22
Views

Boğaç Gökmen

2024 yılında kurulan heryol, kısa sürede yayımladığı teklilerle adından söz ettirmeyi başardı. Alp İşbilen ve Ensar Bayraktar tarafından temelleri atılan grup, E. Yavuz Mercan’ın katılımıyla bugünkü hâlini aldı. Üçlünün, üretiminin merkezine samimiyeti ve ortak duyguyu koyarak oluşturduğu evren, sadece dinlenmeyi değil, hissedilmeyi talep ediyor. Art rock ve indie rock gibi türlerin etrafında dolaşan, retro prodüksiyon estetiğini duygusal derinlikle harmanlayan grup, kendi adlarını taşıyan ilk albümünü tamamen kendi stüdyolarında kaydetti ve dinleyiciyle buluşturdu.

Biz de yeni albümün üzerimizde bıraktığı etkiye dayanarak heryol’un hikâyesini, yaratım süreçlerini, tabii ki bolca yeni albümü ve gelecek planları gibi detayları konuştuk.

Gelin şimdi, heryol’un hikâyesine adım atıp bu yolu beraber yürüyelim.

Öncelikle albüm yayınından hemen sonra sizi Rotka’da konuk etmekten dolayı mutluyum. Grup hakkında merak edilebilecekler üzerinden başlayalım diyorum:

1.  Geçen yıl bir araya gelip, vakit kaybetmeksizin üretmeye odaklanmış bir grupsunuz. heryol’un doğuş hikâyesinden biraz bahseder misiniz? İlk fikir nasıl ortaya çıktı? Sizi ortak bir üretime yönelten motivasyon neydi?

Alp: Üçümüz Yıldız Teknik Üniversitesi’nde müzik okuyoruz ve ordan tanıştık. 2024’te ilk başta Ensar ile bir şeyler yapalım diye konuşuyorduk. Ensarla beraber ufak tefek parçalar yapmaya başladıktan sonra prodüksiyon için yavuzdan yardım istedik. Süreç içerisinde Yavuz da grubun ayrılmaz bir parçası haline geldi.

2. Üç kişilik çekirdek kadronun birbirini tamamlayan tarafları neler? Müzikal anlamda kim hangi dinamiği gruba taşıyor? Bu bağlamda grup üyelerini de biraz yakından tanıyabilir miyiz?

Yavuz: Üçümüz de şarkı yazıyoruz. Benim kafamda heryol’un önemli iki etkeni var. Birincisi Ensarın sesi ve ruhu. İkincisi de Alp in sound yaklaşımı. Aslında grupta herkes diğer herkesin yapabildiği şeyleri üç aşağı beş yukarı yapabiliyor. Örneğin hepimizin ana enstrümanı gitar. Ama hiçbirimiz Alp’in çıkardığı sesleri çıkaramıyoruz veya Ensar’ın disonansı ve senkopları kullandığı gibi kullanamıyoruz. Alp de Ensar da kendi demolarını kaydedebiliyor. Ama benim kadar prodüksiyonla haşır neşir değiller. Ruhumuzu Ensar, soundumuzu Alp, vizyonumuzu ben getiriyorum şeklinde özetleyebilirim.

3.  Kolektif üretim yaklaşımınızın sadece müzikal değil, düşünsel bir karşılığı olduğu da hissediliyor. Bu anlayış sizin için ne ifade ediyor? Grup içinde bu kolektif üretim yapısını nasıl ayakta tutuyorsunuz?

Ensar: Bu kolektif yapı için epey bir çaba gösteriyoruz. Böylelikle ortaya daha içimize sinen ve sahiplenebildiğimiz bir müzik çıkıyor. Fakat ilk albümümüz için bunu tam olarak sağlayabilmiş değiliz. Bunu yapamadığımızı düşünüyor olmamıza rağmen böyle duyulması bizi mutlu etti. Bireysel getirdiğimiz herhangi bir şeyi diğer grup üyelerinin kendi alanlarını var edebileceği bir şekilde tasarlamaya özen gösteriyoruz. Bir kişinin getirdiği bir fikir bile olsa herkesin elinden geçtikten sonra grup müziğine dönüşüyor. Kolektif üretimi şu anda daha iyi yapıyoruz. Bunu iyi yapabildiğimiz müziği henüz duymadınız.

4.  Müziğinizde hem yalın hem de derin hem retro hem çağdaş bir anlatım dili ulaşıyor kulaklarımıza. Bu ikilikleri nasıl dengeliyorsunuz? heryol’un ses dünyası sizce neyi anlatıyor?

Yavuz: Retro kafa bizim geçmişin müziğine duyduğumuz özlemden, çağdaş kafa bizim müziği ileri taşıma isteğimizden, yalınlığımız gençliğimizden, derinliğimizin de hayatta karşılaştığımız zorluklardan geldiğini düşünüyorum.

Alp: Hepimizin en sevdiği sanatçılar genelde 60’lardan 2000’lere kadar en iyi işlerini yapıp tarihe adını kazımış ve günümüz müziğine yön vermiş insanlar. İster istemez retro bir çerçeveden yaklaşıyoruz zaten müziğe. Mesela ben hala telecaster çalıyorum. Çağdaş bir gitar çalmıyorum. Tube screamer hala aynı tube screamer ama bilgisayarda Ableton’da kayıt yapıyoruz. Retro anlayışın çağdaş fırsatlarla şekillenmesinin sonucu yani.

Ensar: Bence şu ana kadar yaptığımız şeylerin tanımı kafası karışık ve gelişi güzel olabilir. Bu da ortaya birbirinden zıt ve uzak şeylerin uyum oluşturabildiği bir durumla sonuçlanmıştır diye umuyorum. Belki bu kafa karışıklığı hiçbir zaman çözülemeyecek bir şeydir ve belki de müziği güzel yapan şey budur.

Yavuz: Ses dünyası konusunda benim kafamda gitarlar, synthesizerlar ve vokaller böyle rahat bir battaniyenin altında uzanıyormuşum gibi hissettiriyor. Ama müziğin geri kalanı ile birleştiğinde o battaniyenin altından kalkıp metrobüse binmem gerektiğini hatırlıyorum.

5. Alternatif ve indie rock etkileri kendini gösteriyor ve ayrıca şarkılarınızda hayli derin bir duygusal yoğunluk da hissediliyor. Sizce heryol’un dinleyicide bırakmak istediği esas his nedir?

Yavuz: İki his etrafında dolaşıyoruz bence. Birincisi ve daha ağır basanı ne yazık ki hüzün. Bence daha ağır basması gereken ve yeterince keşfetmediğimiz tema da umut.

Alp: Dinleyicide bırakmak istediğimiz his gibi bir şey söyleyemiyorum şu an. Çünkü ilk albüm sonrasına baktığım zaman da ortada belirli bir can sıkıntısı var ama kaynağı değişiyor. İlk albümün sözlerinde çoğunlukla aidiyet teması var. Ama ölüm ve endişe kaynaklı can sıkıntıları da mevcut. Yani cevap çeşitli kaynakları olan can sıkıntıları.

6.  Tabii ki üretim aşamaları da her zaman merak edilen ayrıntılar barındırır. Şarkı yazımı sürecinde nasıl bir yol izliyorsunuz? İlham perisi bireysel mi geliyor, yoksa oturup beraber bir hikâye örüyor musunuz?

Ensar: İlk albümde genellikle birimiz bir şarkı getirir, sonra onu nasıl inşa edebileceğimizi beraber keşfederiz. Genellikle akorlar ve sözler halinde gelen iskeletin üstüne davul ve bas yazıp, sonra ikinci gitarı yazıp boşlukları synthesizer ve back vokallerle dolduruyoruz. Yetmezse Alp üstüne pedal çalıyor ve şarkıyı paketliyoruz.

7. Albümünüzü tamamen kendi stüdyonuzda kaydettiniz. Bu tercih kuşkusuz bir yaratıcı özgürlük alanı sağlamıştır peki bununla birlikte yaşanan zorluklar da oldu mu, eğer olduysa bu süreci nasıl yönettiniz?

Yavuz: Stüdyo demeye bin şahit. Orası benim yatak odam ve yerde yatıyorum ve üçümüzün odaya sığabilmesi için yatağı duvara dikmem gerekti albüm kayıt süreci boyunca. Odamda yeterince priz olmadığından Alp’in gitar pedallarının hepsine güç verebilmek için koridordaki prize üçlü priz takıp onu odama uzatmamız gerekti. Odada yeterince alan olmadığı için alp in sırtı bize dönük halde kaydettik. Tabii ki saat sınırlamamız olmadığı için kafamız rahattı istediğimiz kadar kayıt alıp istediğimiz hızda ilerleyebiliyorduk. Ama tabii evde olmanın dezavantajlarıyla da karşılaştık. Mesela vokal kaydederken sessiz olmamız gerektiği için Alp’i salona kovduk. Albümün 4. şarkısı heryol’da mutfakta düşen tencerenin sesini çok belirgin şekilde duyabiliyorsunuz.

8. Albüm yolculuğu boyunca sizi duygusal olarak birleştiren veya yönlendiren temel tema neydi? Kayıt süreci boyunca aynı ruh hali içinde miydiniz? Albümün tematik veya duygusal zemini hakkında ne söylersiniz?

Ferman: cevapsız sorular uyandığında onu ilk kim görecek

9. Retro prodüksiyon estetiği, günümüzde sıkça rastladığımız bir yönelim ve sizinki çok oturmuş ve tutarlı görünüyor. Bu estetik tercihinizi belirleyen şey neydi? Ve bu tercih albümün genelinde nasıl bir yansımaya sahip? Kullandığınız spesifik ekipmanlar, kayıt yöntemleri ya da miks tercihlerinizde bu anlayış nasıl belirleyici oldu? Bugünün dijital üretim anlayışına bir alternatif düşünceniz var mıydı?

Yavuz: Aslında günümüz teknolojisinin sağladığı fırsatlar sayesinde bu albüm ortaya çıkabildi. Bir focusrite 2i2 ile Ableton’da kaydedildi. Ekipmanlarımızda belki Korg Minilougue retro sayılabilir. O da çağdaş bir cihazın, geçmişi emüle etmeye çalışmasıdır. Kullandığımız ekipmandan ziyade o retro duyumun şarkı yazımımızdan ve aranje anlayışımızdan geldiğini düşünüyorum.

Ensar: Ben öyle bir retro prodüksiyon anlayışımızın olduğunu düşünmüyorum. Niyetimiz retro bir şey çıkartmak değildi. Ama retro çıktıysa da o bizim elimizde olmayan, bizi biz yapan şeylerden biridir.

10.  Albümünüzü bugünün müzik sahnesinde nereye koyarsınız? Şarkılardaki dinleyeni avucuna çeken, atmosferik alanlar oluşturan synth’ler ve gitar sololarının kol kola girdiği ses örgüsü türün zirvesindeki bazı gruplara göz kırpsa da özgün bir sunum yakalamayı da başarıyorsunuz. İlham aldığınız müzisyen ve gruplar, türler veya yaklaşımlar hakkında da konuşabilir miyiz?

Alp: heryol olarak en büyük iki ilhamımız Radiohead ve The Strokes’dur. Benim gitarlarımda ağır bir Radiohead etkisi söz konusu. Ensar’ın gitar yazımında ve vokal yaklaşımında The Strokes duyabilirsiniz. Yavuz büyük bir Red Hot Chili Peppers hayranıdır, bas çalımında hizmet yerine lead duymak mümkün. Ama mesela benim daha fazla caz müziğe ilgim var, Bill Frisell, Christian Scott ve Stian Westerhus çok severim.

Ensar: Bu grupta hepimizin ana enstrümanı gitar ve benzer müzikler dinliyoruz. Albümü yaparken şöyle bir müzik yapalım diye bir karar almamıştık. Birbirimiz için belki de pürüz sayılabilecek detaylar albümün içerisinde yer yer bulunuyor, bu da bahsettiğimiz kafa karışıklığı hissini oluşturuyor.

Yavuz: Synthesizer dünyası kesinlikle Tame Impala ve Radiohead’den gelmektedir. Duvarlar’daki arpejiatörler direkt Let Down’a bir göz kırpıştır. (underrated) Mesela Anka’nın sonundaki funk disco kısmı benim Parcels ve Tame Impala’ya duyduğum aşktan ortaya çıkmıştır.

Ensar: Müzik sahnesinde kendimizi bir yere konumlandırmak henüz erken bir hareket olur.  Henüz kendini bulabilmiş bir grup olduğumuzu düşünmüyoruz.

11.  Albüm sonrası için kısa ve uzun vadeli planlarınız neler? Konserler, klip, yeni kayıtlar?

Ensar: İlk albümü bitirdikten çok kısa bir süre sonra tekrardan üretime oturduk. İlk albümü yaptığımız şekilde bir üretimle yola çıktık. Elimizde şu anda bir tane EP ve bir tane daha albüm ve araya serpiştirilebilecek single’lar mevcut. İkinci albümün daha güçlü bir temaya sahip olmasını istediğimizden, bunun görselde de daha sağlam bir yansıması olmasını planlıyoruz. Dolayısıyla daha klip odaklı da ilerleyeceğiz gibi görünüyor. Ama üretimdeyiz, devam ediyoruz. Hakkında çok heyecanlı olduğumuz bir EP var.

Alp: Yakın zamanda İTÜ MİAM Stüdyolarına bir single kaydetmeye girdik. O da herhalde yakın zamanda çıkar.

12.  heryol, alternatif sahnede özgün bir ses yaratmaya çalışıyor diyebilir miyiz? Sizce Türkiye’de alternatif sahne ne durumda? Kendinizi bir akımın içinde konumlandırıyor musunuz?

Yavuz: 2025 senesinde çok güzel çıkış yapmış çok güzel gruplar ve sanatçılar var. Sren, Mojave, Eve Dönüş Yok ve Selüt sadece birkaç örnek. Ortak bir tavır veya sound söz konusu değil belki ama kesinlikle bir scene’in ortaya çıkmaya başladığını hissediyorum. Biz bu scene’in ne kadar parçası olacağız o tarafı muallak. Hep beraber göreceğiz. Özgünlük kesinlikle amaçladığımız bir şey fakat zamanla elde edebileceğimize inanıyoruz, henüz orada olduğumuza inanmıyoruz.

13.  Müziğinize dair hayal ettiğiniz “gelecekteki heryol” nasıl bir grup olurdu? Müziğinizi 3-5 yıl sonra nerede görüyorsunuz? heryol’un geleceğinde ne tür yaratımlar veya kırılmalar olabilir?

Ensar: 10 sene müzik yapıp dağılacağız her şart altında.

Alp: 2034 heryol elveda turnesi.

Yavuz: heryol için en büyük isteğimiz zamansız duyulmasıdır.

14. Son olarak ise heryol’un müziğiyle ilk kez tanışacak dinleyicilere neler söylemek istersiniz. Şarkılarınızın onlarda nasıl yankılanmasını istersiniz?

Yavuz: Geçmiş olsun hepinize öncelikle.

Ensar: Kötü müziğimizi, reverbler ve delayler ile perdeliyoruz. Umarım bu çok anlaşılmıyordur.

Alp: Keşke gitarları kuru kaydetseydik daha çok dinlenirdik.

Ensar: Sevdiğim grupları dinlediğimde bende uyandırdıkları his her ne ise, umuyorum bir şekilde başka insanların içinde de benzer hisler uyandırabiliriz.

heryol, kolektif bir müzikal yolculuğun nasıl kendine has bir ses yaratabileceğinin güçlü bir örneği. Müzikte sadece üretmekle kalmıyor, bir anlatı da inşa ediyorlar.

İlk albümleriyle birlikte heryol’un müzikal dünyası daha da genişleyerek dinleyiciyi etkisi altına alıyor. Bu yolculuğu yakından takip etmekte fayda var.

ROTKA TV YAYINLARINI YOUTUBE ÜZERİNDEN İZLEYEBİLİRSİNİZ

Makale Etiketleri:
· · · · · ·
Makale Kategorileri:
MANŞET · MÜZİK