Robert Redford'ın sinema mirası

Robert Redford tartışmasız olarak bir ikondu; cesur adamları oynadı, ciddiyet isteyen roller üstlendi, çekici, romantik ve neşeli karakterleri de büyük bir başarıyla oynadı. O aynı zamanda çok yönlü bir yıldızdı. Bu çok yönlülük oyunculuk tercihlerinin ötesine uzanıyordu. Kameranın önünde olduğu kadar arkasında da aynı derecede iyiydi.

Oyuncu – yönetmen Redford,16 Eylül’de 89 yaşında vefat etti, ama Hollywood’un en unutulmaz yıldızlarından biri olarak arkasından büyük bir miras bıraktı. O sadece inanılmaz performanslar sergilemedi, şöhretinden aldığı gücünü bağımsız sinemayı savunmak için kullanan bir hayalperestti. O olmasaydı Sundance Film Festivali olmazdı. Üstelik çok zor bir çocukluk geçirmişti ve kariyerine başladığında her şey onun aleyhine görünüyordu.

Redford, 18 yaşına geldiğinde bir insanın o yaşta yaşaması gerekenden fazla kötü deneyime sahipti. Sağlık durumu, annesinin ölümü ve gördüğü zorbalık sonucunda hatalar yaptı. Üniversiteden atıldı ve kendini içkiye verdi. Her şey rağmen 21 yaşına geldiğinde bir aile kurmaya hazır bir konuma gelmeyi başarmıştı. İlk oğlunun doğumundan sadece iki ay sonra ani bebek ölümü sendromundan ölmesiyle bir kez daha yıkıldı.

Tüm bu kötü hayat deneyimleri ona çok şey öğretmişti. Güçlenmişti. Bunun sonucunda tiyatroda yaratıcı bir çıkış yolu bulmasına yol açacak olan oyunculuk sevgisini keşfetti. Bu dönemde ortaya çıkan birçok genç oyuncu gibi sahnedeki zamanı onu kısa sürede kamera önüne geçmeye teşvik etti. 1960’larda Jane Fonda ile Tall Story filminde ilk kez beyaz perdeye çıktı.

Sonraki yıllarda yıldız olmasını sağlayacak bir rol bulamadı. Geçen on yılda Fonda ile iki projede daha iş birliği yaptı: The Chase ve Barefoot in the Park. Filmlerin ikisi de başarılı olmuştu, ama yine de eleştirmenlerin ve diğer sinema paydaşlarının “işte bu” diyeceği rolü bir türlü bulamıyordu.

Redford’a 1969 yapımı Butch Cassidy ve Sundance Kid filminde kanun kaçağı Sundance Kid’i oynama şansı teklif edildiğinde dikkatleri üstüne çekti. Ama yeterince ünlü olmadığı için rolü alması zor girdi; durum bir tür kısır döngüye dönüştü.

Redford, Entertainment Weekly’ye verdiği demeçte, “George Roy Hill’le New York’ta Üçüncü Cadde’deki bir barda ilk tanıştığımda, bana vermek istemediği kanun kaçağı Sundance Kid karakterine kendimi çok daha yakın hissettiğimi söyledim. Ama George heyecanlandı ve ‘Hmm, bunu başaracağım’ dedi. Stüdyoyla aylarca süren bir mücadele yaşandı. Stüdyo Paul Newman kadar büyük bir isim istiyordu ve ben şöhret basamaklarında epeyce gerilerdeydim” dedi. Hill, Redford’ın rol için mükemmel olduğunu düşünüyordu. Ondaki gerçek yeteneği görebiliyordu.

Hill pes etmedi ve halihazırda büyük bir yıldız olan Newman’ın Redford’ı istemesiyle sorun çözüldü. Redford söyleşisine “Paul ile hiç tanışmamıştım, ama stüdyonun George’u desteklemesi konusunda ısrarcıydı. O Paul Newman olduğu için kabul ettiler. Tek yaptıkları şey filmin adını değiştirmek oldu. Filmin adı The Sundance Kid and Butch Cassidy‘ydi. Butch’ın adını öne aldılar çünkü o rolü Paul oynuyordu” diye devam etti.

İkili, film için mükemmel başrol oyuncuları oldular ve film, bir Hollywood klasiği haline gelerek Redford’un kariyerinin nihayet yükselişe geçmesini sağladı. Redford, Muhteşem Gatsby‘den Out of Africa’ya kadar hayatı boyunca etkileyici performanslar sergilemeye devam ederken, Sundance Kid tartışmasız onun belirleyici rolü olmaya devam etti.

Redford, 1985 yılında Sundance Film Festivali‘nin kurulmasını sağladı ve festival kısa sürede Amerika Birleşik Devletleri’nde bağımsız filmlerin en önemli gösterim merkezi haline geldi. Oyuncunun Sundance’teki en unutulmaz anlarından bazılarını görmek aşağıda görebilirsiniz.