21. yüzyıl felsefesini şekillendiren 5 kitap
Modern filozoflar hitleri artırmaya devam ediyor ve felsefeye olan ilgi popüler filozoflar sayesinde popüler kültürün bir parçası haline geldi. Bu iyi mi kötü mü zaman ve ironik şekilde felsefi tartışmaların sonuçları gösterecek Aşağıda, bu yüzyıla ait bilmeniz gereken beş modern felsefe kitabından oluşan bir listeyi bulacaksınız.
Kurtarabileceğiniz Hayat: Küresel Yoksulluğu Sona Erdirmek İçin Payına Düşeni Yapmanın Yolları, Peter Singer
Peter Singer faydacılığı desteklemesi ve uygulamalı etiğe odaklanmasıyla tanınan Avustralyalı bir filozof. Hayvan hakları, etkili fedakarlık ve ötanazinin olası faydacı gerekçeleri konusundaki tutumu büyük ilgi gördü ve çoğu zaman eşit ölçüde övgü ve eleştiriyle karşılandı.
Peter Singer, bu kitapta dünyayı toptan değiştirip cennete çevirmek için önümüze ideolojik bir yol haritası koymuyor. Fakat, başka bir alternatif sunarak bize, en zor durumda olan, aşırı yoksulluğa mahkûm edilmiş insanların dünyalarını değiştirebileceğimiz müjdesini veriyor.
Bu, aşırı yoksul insanların dünyalarını iyileştirmek için önce kendi dünyasını, kendi tüketim alışkanlıklarını, kendi önceliklerini değiştirmeyi düşünmek istemeyenler için tehlikeli bir müjde.
Adalet Fikri (The Idea of Justice), Amartya Sen
Amartya Sen, Yetenek teorisi, refah ekonomisi ve 1943 Bengali kıtlığının nedenleri üzerine yaptığı çalışmalarla oldukça saygı duyulan Hintli bir ekonomist ve filozof. 1998’de Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandı. Çalışmaları, Yetenek yaklaşımı da dahil olmak üzere, salt GSYİH’nın ötesinde hükümet politikasının başarılarını ve başarısızlıklarını ölçmeye yönelik yeni yaklaşımları etkiledi.
2009 tarihli The Idea of Justice (Adalet Fikri) adlı kitabı adalet, mükemmellik ve ilerleme konularını ele alıyor. Özellikle Amerikalı filozof John Rawls’un ortaya koyduğu adalet teorisini inceliyor. Dr. Sen, Rawls’un temel fikirlerinin çoğunu savunurken toplumun kusurlu olabilecek mevcut durumları yargılamak pahasına Rawls’un ideal adalet durumuna odaklanmasına karşı çıkıyor.
Onun en pratik çıkarımları adaleti, sahip olduğumuz veya sahip olmadığımız mükemmel bir devletten ziyade ilerici bir kavram olarak düşünmeyi desteklemesidir. Bu kitap Sen’in felsefe, refahın nasıl belirleneceği ve ekonomisinin ardındaki fikirler hakkındaki düşüncelerinin mükemmel bir incelemesini sunuyor.
Hiçten Az: Hegel ve Diyalektik Materyalizmin Gölgesi, Slavoj Žižek
İdeolojinin Yüce Nesnesi kitabıyla felsefe dünyasına deyim yerindeyse bir meteor taşı gibi düşmüştü Zizek. O zamanın felsefi müesses nizamınca artık neredeyse sorgusuz sualsiz kabul edilen varsayımları sarsmış ve dünyayı onu dönüştürme hedefini bir yana bırakmaksızın anlamaya çalışanlar için bir fener ışığı olmuştu. 1990’ların başından bu yana yazdığı birçok kitapta bu çabasını ısrarla ve tutkuyla devam ettirdi. Güncel meseleler hakkında yazdığı kamusal müdahale niteliği taşıyan yazılar, dünyanın dört bir köşesinde verdiği konferanslar, hakkında çekilen belgeseller unutturmuş olabilir ama Zizek bir felsefeci, hem de büyük bir felsefeci. İşte Hiçten Az bu ihtişamı hatırlatacak cinsten bir teşebbüste bulunuyor ve bugünkü ideolojik felsefi alanı meydana getiren dört ana konumun eleştirisine soyunuyor: bir yanda demokratik materyalizm ve söylemsel tarihselcilik; öte yanda bunlara tepkileri oluşturan New Age “Batı Budizmi” ve Heidegger’de doruğuna varan transandantal sonluluk düşüncesi.Zizek “belki de hayatımın esas eseri bu” dediği kitabında, Fichte ve Marx’tan Spinoza ve Badiou’ya, kuantum fiziği ve cinsel farktan bilişselcilik ve dine kadar bir dizi şahsiyeti ve meseleyi kılı kırk yararcasına irdeliyor. Ama tüm bunları kendi teorik çerçevesini de eleştirel bir süzgeçten geçirerek, bir nevi felsefi muhasebe defteri çıkararak yapıyor. Lafın kısası, Zizek düşünmeye ve soru sormaya devam ediyor… Hiçten Az’ın hedefi ise basitçe (ya da o kadar basit olmayan bir şekilde) Hegel’e dönmek değil, (radikal Kierkegaardcu anlamıyla) Hegel’i tekrarlamaktır. Son yol boyunca, (bendeniz, Mladen Dolar ve Alenka Zupancic’ten oluşan) Üçlü Parti’nin teorik çalışmasının ‘yapıbozuma uğratılamaz’ nirengi noktası Hegel-Lacan ekseni oldu: Ne yapıyorsak yapalım, Hegel’i Lacan (ve Lacan’ı Hegel) üzerinden okumanın aşılmaz ufkumuz olduğunu temel aksiyomumuz olarak görüyorduk. Fakat son zamanlarda bu ufkun kimi sınırlılıkları olduğu ortaya çıktı: Hegel’in saf tekerrürü düşünememesi ve Lacan’ın objet a dediği şeyin tekilliğini temalaştıraramaması; Lacan’ın çalışmasınınsa tutarsız bir açılışla sona ermesi: XX semineri Lacan’ın hem nihai başarısını hem de çıkmazını temsil eder-daha sonraki yıllarda bundan çıkmak için ümitsizce çabalamış… ama hepsinden başarısızlığa uğramıştı. Öyleyse bugün nerede duruyoruz? Benim iddiam şuydu ve hala da öyle: Psikanaliz ve Hegelci diyalektik (Hegel’i Lacan, Lacan’ı da Hegel üzerinden okuma yoluyla) etkileşlim içine girerek, birbirlerini kurtarabilir, katılaşmış derilerini soyup hiç beklenmedik yeni bir şekil içinde ortaya çıkabilirler. Kitabın şiarı Badiou’nun şu şiarı olabilirdi: ‘Anti-felsefeci Lacan felsefenin yeniden doğmasının bir koşuludur. Bugün felsefe ancak Lacan’la bağdaştığı takdirde mümkündür.’
Yapabilirlikler Yaratmak – Martha C. Nussbaum
“Kalkınma ve politika dünyasında artık yepyeni bir kuramsal paradigma var. ‘İnsani Gelişmişlik’ ya da ‘Yapabilirlikler Yaklaşımı’ olarak adlandırılan bu model çok basit bir soruyla işe başlar: İnsanlar gerçekte neler yapabilir ve ne olabilirler? Önlerinde ne gibi fırsatlar vardır? İnsan hayatı, doğası gereği, birbiriyle ilintili çok sayıda unsurun bir arada incelenmesini gerektirir, bu nedenle basit gibi görünen bu sorular aslında oldukça karmaşıktır. Zaten modeli cazip kılan özelliklerden biri de bu karmaşıklıktır: insan yaşamının ve insani çabanın kendi karmaşıklığına yanıt verecek donanıma sahip yepyeni bir yaklaşım olması. Her halükârda, modelin sorduğu sorularla insanlar günlük hayatlarında sürekli karşı karşıya kalırlar.”
Günümüz dünyası hâkim kalkınma paradigmasının içine hapsolmuş durumda. Bu kalkınma anlayışında insanlar hesaplanabilir hesaplanması gereken birimler, insan yaşamı ekonomik rasyonalizmin bir nesnesi, insanın en temel ihtiyaçları ise üzerinde pazarlık edilebilir “şey”ler olarak görülüyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri de bu paradigmayla koşutluk içerisinde gayri safi yurtiçi hâsıla gibi rakamlara göre belirleniyor; adil bölüşüm, temel ihtiyaçlar, ekonomik ve sosyal adalet, kamusal tartışmanın dışında konumlandırılıp “ideolojik” olmakla eşleştiriliyor. Martha C. Nussbaum elinizde tuttuğunuz bu kitapta, “Yapabilirlik Yaklaşımı” adını verdiği ve bir paradigma değişimini esas alan yaklaşımıyla yalnızca insanlar için değil, tüm canlılar için “yaşanabilir” bir dünya kurabilmenin incelikli arayışını sunuyor.
Konfüçyüsçü Bir Anayasal Düzen: Çin’in Kadim Geçmişi Siyasi Geleceğini Nasıl Şekillendirebilir? – Jiang Qing
Jiang Qing, kurucusu olduğu Yangming Akademisi’nde çalışan Çinli bir Konfüçyüsçü bilim insanıdır. Bir hükümeti tek bir meşruiyet noktasına dayandırma fikrinin eleştirmeni olarak, hem mevcut liberal hem de otoriter modellerin sınırlamaları olarak gördüğü şeyin üstesinden gelebilecek olası yeni bir yönetim biçimi konusunda ilham almak için en etkili Çin felsefelerine bakıyor.
2013 tarihli kitabında, genellikle Yeni Konfüçyüsçülük olarak adlandırılan şeye yönelik eleştirilerine dayanan bir yönetim modelini ele alıyor. Bu okulun Batı felsefesinden fazlasıyla etkilendiğini düşünerek, yalnızca halk egemenliğine değil, birden fazla meşruiyet kaynağına dayanan Konfüçyüsçü bir anayasacılık öneriyor. Kitabın son bölümleri Çin’deki çağdaş liberal ve sosyalist düşünürlerin yanıtlarını içeriyor.
Metin, Shandong Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Fakültesi Dekanı Daniel A. Bell tarafından düzenlendi. Bell modern toplumda Konfüçyüsçü düşünce üzerine saygın bir yorumcu.
Qing’in kitabı, Konfüçyüsçü felsefenin modern toplum üzerindeki etkilerine olan ilginin yeniden canlanmasının bir parçası. ABD’deki modern kültürel savaş konularına değinilmese de, siyasi ve kültürel meşruiyete giden birden fazla olası yola ilişkin değerlendirmeler, kitabın orijinal bağlamından çıkarılmış güncel meseleler üzerinde düşünmek için ilginç bir yol sunuyor. Tıpkı en iyi felsefenin her zaman yaptığı gibi.