39
Views

Dünya şehir kedilerinin başkenti İstanbul çok yakında bu unvanına yaraşır bir etkinliğe ev sahipliği yapacak. Hollandalı fotoğrafçı Marcel Heijnen İstanbul’un Şehir Kedileri (City Cats of Istanbul) adlı yeni kitabının tanımı için İstanbul’a geliyor. Aynı tarihlerde İstanbul Kedi Müzesi’nde, Heijnen’in fotoğraflarından oluşacak bir de sergi düzenleniyor.

Marcel hayatının merkezine fotoğrafçılığı almış olsa da o aynı zamanda bir yazar, müzisyen ve tasarımcı. Kentlere, tarihe, kültüre, kent hikâyelerine ve kedilere tutkun. Onun bu tutku yelpazesi muhteşem fotoğraflara dönüşüyor. Marcel’in kedilerle Hong Kong’da başlayan yolculuğunun İstanbul’da devam etmesi de hiç şaşırtıcı değil. Toplumları birbirine bağlayan, onları sevgide ortaklaştıran bağlar vardır. İstanbullular için kedi sevgisi de böyle bir bağ ve artık şehrimizin dünyaca bilinen niteliklerinden biri. Marcel’in fotoğraflarında bu açıkça görülüyor; onun fotoğrafları bu sebepten bizim için de çok özel.

Ona İstanbul’da kediler kadar güzel diyebileceğin başka ne gördün diye sorduğumda “İstanbul’un sayısız güzelliği var” dedi ve ekledi “Elbette kediler ve onların şehirle ve şehir sakinleriyle olan ilişkisi çok güzel, ama bana göre mimari, suyolları, insanlar ve yemekler de aynı derecede güzel.”

Bir dönem Singapur’da yaşayan ve şimdilerde yaşamını Hong Kong’da sürdüren Marcel, 2009 yılından bu yana sayısız sergi açmış ve kitaplar yayımlamış. Kedilerin ruhunu anlayan ve şehir hikâyelerinin peşinden giden birinden cevabını duymak istediğim bir soruyu ona yönelttim ve kedisiz şehirlerdeki insanların neleri kaçırdığını sordum.

Sergilerinin çoğunu Singapur, Hong Kong, Şangay gibi kedili şehirlerde düzenlediğini söyleyen Marcel bu durumu şöyle ifade etti: “Bu şehirlerde İstanbul’daki kadar kedi olmasa da insanların eserlerimin farkına varması ve takdir etmesi için yetecek kadar var. Ama kedilerin olmadığı şehirler gerçekten de bu hayvanların getirdiği zarafet ve neşeden mahrum kalıyorlar.”

Söylediği son cümledeki zarafet kelimesi bilhassa dikkatimi çekti, çünkü günümüzün dünyasında giderek kaybolan bir özellik zarafet. Hatta kimi zaman küçümsenmenize, alaya alınmanıza dahi sebep olabiliyor. Bu konuda kedilerin bize hatırlatacağı çok şey olduğu muhakkak. İstanbul her ne kadar beton bir külçeye dönüşmüşse de, bir nefeste içinize çekebileceğiniz tatlı zarafeti hala kıyıda, köşede sizi bekliyor. Aynı kediler gibi.

Marcel, İstanbul’daki kedilerin sayısını gördüğünde şaşkına dönmüş. Onların şehirle ve şehrin sakinleriyle bir arada sürdürdüğü yaşamın izini sürerken pek çok hikâyeye rast gelmiş. Ona, sence İstanbul’da gördüklerin insan-kedi ortak yaşamının bir prototipi mi diye sorduğumda cevabı netti.

“Bu fazlasıyla mümkün. Kediler kendilerini şehirle o kadar bütünleşmiş ve rahat hissediyorlar ki bu kadar büyük ölçekte böyle bir durum yaşandığı başka bir şehir düşünemiyorum.”

Balat, Sultanahmet ve Moda gibi eski semtler Marcel’in yoğunlukla çekim yaptığı mekanlar olmuş. Bunun dışında da İstanbul’u çokça gezmiş, kedileri ve insanları gözlemlemiş. Pek tabii daha çok kedileri ve onların izlediğinde İstanbul’u. Ona göre İstanbul kedilerinin kendine özgü bir karakteri var.

“İstanbul kedileri sakin ve gerçekten dost canlısı görünüyor. İnsanlarla bariz bir şekilde rahatlar ve bu da insanlara ne kadar güvendiklerinin bir göstergesi.”

Başta da belirttiğim gibi Marcel farklı disiplinlere hâkim bir sanatçı. Kendi alanım olması sebebiyle de bunlar arasında müzik bilhassa ilgimi çekti. Hatta bir yerlerde bir grup kurduğunu da okudum. Müziğin onun hayatını ve fotoğrafçılığını şekillendirmede etkili olup olmadığını sorduğumda yine içtenlikle cevap verdi.

“Müzik ile görsel dünya arasında çok fazla bağlantı olduğunu düşünüyorum; örneğin uyum duygusu, farklı açılardan düşünebilme, ritim, hatta ruh hâli ve renk gibi unsurlar her iki dünyada da var. Bu alanlardan birinde bu yetileri geliştirmek, kesinlikle diğerindeki becerileri de olumlu yönde etkiliyor.”

Antik sokaklarda dolaşan, hareketli çarşılarda ve sessiz avlularda yuvalanmış İstanbul kedileri, her yerde hüküm sürüyor. Bu Türk metropolü, kedilerin sadece hoş görülmekle kalmayıp aynı zamanda değer verildiği, dünyanın gerçek kedi başkentidir. Her yerde mevcut ama evcilleştirilmemiş olan bu kediler, onları toplumun bir parçası olarak gören şehir sakinleri tarafından bakılır. Marcel Heijnen’in büyüleyici fotoğrafları, İstanbul’un sevilen sokak ve dükkân kedilerinin cazibesini ve karakterini yansıtarak, bağımsızlık ve arkadaşlığın zahmetsizce harmanını ortaya koyuyor. Etkileyici fotoğrafları, Doğu’nun Batı ile buluştuğu ve kedilerin yüzyıllardır dolaştığı şehrin katmanlı tarihine bir bakış sunuyor. Bu arada, Ian Row’un lirik haikuları ve düşünceleri, bazen mesafeli, bazen şefkatli ama her zaman kedi bilgeliğiyle dolu bu gizemli yaratıklara ses veriyor. Bu kitabın önsözü, İstanbul Kedi Müzesi’nin kurucusu Fatih Dağlı tarafından yazılmıştır.

Yukarıdaki metni kitap ve sergi için hazırlanan tanıtımdan alıntıladım. Çokça ilgi göreceğine inandığım kitap ve sergiyi merak edenler için bilgilendirici olduğu umuyorum. City Cats of Istanbul, Marcel’in ilk kitabı değil, ama bir İstanbul aşığı olarak şehrimizle ilgili hazırladığı bu kitabın onun için özel bir anlamı var mı diye sormadan edemedim. “On yıl önce Hong Kong’daki mahallemde tesadüfen karşılaştığım bir şeyle başlayan ve Shop Cats of Hong Kong ile Shop Cats of China kitaplarına dönüşen bu projenin, tamamen farklı bir şehirde, biraz farklı bir yaklaşımla uygulanabilmesi benim için çok anlamlı” dedi Marcel. “Bu sayede güzel şehrinizde zaman geçirme ve onu belirli bir amaç doğrultusunda derinlemesine keşfetme imkânı buldum. Ortaya çıkan sonuçtan gurur duyuyorum ve kendimi son derece şanslı hissediyorum” diye devam etti.

Kedilerin ve neredeyse tüm hayvanların yaşam alanlarını ele geçirdiğimiz aşikâr. Bazılarımız ve bazı şehirler en azından şimdilik kedilerle bir arada yaşamanın yolunu bulmuş gibi. Buna rağmen kimi idarecilerin yaklaşımı ve dayatılan yasalar hayvanların, bilhassa şehir hayvanlarının geleceği konusunda insanı endişeye sevk ediyor. Sanat bazen bu gibi konularda farkındalık yaratma görevini üstleniyor. Marcel’in fotoğrafları ve kitapları da insanlara ulaştıkça bu farkındalık artıyor. Ona kendini bazen bir mücadelenin parçası gibi hissedip hissetmediğini sorduğumda büyük bir tevazuyla karşıladı ve açıkçası ferahlık veren, hayat dolu bir cevapla karşılaştım.

“Yaptığım ve yarattığım işte büyük bir neşe olduğu için bir mücadelenin parçası olduğumu hissetmiyorum. Ama belki de asıl mesele bu neşedir ve umarım izleyiciye de yansır. Hayvanların güzelliği, bizimle ve insan olarak inşa ettiğimiz yerle olan ilişkileri. Umarım çalışmalarım onu gören kişinin yüzünde en azından bir gülümseme yaratır (bugünün dünyasında buna ihtiyacımız var) ve eğer bu daha derin bir farkındalığa yol açarsa bu bir artıdır.”

Marcel’in fotoğraflarından dünyaya gerçek bir neşe yayılıyor. 20 Eylül’de yolunuz İstanbul Kedi Müzesi’ne düşerse buna yakından şahit olabilirsiniz.

Son olarak “Merak seni nereye götürecek, sırada ne var?” diye sorduğumda Marcel’in cevabı kısa ve netti.

Henüz emin değilim. Sürpriz olacak. Benim için bile 🙂

Marcel Heijnen’e samimiyet dolu cevapları için teşekkür ederim.

Dilek Neşe Açıker

Makale Kategorileri:
KİTAP · MANŞET · VE DİĞER