21. Yüzyılın En İyi Siyah Beyaz Filmleri
Film endüstrisi yüz yılı aşkın bir süredir var, ancak filmler üretme şeklimiz sürekli değişiyor. Sinema tarihindeki en büyük teknolojik sıçramalardan biri siyah beyaz filmden renkliye geçişti. Aniden, ekrandaki içerik daha gerçekçi gelmeye başladı ve gri tonlamalı sinematografi büyük ölçüde geride kaldı ama siyah beyaz film yapımcılığı tamamen terk edilmedi, çünkü orijinal sinema tarzında hâlâ seyircinin ilgisini çekebilecek, sinemaya katkı sağlayabilecek çok şey var. Tek renkli görseller benzersiz olmaları ve gerçeklikten farklı olmaları nedeniyle uyarıcıdır. İyi kullanıldığında izleyiciler üzerinde yarattığı etki son derece önemli olabilir. Aşağıdaki liste, genel olarak canlı renklere ve keskin video kalitesine ihtiyaç duyulan bir çağda siyah beyaz görüntülerin güzelliğini sergilemeye devam eden sanat eserlerinin bir geçidi.
İşte, 21. yüzyıldan bugüne kadar çıkmış en iyi siyah beyaz filmler:
1. The Turin Horse (2011)
A torinói ló – The Turin Horse
Turin Atı, Béla Tarr ve Ágnes Hranitzky tarafından yönetilen, János Derzsi, Erika Bók ve Mihály Kormos’un oynadığı 2011 Macar drama filmidir. 3 Ocak 1889’da İtalya’nın Torino kentinde Friedrich Nietzsche, altı numaralı Via Carlo Albert’in giriş kapısından çıkar. Ondan çok uzakta olmayan bir sürücü inatçı bir atla sorun yaşamaktadır. At hareket etmeyi reddeder, bunun üzerine sürücü sabrını kaybeder ve kırbacını kullanır. Nietzsche acımasız sahneye son verir, kollarını atın boynuna dolar ve ağlamaya başlar. Bundan sonra, iki gün boyunca bir divanda, bilincini ve zihnini kaybedene kadar hareketsiz ve sessiz kalır. Film işte bu atı ve sahiplerini hikayenin merkezine alıyor. Bela Tarr’ın ünlü uzun süren sekanslarını kusursuz bir şekilde fotoğraflayan The Turin Horse, usta bir sinemacının son ifadesidir.
2. Tabu (2012)
Tabu, Miguel Gomes’in yönettiği, başlığı F. W. Murnau’nun aynı adlı sessiz filmine gönderme yapan, 2012 Portekiz bağımsız siyah-beyaz drama filmidir. Film, 62. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde yarışarak Alfred Bauer Ödülü ve Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu ödüllerini kazandı. Sağı solu belli olmayan yaşlı bir kadın, onun göçmen hizmetçisi ve toplumsal bilinci yüksek komşusu Lizbon’da aynı apartmanda yaşarlar. Yaşlı kadın hastalanınca öbür ikisi onun geçmişte Afrika’da başından geçen, macera filmlerinden çıkma bir aşk ve suç hikayesini öğrenirler.
3. Blue Jay (2016)
Kaliforniya’daki küçük memleketlerine döndüklerinde tesadüfen tanışan iki eski lise aşkı, ortak geçmişleri üzerine düşünmeye başlar. Yönetmenliğini Alexandre Lehmann’ın üstlendiği filmin başrollerini aynı zamanda filmin senaristi de olan Mark Duplass ve Sarah Paulson paylaşıyor.
4. Roma (2018)
Gravity, Children of Men ve Y Tu Mama Tambien gibi filmlere imza atmış, Oscar ödüllü yönetmen ve yazar Alfonso Cuarón’un bugüne kadarki en kişisel projesi olarak anılan Roma, Meksiko’nun orta sınıftan ailelerin yaşadığı Roma mahallesindeki bir evde hizmetçi olarak çalışan genç Cleo’yu (Yalitza Aparicio) konu alıyor. Cuarón bu filmi kendisini yetiştiren kadınlara bir sevgi mektubu gibi düşünerek hayata geçirmiş. Yönetmen filmde kendi çocukluğunu anımsayarak 1970’lerin çalkantılı siyasi ortamındaki sosyal hiyerarşi ve aile içi çatışmaların canlı ve duygusal bir portresini çiziyor.
5. Cowards Bend the Knee (2003)
Yönetmen Guy Maddin’in kendi hayatından yola çıkan bu kurgu ve biyografi birleşimi, annesi hastaneye kaldırıldığında ve kız arkadaşı Veronica hamile kalıp kürtaj istediğinde hayatı kontrolden çıkan bir hokey oyuncusu Guy Maddin’e odaklanıyor. Başrollerde Darcy Fehr, Melissa Dionisio, Amy Stewart yer alıyor.
6. The Lighthouse (2019)
Sürekli gri olan gökyüzü filmin tamamında solgun bir etki bırakıyor. Zaman ölçülemez hale gelir ve gerçeklikle fantazi arasındaki ince çizgi bulanıklaştıkça filme büyülü bir gerçekçilik özelliği kazandırır. Film iki deniz feneri çalışanının, terden sırılsıklam, ateşli bir rüyanın başlangıcı gibi görünen ıssız bir adaya varmasıyla başlıyor: Wake – Willam Dafoe ve Winslow – Robert Pattinson. Dilleri alkolden ve arkadaşlık eksikliğinden çözülmüştür. İki adam arasındaki sohbet içtikçe hafifleyen öfke ve konuşmalardan oluşan bir kısır döngü haline gelir. Konuşuyorlar. Adada inzivaya çekilerek geçirilen sürenin uzaması ve iki adamın üzerindeki yoğun emek, çılgınlığa sürüklenmeyi tetikler. Gittikçe absürdleşen bir korku rutinini andırır. Wake’in yüzünü buruşturarak ifade ettiği gibi “Sıkıntı, insanları kötü adamlara dönüştürür” ve sonunda can sıkıntısına benzer bir şey, bu adamları karanlık yollara sürükler.
7. The White Ribbon
Başka bir film yapımcısının elinde, ‘Beyaz Kurdele’ filmindeki çocuklar doğrudan kötü adamlar olurdu. Ancak ne Michael Haneke sıradan bir film yapımcısı ne de şiddetin kendisiyle ilgilenmekte. Onun ilgisi burada çok daha derin. Bir Alman çocuk öyküsü olarak başlayan hikaye, giderek şiddetin doğuşunun ve bunun toplum üzerindeki etkilerinin incelemesine dönüşüyor. Bir grup çocuk idealleri mutlak bir ahlaki prensip olarak ele alır ve sonrasında bu prensipler tehlikeli olabilecek bir ideolojiye dönüşür. İlkeler tehdit edildiğinde çocuklar bunun kutsallığını korumak için şiddete başvururlar. Film tartışmasız şekilde korkuyu tetikleyen gelişmede rahatsız edici görsel katman oluşturmak için monokromdan yararlanan yüzyılın en iyi siyah beyaz filmlerden biri.
8. Mank (2020)
David Fincher, 1930’lu ve 40’lı yıllarda Hollywood’da ikonik bir eser olan Yurttaş Kane’in senaristlerinden birinin hayatını özetliyor. Fincher bizi zamanda geriye götürmek için rüya gibi monokrom bir palet kullanıyor ve eski zamanlardaki makara değişiklikleri yanılsamasını yaratmak için çerçevelerin köşelerine küçük daireler koyuyor. Baş kahramanımız senarist Herman J Mankiewicz, “Bir adamın hayatını iki saat içinde anlatamazsınız. Umut edebileceğiniz en iyi şey bir izlenimdir” diyor. Filmin başrolünde Gary Oldman var.
9. Frances Ha (2012)
Filmin izleyici üzerinde enteresan bir etkisi var. Yönetmenlik ilhamını Fransız Yeni Dalgasından alıyor. Film, yeni dalga dönemini anımsatan siyah beyaz; Truffaut’nun filmlerinden müziklerle süslenmiş (“A Gorgeous Girl Like Me” filmindeki tiz tema gibi) ve Leos Carax’ın “Bad Blood”ından ikonik bir sahneyi aynı müzikle, David Bowie’nin “Modern Love”ıyla yeniden yaratıyor. Başlık da bir Yeni Dalga referansı: Jean-Luc Godard’ın “Made in the U.S.A.” adlı eserindeki karakter. Karakterin tam adı filmin son birkaç dakikasına kadar açıklanmıyor, Frances (Ha) Handley – yeni adresinin kapısının yanındaki panele tam olarak sığmayan bir kağıt parçasının üzerine adını yazar.
10. The Artist (2011)
Baş rollerinde Jean Dujardin ve Bérénice Bejo rol aldığı yönetmeninin ise Michel Hazanavicius olduğu 2011 yapımı Fransız filmidir. Hikâye 1927 ve 1932 yılları arasında Hollywood’da aktörlerin çöküşünü aktrislerin yükselişini konu almaktadır. Film Altın Küre Ödüllerinde En İyi Film, Dujardin ise En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanmıştır. 2012 yılında (84. Akademi Ödülleri); En İyi Film, En iyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kostüm Tasarımı ve En İyi Müzik dallarında Oscar ödülü aldı.
11. Persepolis (2007)
Marjane Satrapi’nin dört ciltlik çizgi roman serisinden uyarlanan film, Vincent Paronnaud’un illüstrasyonları ve ortak yönetmenliği aracılığıyla statik görüntülere hayat veriyor. Doğası gereği otobiyografik, anlatımında özgün bir film. Devrim öncesi İran’daki düzenden farklı, sabit fikirli hayatlar yaşayan kadınlara ve bireylere yönelik acımasız muamelenin gerçekçi bir anlatımı. Film Marjane’in çocukluğundan genç bir kadına kadar olan gelişiminin izini sürüyor. Onunki yetişkinlerin bacaklarının etrafında koşan, Bruce Lee’den ilham alan dövüş sanatı pozları veren ve gençliğinde Iron Maiden’ı dinleyen büyüleyici bir karakter; ailesi tarafından hoşgörüyle karşılanırken ülkesinin kısıtlamalarının kurbanı olmayı reddeden biri olarak memleketi onun için düşmanca bir yere dönüşüyor.
12. Nebraska (2013)
Huysuz, oldukça yaşlı ve alkolik bir baba büyük piyangoyu kazandığına dair bir mektup alır. Büyük ödülü almak üzere uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Siyah-beyaz çekimlerle dört eyaleti geçerek yolda pek iyi anlaşamasalar da oğlu eşlik edecektir. Nebraska aile hayatının hikayelerini, Amerika’nın kalbinden anlatıyor. Yönetmen koltuğunda Alexander Payne’in oturduğu filmin senaristi Bob Nelson. Başrol oyuncuları ise Bruce Dern, Will Forte, June Squibb.
13. Mula (2014)
Filipinli auteur Lav Diaz’ın ‘Norte, Tarihin Sonu’nun devamı olan bu yapım, dönemin cumhurbaşkanı Ferdinand Marcos’un ülkeyi askeri kontrol altına almasına kadar geçen üç yıllık süreçte Filipinler’in küçük bir köyündeki yaşamlarına yakından bakıyor. Düşük kontraslı siyah-beyaz, telaşsız bir tempoda, kasvetli bir alt tonla ve çok uzun sekanslarla çekilen film olabildiğince sürükleyici.
14. Control (2007)
Control, yönetmen Anton Corbijn’in 2007 tarihli filmidir. Joy Division grubunun 23 yaşında intihar ederek hayatına son veren vokalisti Ian Curtis’in biyografisini içermektedir. Film gösterime girdiği tarihte Cannes Film Festivali’nde açılış filmlerinden biri olarak gösterilmiştir.
15. Aferim! (2015)
Aferim, Radu Jude’un Romanya’nın Eflak bölgesinde geçen ve çingene köleliğinin az bilinen korku dolu tarihini araştıran bir film. Bir miktar kara mizah tarihi anlatıyı aydınlatıyor. Sonsuzca eleştirilen bu konuya karamsar bir şekilde bakmak yerine toplumdaki ikiyüzlülüğü, dini dogmatizmi ve insani çılgınlığı ortaya koyar. Acımasız şakalarla dolu keskin anlatım, esareti o kadar çarpıcı bir şekilde anlatır ki karşılaştıkları zorlukları ve duygusal çalkantıları mükemmel bir şekilde yansıtır; örneğin bir çingene kölenin hararetle ağlayıp “Bizi satın alın, bizi açlıktan kurtarın!” demesi gibi.
16. Tanrı Olmak Zor (2013)
Bir grup bilim insanı, yerel bir medeniyete yardım etmek için Arkanar gezegenine yolculuk eder. Bilim insanlarının amacı kendi tarihlerine göre Orta Çağ döneminde olan medeniyete yardım etmektir. Ancak hiçbir koşulda şiddet kullanmamaları ve kimseyi öldürmemeleri gerekiyordur. Yönetmenliğini Aleksey German’ın üstlendiği filmin oyuncuları Leonid Yarmolnik, Aleksandr Chutko, Yuriy Tsurilo.
17. In Search of a Midnight Kiss (2007)
Sevgiyle çiçek açan bir şehir olan Los Angeles’ı vurgulayan monokrom bir ortamda modernliğin bir kesiti sunuluyor. Film kıvrak bir zekayla ve mizahın eşiğine gelen çaresiz bir aşk arayışıyla örülmüş. Film, en masum durumlarda sizi kahkahalara boğacak, acı verici derecede ciddi konuşmalarla sizi şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor. Filmin anlık anlarında romantik bir komedinin alt tonu görülebiliyor. Film giderek yoğunlaşan olay örgüsüyle gözlerinizi ayırmanızı zorlaştırıyor ve karakterlere kök salma isteği uyandırıyor ve sonunda filmin başlığında da belirtildiği gibi gece yarısı öpücüklerini almalarını umuyor.
18. Embrace of the Serpent (2015)
Ormanın derinliklerinde, tek başına, halkından geriye son kalan, güçlü Amazon Şamanı Karamakate yaşar. Karamakate, yıllar süren yalnızlıktan sonra, son derece güçlü, rüya görmeyi öğreten kutsal bitki Yakruna’yı arayan Amerikalı bilim adamı Evan’ın gelişiyle sarsılır. Beraber Amazon’un kalbine yolculuğa çıkarlar. Yönetmenliğini Ciro Guerra’nın üstlendiği filmin oyuncuları Nilbio Torres, Antonio Bolívar, Yauenkü Miguee, Jan Bijvoet, Brionne Davis.
19. The Day He Arrives (2011)
Bir kadının, eşinin iş seyahatine gitmesine müteakip, arkadaşlarıyla geçirdiği zamanı ve sohbeti konu edinen film aslında Hong Sang-soo’nun anlatı dünyasının tipik örneklerinden.
20. Mutual Appreciation (2005)
Filmin zoraki kahramanı, yirmili yaşlardaki Alan, New York’a kendine yeni bir müzik grubu kurmaya gelir. Aslında sadece bir davulcu bulmaya razıdır. Yönetmen Andrew Bujalski.
21. The Man Who Wasn’t There (2001)
1940’ların Kaliforniya’sında berber Ed Crane (Billy Bob Thornton) hayatından son derece memnun değildir. Karısı Doris’in (Frances McDormand) sadakatsizliğini öğrendiğinde, bu anı bir şantaj planı hazırlamak için kullanır. Ancak plan korkunç bir şekilde ters gider ve Ed’in elinde düşünmesi gereken başka sorular kalır.
22. ‘A Girl Walks Home Alone at Night’ (2014)
İran’ın Bad City adlı şehrinde tuhaf şeyler yaşanmaktadır. Bu hayalet kasabada fahişeler, uyuşturucu bağımlıları, kadın tüccarları ve daha birçok sefil ruh kol gezmektedir. Ölümün ve umutsuzluğun kol gezdiği bu kasabada bir kadın vampir, kasabanın azılı suçlularının peşine düşer…
Arash, babasının uyuşturucu bağımlılığı yüzünden arabasını bir torbacıya kaptırmıştır. Kendisi de bir torbacı olan Arash, arabasını geri almaya gittiğinde adamın öldürüldüğünü görür. Adam, “Kız” adında, şehri lanetli insanlardan arındırmayı amaçlayan bir vampir tarafından öldürülmüştür. “Kız” bir yandan Arash’ın babasını da takip etmektedir. Çılgın bir parti sonrası yolları kesişen ikili, ummadıkları bir aşk yolculuğuna çıkar.
İran’ın ilk Vampir Western’i olan Ana Lily Amirpour’un filmi spaghetti western, çizgi roman, korku filmleri ve İran Yeni Sineması’nı bir araya getiriyor. Sergio Leone’nin gerilim unsurları David Lynch’in tuhaf gerçeküstücülüğüyle buluşuyor! Yönetmen: Ana Lily Amirpour Oyuncular: Sheila Vand, Arash Marandi, Marshall Manesh
23.’Sin City’ (2005)
Robert Rodriguez’in Frank Miller’ın neo-noir çizgi roman serisinden uyarlamasında, birbiriyle gevşek bağlantılı dört aşk, ihanet ve şiddet hikayesi, Günah Şehri’nin köhne göbeğinde ortaya çıkıyor.
24. ‘Passing’ (2021)
Rebecca Hall’un ilk yönetmenlik denemesi, siyah beyaz fotoğraflar da dahil olmak üzere pek çok açıdan belirgin bir şekilde vintage hissi veren oldukça cesur bir karakter çalışmasıdır. Bununla birlikte, filmin ırkçılık ve kültürel kimlik temalarıyla güzel bir şekilde bağlantılı olduğu için estetik basit bir hileden daha fazlasıdır. Bu temalar etrafında dönen tartışmaların siyah beyazdan daha fazlası olduğunu kanıtlayan, incelikle hareket eden bir filmde hoş bir dokunuş.
25. ‘Cold War’ (2018)
İkinci Dünya Savaşı sonrası Polonya’sında müzisyen Wiktor (Tomasz Kot), bir halk müziği topluluğu için seçmelere katılır. Katılımcılardan biri olan Zula (Joanna Kulig) hemen dikkatini çeker ve sonunda ikisi birbirlerine aşık olurlar. Sonraki on yılda, aşkları geçmişlerindeki şeytanlar ve günümüzün zorlu siyasi iklimi tarafından sınanıyor ve bu durum, sonsuza dek birlikte olup olamayacaklarını merak etmelerine neden oluyor.
26. C’mon C’mon (2021)
Tamamı siyah-beyaz olarak çekilen bu film, son projesi üstün yetenekli çocukları içeren bir belgesel yapımcısının (Joaquin Phoenix), babası manik döneme girdiği bipolar bozuklukla mücadele eden, zeki, bir o kadar da hassas küçük yeğeni (Woody Norman) ile kurduğu bağı anlatıyor.
27. Belfast (2021)
Belfast, Kenneth Branagh’ın yazıp yönettiği 2021 yapımı siyah-beyaz bir komedi-drama filmidir. Filmin başrollerinde Caitríona Balfe, Judi Dench, Jamie Dornan, Ciarán Hinds, Colin Morgan ve yeni oyuncu Jude Hill yer alıyor. Branagh’ın “en kişisel filmi” olarak nitelendirdiği film, 1960’larda Kuzey İrlanda’nın Belfast kentindeki kargaşanın ortasında genç bir çocuğun çocukluğuna odaklanıyor.Belfast‘taki sosyo-politik gerilimler tırmandığında ve yaşadıkları barışçıl mahallede bile şiddet patlak verdiğinde, Buddy’nin pastoral çocukluğu kabusa dönüşür. Ailesi geleceklerini güvence altına almak için mücadele ederken Buddy, bu kaos ortamında çok çabuk büyümek zorunda kalır.