21. Yüzyılın En İyi Korku Filmleri
İşte, yeni bin yılın başından bu yana her yılın en iyi korku filmi.
Annabelle: Creation (2017)
Oyuncakçı Samuel (Anthony LaPaglia) ve eşi Esther (Miranda Otto), lanetli bebek Annabelle’i kilitledikten sonra büyük evlerini Rahibe Charlotte ve yanındaki yetim kız çocuklarına açarlar. 12 yıl önce kaybettikleri küçük kızlarının acısını bu şekilde hafifletmeyi düşünmüşlerdir. Ancak bu tam da Annabelle’in aradığı fırsattır, şeytani güçleriyle Janice’i (Tabitha Bateman) etkisi altına alır ve evdeki herkes için korku dolu gün ve geceler böylece başlar.
Under the Shadow (2016)
Hikaye İran-Irak savaşı sırasında Tahran’da geçiyor. Shideh, kocası zorunlu görev için başka bir şehre gönderildiğinde, devam eden bombardımanların yol açtığı tehlikeye rağmen kızıyla birlikte evlerinde kalmakta ısrar eder. Fakat insanların birer birer terk ettikleri apartmanda yalnız kalan anneyle kızı sadece savaş uçakları değil, bir hayalet de tehdit etmeye başlar.
The Witch (2015)
17. yüzyılda İngiltere’de yaşayan William ve Katherine çifti, beş çocuğuyla birlikte ıssız bir ormanın içerisinde hristiyan kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir şekilde yaşamaktadır. Aile düzenleri ise beklenmedik garip olayların ortaya çıkmasıyla sarsılmaya başlar. Yeni doğan çocukları Sam, ardında hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolur, büyük kızları Thomasin ilahi sesler duyduğuna inanmaktadır, ikizleri ise tuhaf kafiyeler mırıldanmaya başlar. Bu durumlar ailenin başına gelecek büyük felaketlerin başlangıcı olur. Robert Eggers’in yazıp yönettiği filmin oyuncu kadrosunda Anya Taylor-Joy, Ralph Ineson, Kate Dickie ve Harvey Scrimshaw gibi isimler bulunuyor.
A Girl Walks Home Alone at Night (2014)
İran’da bulunan Bad City kasabası dünyanın geri kalanından soyutlanmış, suçla örülü bir yerdir. Özellikle de gece çöktüğünde kasaba, fahişeler, uyuşturucu satıcıları ve kadın tüccarlarının olur. Ancak bu tekinsiz kabanın sokaklarında geceleri yapayalnız gezinen bir başka figür daha vardır; bir kadın vampir, kasabayı tüm lanetlerinden arındırmak için suçluların peşine düşer. Arash ise şu hayatta belki de en kıymetli varlığı olan klasik arabasını, uyuşturucu bağımlısı babasının borçları nedeniyle satan genç bir adamdır. Arash bir gece arabasını sattığı kişiden geri almak için evine gittiğinde adamın ölmüş olduğunu fark eder. Böylece, olay mahalinde tüm soğukkanlılığıyla bekleyen vampir “Kız” ile aralarındaki tuhaf ilişki başlamış olur…
Ana Lily Amirpour ilk uzun metrajlı filminde Yeni İran Sineması’nı türler arası bir yolculuğa çıkararak senenin en ses getiren yapımlarından birine imza atıyor. Filmin başrollerinde başlıca rollerini ise Sheila Vand, Arash Marandi ve Marshall Manesh paylaşıyor.
The Conjuring (2013)
Konusunu gerçek bir hikayeden alan Korku Seansı, doğaüstü olayları inceleyip aydınlatmaya çalışan dünyaca ünlü çift Ed ve Lorraine Warren’ın karşılaştıkları ürkütücü bir vakayı ele alır. Ed ve Lorraine Warren bir gün Perron ailesinden bir telefon aldıklarında hayatlarının en korkutucu görevine atıldıklarının farkında değildir. Perron ailesinin gözlerden uzak çiftlik evi nedeni bilinmeyen karanlık bir varlık tarafından kuşatılmıştır ve bu nedenle de hayatları tam bir kabusa dönüşmüştür. Bu vakayı çözebileceklerine inanan deneyimli Warren çifti, ne kadar şeytani bir varlıkla karşı karşıya olduklarını çok geç fark edeceklerdir…
Filmin başrollerini Yetimhane filminden tanıdığımız Vera Farmiga ve Prometheus’un yıldızlarından Patrick Wilson paylaşıyor. Oyuncu kadrosunda Joey King, Ron Livingston ve Lili Taylor’ın da eşlik ettiği filmin yönetmeni ise ilk Testere filmine imza atan James Wan.
Sinister (2012)
Ellison Oswalt isimli bir suç yazarı, romanına malzeme toplamak için işlenen korkunç cinayetleri araştırmak üzere, eşi Tracy ve iki çocuğuyla birlikte ülkenin bir ucundan diğerine seyahat eder. Kiraladıkları dairede daha önce yaşayan tüm hane halkı öldürülmüştür. Ellison evin tavan arasında gizemli bir kutu bulur. Bulduğu bu kutunun içinden bir adet projektör ve onlarca video kaseti çıkar. Kasetleri izlemeye karar verir ve karşılaştığı sonuç tüyler ürperticidir. Karşısına çıkan şey daha önce burada yaşayan ailelerinin işkence ve ölümlerini kayda alındığı snuff filmlerdir. Kanı donan Ellison cinayetlerin ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmaya karar verir.
Yapımını Paranormal Activity filminin yapımcılarının yürüttüğü filmin yönetmen koltuğunda The Exorcism of Emily Rose filmiyle tanıdığımız Scott Derrickson bulunuyor.
Final Destination 5 (2011)
Ölüm, bu sefer bir grup iş arkadaşını şirket gezisinde yakalıyor. Sam (Nicholas D’Agosto) henüz otobüs seyahatleri devam ederken, içinde kendisinin, arkadaşlarının başına büyük bir felaket geleceğine dair bir öngörüyü hisseder. Yolları üzerindeki köprünün çöktüğünü gören Sam, en azından çevresindeki mesai arkadaşlarını, dostu Peter (Miles Fisher) ve sevgilisi Molly’yi (Emma Bell) ölümün elinden kurtarmaya çalışır.
Azrail’in gençlerin peşinden koşturmasını izlediğimiz serinin 5. bölümü Avatar’ın da görsel efektlerini yapan Steven Quale’e emanet. James Cameron’la uzun dönem çalışmış ve Titanik, Terminatör 2: Mahşer Günü gibi filmlerin görsel efektlerinde imzası olan Quale, bu ilk kişisel projesinde aynı zamanda 2010 yapımı Elm Sokağında Kabus filminin de senaristi olan Eric Heisserer’le çalıştı.
‘Son Durak’ serisinin beşinci filminde, en son televizyonlarda The Walking Dead ile seyrettiğimiz Emma Bell, ve Heroes’tan Nicholas D’Agosto’nun yanı sıra serinin artık ikonu hâline gelmiş Tony Todd ve televizyon dizilerinden tanıdığımız Miles Fisher, Arlen Escarpeta, Jacqueline MacInnes-Wood, Courtney B. Vance ve David Koechner gibi isimler öne çıkıyor…
Insidious (2010)
Sadece 1 milyon dolara mal olmasına rağmen sadece ülkesi ABD’de 60 milyon dolara yakın hasılat yapan senenin korku olayı Ruhlar Bölgesi, Testere, Dead Silence ve Death Sentence gibi filmlerle janrada rüştünü ispatlayan James Wan’ın imzasını taşıyor. Astral yolculuk olarak bilinen fenomeni, ürkütücü biçimde gözler önüne seren film, genç çift Josh ve Renai’nin, üç çocuklarıyla birlikte yeni bir eve taşınmasıyla başlıyor.
Evde yaşanan tuhaf olaylar, Renai’ye evin hayaletli olduğunu düşündürür ve genç kadın kocasını taşınmaya zorlar. Bu sırada oğulları Dalton doktorların anlam veremediği bir komaya girer; tüm vücut fonksiyonları yerinde olmasına rağmen uyanamamaktadır.
Aile yeni evlerine taşınmasına rağmen olaylar devam etmektedir; gece gündüz eşyalar yer değiştirmekte, kapılar açılıp kapanmakta ve etrafta tuhaf sesler duyulmaktadır. Josh, bu olanlara inanmasa da karısının ve annesinin eve medyum çağırmasına izin verir. O andan sonra olanlar ise en çok kendisini şaşırtacaktır.
Drag Me to Hell (2009)
Los Angeles’ta hırslı bir bankacı olan Christine Brown hem iş hem de özel yaşamında çok mutludur. Bir profesör olan erkek arkadaşı ile huzurlu bir hayat yaşayan Christine’ın rahatı gizemli bir banka müşterisi tarafından bozulur. Mrs. Ganush isimli bu tuhaf yaşlı kadın, evi için girdiği borcun tarihini uzatmak için Christine’in yardımına başvurur. Ancak Christine patronunun gözüne girebilmek için, zor durumda olan kadını reddeder. Hüsrana uğramış yaşlı kadının Christine için düşündüğü bir intikam planı vardır: Genç kadını en korkunç kara büyülerden biriyle lanetler. Christine’in hayatı peşine dolanmış kötü ruhla tam bir cehenneme dönecektir.
Let the Right One In (2008)
Sürekli hor görülen bir ergenin kankası vasıtasıyla hayattan, kaderden ve berbat okul arkadaşlarından hesap sormasının hikayesi “Gir Kanıma”. Son dönem korku sineması örneklerinden klişe kullanmaması ve bir hayli özgün içeriğe sahip olmasıyla öne çıkan “Låt den rätte komma in”, Stockholm’ün varoşlarında annesiyle birlikte yaşayan küçük Oskar’ın tuhaf hikayesini anlatıyor. Kahramanımız Oskar, sık sık da şehir dışında yaşayan babasını ziyarete gitmektedir. Arkadaşları tarafından çoğu zaman aşağılanan ve sürekli alay edilen bir çocuk olan Oskar öc alacağı günlerin hayalleriyle yaşamaktadır. Bir gece soluk benizli bir kızla tanışan Oskar, Eli adındaki bu “değişik” kızla çok yakın arkadaş olur. Birlikte güzel zaman geçirseler de Eli’ın bir sırrı vardır. Bir vampir olan Eli, Oskar’la arasındaki arkadaşlığa bunu yansıtmasa da zamanla ikilinin başına büyük dertler açılır. Son dönem Kuzey Avrupa sinemasından çıkan en çarpıcı yapıtlardan biri olan ‘Gir Kanıma’, sanat sinemasıyla vampir filmleri janrının başarıyla harmanlandığı yapımlardan biri.
The Mist (2007)
Stephen King’in aynı isimli romanından uyarlanan dizi, zarasız görünen sis dalgasının küçük bir kasabayı korkunç bir yere çevirmesini anlatıyor.
Pan’s Labyrinth (2006)
İspanya’da faşist iktidarın tüm vahşetinin gölgesinde yalnız bir kız çocuğu olan Ofelia, sadist eğilimleri olan babasının etrafındakilere yaptığı tüm eziyetleri bizzat gözlemlemektedir. Bu küçük kız çocuğunun gerçeklikten kaçabileceği tek yer kendi hayal gücüdür. Ofelia, gerçeklikte bulamadığı huzuru, hayallerinde aramaya başlayacaktır. Bu esnada vahşet ise tüm sertliğiyle Ofelia’nın çevresinde vuku bulmaya devam edecektir.
Guillermo del Toro’nun gösterildiği sene Cannes’da dakikalarca ayakta alkışlanan yakın dönem başyapıtı, çocukların gözünden savaşın ne kadar sert bir fırtına olduğunu gözler önüne seriyor
The Descent (2005)
Kocası, kızı ve arkadaşları ile birlikte tatile çıkan genç ve hoş bir kadın, trajik bir kazaya şahit olurlar. Aradan bir yıl geçtikten sonra genç kadın yine arkadaşları ile bir gün yürüyüşe çıkar. Bir mağara içinde düşen bir kaya nedeni ile orada mahsur kalırlar. Sahip oldukları donanım yetersizliğinden ötürü hayatta kalmak adına zorlu bir mücadele başlar. Bu sırada da kana susamış yaratıklarla karşılaşırlar. Gruptaki herkes bir takım sebeplerden ötürü birbirleri ile zıt düşerler. Artık herkes tek başınadır. Hayatta kalma yolunda kendilerinden sorumlu olduklarının farkındadırlar.
Saw (2004)
Filmde son derece sıra dışı bir seri katilin, kurbanlarına yaşamın anlamını ve değerini anlatmak gibi bir takıntısı vardır. Kendilerine ölümcül oyunlar oynayarak hayatta kalma şansı tanımaktadır. İmkan dışı seçimlerde bulunması gereken kurbanlar, ellerinden gelen mücadeleyi verirlerken farkında olmadan yaşamak uğrunda neleri feda edebileceklerine de şahit olmaktadırlar. Bu katilin son kurbanları Adam ve Dr.Lawrence Gordon’dur. Bu adamlar birbirlerini hiç tanımazlar ama gözlerini açtıklarında aynı odadadırlar. Yerde kanlar içinde başka bir yabancı yatmaktadır. Adam kendini başından vurarak intihar etmiştir. İpuçlarını kullanarak neler olup bittiğini çözmeye çalışırlar. An itibari ile sekiz saatleri vardır. Bu sürenin sonunda ya içlerinden biri ölecek ya da katil her ikisini de öldürecektir.
A Tale of Two Sisters (2003)
Sumi ve Suyon (Su-jeong Lim ve Geon-yeong Mun) zorunlu bir ayrılığın ardından, aylar sonra evlerine geri dönerler. Annelerinin ölümünün ardından, üveyanneleri (Jung-ah Yum) çoktan evlerine yerleşmiştir. Babaları (Kap-su Kim) üvey anneleri ile kızların arasındaki sorunları görmezden gelmekten yanadır. Oysa iki kızkardeşle, üvey annelerinin arasındaki düşmanlık tahmin edilebileceğinden çok daha köklüdür. Anne, baba ve kızların yaşadığı ev, bu düşmanlıktan kaynaklanan tuhaf olaylara sahne olur. Herkesin hafızasından silmek için uğraştığı bir olay, dördünün de hayatını cehenneme çevirecektir.
28 Days Later (2002)
Ölümcül bir virüs, İngiltere’yi tehdit altına almıştır. Bir araştırma laboratuarındaki hastalıklı şempanzelerden yayılan bu virüse yakalanan insanlar zor durumdadırlar. Bu işle mücadele eden kişiler sadece virüsü yok etmek değil, hastalığa yakalananlarla da büyük sorun yaşamaktadırlar. Çare olarak askerler tarafından yönetilen sığınağa taşındıklarında çok başka sorunlar ortaya çıkmaya başlar. İngiltere yapımı filmin yönetmeni Danny Boyle, oldukça başarılı bir iş çıkartmış. Kumsal adlı filmini de uyarladığı romanın yazarı olarak bildiğimiz Alex Garland, filmin senaryo yazarı.
Jeepers Creepers (2001)
Trish ve Derry, springbreak tatillerini geçirmek üzere ailelerinin yanına döneceklerdir. Ancak bu tatili daha keyifli kılmak adını yolu uzatmaya ve başka türden bir tatil yapmaya karar verirler. Florida’da çatıştıkları tuhaf bir kamyoncu, kamyonuyla onları ana yolun dışarısına atar. Bir süre sonra da aynı kamyoncunun, bir insan cesedini bir kanalizasyona attığını görürler. Trish ve Derry, tatili bir kenara bırakıp olayın altını kazımaya karar verirler. Bu kararları onları pek de memnun etmeyecektir.
Final Destination (2000)
Alex lise arkadaşları ile beraber Paris’e gezmeye gitmeye hazırlanmaktadır. 180 numaralı uçağın düşüşünü önceden gören Alex arkadaşlarını uyarır. Uçağa binmenin iyi bir fikir olmadığına ikna eder ve uçak da gerçekten düşer. Böyle bir kazadan kurtulmalarına rağmen arkadaşları garip bir şekilde bir bir ölür.Cinayetlerin yerini ve zamanını önceden sezmeye başlayan Alex ölüme karşı koymaya çalışır.
kapak görseli: Flickr user toastyken
içeriğin hazırlanmasında beyazperde.com, sinemalar.com ve theculturtrip.com sitelerinden faydalanılmıştır.