Kırmızı Kedi 2018’e Yepyeni Kitaplara Veda Ediyor
Kırmızı Kedi 2018 yılına veda ederken yepyeni kitapları okuyucularla buluşturuyor.
Denizin Tarihi
Peki ne yapılabilir? Çok şey.”
Ancak her şeyden önce denizi tanımak, insanlığın oluşumu, tarihin seyri ve gezegenin kaderi açısından oynadığı rolü bilmek gerekir. Jacques Attali işte böylesi muazzam bir işe soyunuyor. Evrenin oluştuğu ilk anlardan günümüze denizin tarihini anlatıyor. Ekonomik, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel, tarihteki her şeyin, her uğrağın öyle veya böyle denize dayandığını, denizde bittiğini gösteriyor.
Bununla da yetinmeyip, bu aymazlıkla, hoyratlıkla devam ederse insanoğlunu bekleyen büyük felakete dair çözüm önerileriyle birlikte çarpıcı öngörülerde bulunuyor.
Bu kitap kelimenin tam anlamıyla denize atılan bir şişe. Bir imdat çağrısı. Bizlere, yani var olan yegâne kurtarıcılara…
Felaket ve Sair Kısa Oyunlar
Sıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli
Muzaffer Buyrukçu’nun edebiyatımızdaki yerini tam olarak ortaya koyan öykülerinden Sıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli…
Memleketin Özallı yıllarında, küçük bir burjuva ailesinin evindeyiz. Ömer ve Birsen çiftine ‘’çat kapı’’ misafirliğe gelen akrabalar ve küçük yaşamların içine sıkışmış büyük hesaplaşmalar! Sahte gülüşler, ilk dokunuşta akan irinler! Muzaffer Buyrukçu öyle bir sahne kuruyor ki öyküsünde; mutluluk, erotizm, gerilim, kıskançlık, nefret birbirinin peşi sıra çıkıyor karşımıza! Birsen’in düşleri aracılığıyla adeta birer Hieronymus Bosch tablosu çiziyor Buyrukçu!
Ölüler Ansiklopedisi
Çocuktaki Bahçe
Roman ve öykülerinde dilin sınırlarını zorlayarak, Bilge Karasu ile birlikte “İkinci Yeni” şairlerinin genişlettiği yolu açan yazarlardan Feyyaz Kayacan (1919-1993).
Kayacan’ın hayattayken yayımladığı son “düzyazı” metni Çocuktaki Bahçe.
Aynı zamanda tek romanı. Yeldeğirmeni mahallesinin köşesine sıkışmış bir paşa konağı. Bu konağın “pencere”sinden dünyayı izleyen bir çocuk. Ve onun anılarının dehlizlerinde sıradışı bir gezinti Çocuktaki Bahçe. Aslında “şişedeki çocuk”un dilinden imgelerle dolu bir harikalar diyarı.
Kendi ifadesiyle “bir yanı meddah bir yanı Kafka” dediği romanında Feyyaz Kayacan, Kapalıçarşı’ya taş çıkaracak denli renkli dili, ironisi, okurunu hayran bırakan yenilikçi “biçim” buluşları, hiçbir zaman eskimeyecek bir Türkçe şölenine imza atıyor.
Ne mutlu onu okuyacak olana!
Galiba Ben Sanatçıyım
Dil ve Kültür
1953’te, bir deniz kazası sonucu yaşama veda etmişti Suat Yakup Baydur.
Henüz 41 yaşındaydı…
Kuşağının parlak akademisyenlerinden ve daha önemlisi en donanımlı aydınlarındandı.
Filolog ve felsefeciydi.
Antik çağdan Aristoteles, Platon, Solon, Hesiodos ve çağdaşı Walter Kranz, Peterich Eckhart, Clemens Brentano gibi isimlerin eserlerini özgün dilinden Türkçeye çevirmişti.
Onun dil ve Türkçe üzerine söyledikleri hâlâ geçerliliğini koruduğu gibi, sunduğu öneriler dikkate alınsaydı, bugün bambaşka bir kültür ortamında olacaktık…
Hasan Ali Yücel’in “Platon’un akademisinde okumuş antik çağ filozofu gibiydi. Türk kültürünün bugünü ve geleceği için öne sürülmüş yanlış düşüncelere karşı çıkan bir kahramandı,” dediği, Haldun Taner’in “İdeal Türk aydınıydı. Bu ülkenin yetiştirdiği seçme bir değerdi,” sözleriyle andığı Suat Yakup Baydur’un dil üzerine çeşitli makalelerinden oluşan Dil ve Kültür, Türkçe konuşan, yazan, düşünen herkesi ilgilendirecek yazılar içeriyor.