostlarını andığı fragmanvari metinler, olağanüstü bir hayal gücüyle kurguladığı öykülerle bir araya geliyor. Delilik, intihar, saplantı, intikam anlatılarıyla dolu bu öykülerde bir tür hasarlı, hissizleşmiş karakterler geçidine tanık oluyoruz. Yaşamak, yaşatmak ya da ölmek arasındaki ayrımlar sözcük düzeyine indirgeniyor, okur insanın içindeki tedirgin edici boşlukla, yalnızlıkla yüz yüze getiriliyor.

Susan Sontag’ın “harikulade, parlak ve vahşi” sözleriyle nitelediği Jaeggy, gerçek ile gerçekdışı, bilindik ile tekinsiz arasındaki çizgide ustaca ilerlediği hikâyelerde sözde gündelik olanın üstündeki tülü kaldırarak altında yatan çarpıklıkları, insanı yalnızlaştıran toplumun hastalıklı yapısını görünür kılıyor. XX’in Erkek Kardeşiyim, okurları huzursuz dünyalara davet ediyor.

Gölgeler Diyarı – Altay Öktem

Sihriâlem Geçitleri’nde yeni bir diyarın kapısı açılıyor! Yoksa… kapanıyor mu?

Cevap vermek zor, çünkü konu “gölgeler” oldu mu, her şey bildiğinizin tersine dönüşebilir. Çağıl ve Berk bunu kendi gözleriyle görmek üzere! Ne zaman ve nerede açılacağı hiç belli olmayan Sihriâlem Geçitleri, bu kez kahramanlarımızı, gölgelerin yaşadığı Kagenokuni’ye götürüyor. Biraz fen bilgisine bolca soru, merak ve hayal gücü eklenince, çocuklar kendilerini, gölgelerin başınabuyruk kurallarına göre işleyen, karnaval gibi diyarda buluyorlar. Bu kez, tanıdıkları pek çok kimsede onlara eşlik ediyor. Ancak bilmedikleri şey şu: Gölgeleri ne kadar tanıyabilirsiniz?..

Şair, yazar Altay Öktem’in sevilen dizisi “Sihriâlem Geçitleri”nde macera sürüyor! Fantastik diyarlara yolculuklarda, gerçekle hayali birbirinden ayıran gizem perdesi günden güne incelirken, kahramanlarımız kendilerine kurallar, alışkanlıklar ve birbirimizi tanımak üzerine yepyeni sorular soruyorlar.

Uykusuzluk/Günümüz Toplumunda Uyku İhtiyacı Jim Horne

Günümüz toplumunun “uyku yoksunluğundan” şikâyet ettiği açık: yazarın tabiriyle “toplumsal bir insomni” hastalığı çektiğini belirten, bunu dijitalleşen alışkanlıklarımıza, çevrimiçi sosyal ortamlarımıza, çalışma tempomuza dayandıran; hepimizin modern yaşam içinde kronik bir uykusuzluk içinde yaşadığını iddia eden, hatta uykusuzlukla obeziteyi, kalp krizlerini, zihinsel ve fiziksel rahatsızlıkları ilişkilendiren yaygın bir kanı var. Elinizdeki bu kitap bu kanının ne kadar doğru olduğunu inceleyen sağlam bir bilimsel çalışma. Uykular kötüleşmiş, verimsizleşmiş vaziyette, bu kaybın nedenleri ve olası sonuçlarını bilimsel kanıtlarla tartışmaya açıyor bu eser. Dahası bunu uyku üzerine yapılmış bilimsel çalışmaları tarihsel bir şekilde aktararak ve fiziki veya psikolojik rahatsızlıklarla uykusuzluk arasındaki ilişkiyi tüm açılarıyla değerlendirerek yapmakta. Kesin ve anlaşılır bir dille yazılan bu çalışma, gerçek dünyadan alınan örnekleri ve değerlendirmeleri bilimsel deneyler ve öncü çalışmalarla yan yana getiriyor. Bu bakımdan bilişsel, eleştirel ve sosyal psikoloji üzerine çalışan, uykunun sinirbilim ve sosyolojiyle bağlantısını merak eden uzmanlar, akademisyenler ve öğrenciler için olduğu kadar uykunun sosyal ve psikolojik boyutlarını öğrenmeye hevesli tüm okurlar için de değerli bir kitap.

What's your reaction?